Google Play Store
App Store

Japon yazar Tanizaki’nin 1933 tarihli Gölgeye Övgü kitabı, Aydınlanma tarafından hızla tahrip edilen gölgelerin dünyasına bir ağıttır. Geleneksel hayatın yerini giderek Batı tarzı hayata bıraktığı zamanlarda yaşamıştır. Bedenlere, mekânlara, gündelik hayatın ritüellerine sinmiş geleneğin gölgesi Batı’dan gelen ışık tarafından hızla yok edilmektedir. Tanizaki için gölge yitirilen bir şeydir. Estetiği karamsar bir estetiktir; ölmekte olan bir hayat tarzına yönelik bir yas tutma estetiği. “Akıllı bir adam kendi zamanından nefret edebilir fakat ne olursa olsun, reddedilemez bir biçimde ona ait olduğunu da bilir” (Agamben). Tanizaki de geçmişin hızla geçtiğini ve artık başka bir zamanda yaşanmakta olduğunu bilir. Yitirilenin arkasından yas tutmak sağlıklı bir edimdir. Bir şeyleri yitirmiş olduğunu duyumsadıkları halde neyi yitirdiğini bilemeyenlerin yerleştikleri melankolinin karanlık dehlizlerinde dolaşanlardan değildir. Tanizaki için nesneler bir hayat tarzının parçası olduklarında güzeldir. Geçmişte kalan bir hayat tarzına ait nesnelerin spotların altında sergilenmesinden ya da vitrinleri süslemek üzere geleneğin yeniden icat edilmesinden yana da değildir. Tanizaki karanlığı sever, fakat Batı’dan gelen ışığın yarattığı karanlığı göremez. Oysa her ışık kaynağı, kendi karanlığını da üretecektir.

Işık ve karanlık kardeştir, tıpkı varlık ile hiçliğin kardeş olmaları gibi. Varlık var olabilmek için her türlü maskaralığı yapabilir, türlü türlü personaya bürünebilir, bir maskeyi çıkarıp bir diğerini takabilir, fakat ömür boyu peşini bırakmayan kardeşi gölge varlığın tüm yapıp ettiklerini bir anda yıkabilir. Gölge, varlığın hiçliğidir. Varlık ancak hiçliğin tehdidi altında var olabilir. Varlık adlara ve niteliklere sahiptir. Gölge ise adı sanı olmayan niteliksiz bir şey. Değişkendir, ışığa bağlı olarak kimi zaman büyür, kimi zaman da küçülür. Gölge, varlığın karanlık tarafıdır, tekinsiz bir şeydir, varlığı korkutabilir. Gölge, varlık olmaya direnendir ve bu haliyle gölge, var olanların korkulu rüyasıdır. Varlık ancak ışıklı bir zonda var olabilir ve her ışık kendi gölgesini yaratır. İktidar da bir varlıktır, kendini tüm varlıkların üzerine yerleştiren bir varlık. Modern iktidarlar gölgenin bir tehdit olduğunun farkındadır. O yüzden geleneksel iktidarların aksine gölgesiz mekânlar tasarlamışlardır. Geleneksel iktidar ise geleneğin karanlık dehlizlerine yerleşir: “Atalarımız… bir gölgeler dünyası yarattılar ve bunun derinliklerine kadını yerleştirdiler” (Tanizaki). Kadın, iktidarın üretildiği, gelişip serpildiği karanlık bir döl yatağı.

Kadın karanlıklar prensesidir.

Güneşe çıkabilen ve ebedi ışık kaynağına, hakikate bakabilen sadece erkektir. Güneşten pay alabildiği için erkek aynı zamanda hakikatin de efendisidir. Hayatın merkezine mahremi, evi yerleştiren erkek için ev, hakikatin üretim merkezidir. İktidar evde üretilir, “home made” bir şeydir ve yerli ve milli olarak pazarlanır. Ev yapımı iktidar tüm piyasayı ele geçirdiğinde yüzeyde var olan her şey erkeğin mülkiyetine, evin evcil eşyalarına dönüşecektir. Evin eşyaları arasında kıpırdanmalar, hayat belirtisi gösterenler olabilir, onlar ya ortadan kaldırılır ya da hayatta kalmak için ölü taklidi yapmayı öğrenmeleri gerekir. Ev, iktidarın giysisidir; içinde hayat belirtisi gösteren uzuvların kırıldığı bir yen. İktidar, tamamen aile içi bir meseledir. Geleneksel toplumlarda evler tıpa tıp birbirinin aynısıdır. Herkes bir evde nelerin yaşandığını bilir ama kimse konuşmaz. Çünkü ev, geleneksel iktidarın mahremidir.

Geleneğe savaş açan modern iktidarlar ise aksine ışıklı dünyalar yaratır. Ölüler bile artık mezarlarında ışıklar içinde yatmaktadır. Ve var olan her şey vitrinlerin spotları altına yerleştirilip pazarlanır. Spotlar, gölgeyi tamamen yok edecek şekilde düzenlenmiştir. Fakat gölge asla yok edilemez, bu sefer bakan kişinin gözlerine yerleşmiştir. Modern iktidarın şiddetli ışığı kör edicidir, çağın karanlığı körlüğün karanlığıdır. Çağdaş kişi kendi körlüğünün farkına varabilen ve “kendi zamanından gelen karanlık huzmesini tüm yüzünde algılayan kişidir” (Agamben). Gölge sadece geçmişi değil, henüz gerçekleşmemiş olanı da içerir. Geleceği ancak karanlıktan çıkabilenler getirebilir.