IŞİD’in suçları zamanla unutulur mu?
10 Ekim katliamıyla ilgili dava, ‘insanlığa karşı suç’tan beraatla sonuçlandı. IŞİD mensupları, 103 kişiyi öldürürken insanlığa karşı suç işlememiş. Mahkeme böyle karar verdi.
Evet, sanıklara yüzlerce yıllık cezalar verildi: Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi, 1 Temmuz’da açıkladığı kararında, 10 sanık hakkında 101'er kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına, insan öldürmeye teşebbüs suçundan 379'ar kez 18 yıl hapis cezasına hükmetti.
Ancak davanın insanlığa karşı suç işlemekten yargılanan tek sanığı olan Erman Ekici bu suçlamadan beraat etti.
Neden tek sanık?
Bu dava, suçlama açısından bir ilki barındırıyor. Yasa maddesi yürürlüğe girdiğinden beri ilk kez, 10 Ekim katliamı davasında bir sanığa bu suçlama isnat edildi. (Oysa 10 Ekim Ankara Katliamı Davası Avukat Komisyonu avukatları, yargılamanın başladığı günden beri tüm sanıkların bu suçlamayla yargılanması talep ediyordu.)
Suçlama gündeme ilk kez 2019 yılında geldi. Dosyanın firari sanıkları yönünden açılan ve ardından birleştirilen davada Ermen Ekici’ye yöneltildi. İlk dosyada sadece Ekici’ye bu suçlama yöneltildiği için yargılama da bu suçlama üzerinden devam etti.
Kararla ilgili görüştüğüm Avukat İlke Işık, müşteki avukatlar olarak, yargılamanın başından beri, 10 Ekim katliamının IŞİD’in diğer katliamlarından bağımsız ele alınamayacağını, IŞİD’in de insanlığa karşı suçlardan sorumlu olduğunun şüphe götürmediğini söyledi: “Ama yargılama boyunca bu yaklaşımı hiç görmedik, mahkeme de başından beri buna dair taleplerimizi reddetti, sonunda da bu suçlamadan beraat hükmü kurdu.”
İnsanlığa karşı suçtan yargılama yapılmasının neden önemli olduğunu, neden bu suçlamada ısrarcı olduklarını da şöyle anlattı:
“Zamanaşımı açısından önemi var. Bu suçta zamanaşımı işlemiyor ve dosyada birçok firari sanık var, ne zaman yakalanıp yargı önüne çıkarılacaklarını bilmiyoruz. Ayrıca yargı sürecinde kamu görevlileri hiçbir zaman sorumlu tutulmadı. Yargı, süreci, alelade bir IŞİD davası gibi yürüttü. Oysa kamu görevlilerinin sorumluluğu, bizim yorumumuz ya da tahminimiz değil, dava süresince buna dair birçok somut delil ortaya kondu. Örneğin sanık Yakup Şahin hakkında, saldırının gerçekleştiği 10 Ekim’den 10 gün önce soruşturma başlatıldığını biliyoruz. Bunun gibi daha birçok somut bilgiye, ‘kayıp klasörler’ diye tabir ettiğimiz, yıllar sonra savcılıkta bulunan belgelerden ulaştık. Kamu görevlileriyle ilgili başka deliller de uzun yıllar sonra ortaya çıkabilir. İnsanlığa karşı suçtan yargılama yapılması bu sebeple önemli: Hem firarilerin yakalanıp cezalandırılması hem de kamu görevlileri hakkında ileriki yıllarda açılabilecek davalar için zamanaşımının ortadan kaldırılması gerekiyor.”
Yeri gelmişken, bahsi geçen kayıp klasörlerde, katliamdan 4 yıl sonra tesadüfen ortaya çıkan (dosyaya giren) deliller var. Bu klasörlerdeki belgelerde, intihar bombacılarının aracına eskortluk yapan Yakub Şahin ve Hüseyin Tunç ile ilgili soruşturma evrakı yer alıyordu. Bu evraka göre, Yakub Şahin ve Hüseyin Tunç katliamdan 10 gün önce, 30 Eylül 2015’te, Nizip'te 2 ton gübre satın almak istemiş, ‘gübrenin terör eylemlerinde kullanılabileceğinden’ şüphelenen satıcının kimlik sorması üzerine almadan ayrılmış ve gübre satıcısının şikayeti üzerine haklarında soruşturma başlatılmıştı. Soruşturma kapsamında Hüseyin Tunç ve Yakup Şahin’in kimlikleri dahi tespit edilmişti.
Bunlar şimdilik ortaya çıkan ‘kayıp’ belgelerdeki bilgiler. Yıllar içinde veya devran döndüğünde daha ne gibi belgelerle karşılaşırız, bilmiyoruz. Ve avukatlar da tam bu bilinmezlik nedeniyle ‘insanlığa karşı suç’ yargılamasında ısrarcı. Bakalım temyiz mahkemesi ne diyecek?