Google Play Store
App Store

Gazze’deki kıyımlar sürerken İsrail’e desteğini, oradaki katliamları “meşru savunma” olarak tanımlayarak, tam gaz sürdüren Alman hükümeti son günlerde yükselen tepkilerin ardından eleştirel bir tutum almaya başlar gibi olmuştu.

Sağcı yeni Başbakan Merz, Birleşmiş Milletler’in gıda yardımını engelleyerek yüz binlerce insanı göz göre göre açlığa sürükleyen İsrail’i şöyle eleştirmişti:

“İsrail ordusunun Gazze'deki askeri faaliyetlerinin yoğunlaşmasından fazlasıyla endişe duyuyoruz ve sivil halkın kaderi ve yaşanan korkunç acılar karşısında dehşete düşüyoruz. İsrail ordusunun Gazze Şeridi'ne yönelik yoğun askeri saldırılarının terörizmle mücadele ve rehineleri kurtarma amacına nasıl hizmet ettiğini gösteren mantığı çıkaramıyorum. Son birkaç günde yaşananların İsrail'in var olma hakkını savunmak ve Hamas terörizmiyle mücadele etmek için kesinlikle gerekli olmadığını düşünüyorum.”

İsrail’e en fazla askeri yardımda bulunan ülkeler arasında yer alan Almanya’dan böyle bir uyarı gelmesi önemliydi. Askeri ve siyasi desteğe son verilmesi, silah ve cephane satışlarının durdurulması yolundaki talepler bu eleştiri ışığında daha çok konuşulur olmaya başlamıştı. Sağcı Dışişleri Bakanı bile yarım ağızla da olsa, gerektiğinde böyle bir yola gidilebileceğine dair bir takım açıklamalar yapmıştı.

GEÇİŞTİRME SÖYLEMLERİ

Ancak Merz’in bu eleştirel çıkışı muhtemelen Gazze’deki açlık krizi nedeniyle yükselen iç ve dış tepkileri dindirme hedefliydi, Almanya’nın İsrail politikasında köklü bir değişikliğe gitmesi beklenemezdi.

Nitekim İsrail’in İran’a saldırısıyla bu net bir biçimde görüldü.

Başta Fransa ve Birleşik Krallık olmak üzere Avrupalı müttefikleri diplomasi çağrıları yaparken Merz, İsrail’e adeta “Sonuna kadar devam!” mesajı verdi.

Üstelik bunu yaparken uluslararası ilişkilerde patavatsızlığıyla bilinen Trump’ı bile geride bırakan bir söylemi tercih etti. Kanada’da fiyaskoyla sonuçlanan G7 zirvesi sırasında Alman medyasına yaptığı açıklamada “Bizim için kirli işi üstlendi” diyerek İsrail’e açıkça arka çıktı.

Merz, İran’ın küresel güvenliği tehdit ettiğini, molla rejiminin Hizbullah ve Hamas gibi örgütleri destekleyerek tüm dünyada ölümlere, büyük yıkımlara yol açtığını ileri sürüp, Rusya’ya verdiği SİHA’lar nedeniyle savaşta Ukrayna’nın da (ve böylece Almanya’nın) karşısında yer aldığını vs. belirterek, İsrail’in İran’a saldırısını haklı bulduğunu açıkladı. Bu saldırıya cesaret ettikleri için (!) İsrail’in aşırı sağcı, faşizan siyasi lider kadrosuna “büyük saygı” duyduğunu vurguladı.

İsrail’in uluslararası hukuku açıkça ihlal ederek İran’a saldırısı bir “uygarlıklar çatışmasıymış.” Bu açıklamadan önce Almanya’da ana akım medyanın önde gelen yayınlarından, Merz’in destekçisi Die Welt gazetesinin manşetinde de açıkça bu yaklaşım savunuluyordu:

“İsrail bizim için de savaşıyor!”

Gazetenin manşetindeki bu başlık altındaki yazı bizzat Avrupa’nın en büyük medya holdinglerinden Springer Grubu’nun (Axel Springer SE) Başkanı Mathias Döpfner tarafından kaleme alınmıştı. Bünyesinde Bild, Die Welt gibi çok satan gazetelerin, televizyon ve internet haber kanallarının yer aldığı, 40’ın üstünde ülkede aktif olan bu grup, Almanya’da eski Başbakan Angela Merkel’in ve halefi Olaf Scholz hükümetlerinin görece insani göç politikasına kışkırtıcı muhalefetiyle, Trump yanlısı yayınlarıyla, Ukrayna savaşındaki şahin çizgisiyle sağcı ana akım medyanın belkemiğini oluşturuyor. Uzun yıllardır bu grubun başında idareci olarak yer alan Döpfner, grubun amiral gemisi olarak bilinen gazetenin manşetine yerleştirilen yazısıyla Merz’in yaptığı açıklamaların ön hazırlığını yapmıştı sanki:

“Eğer İsrail hedeflerini, yani nükleer tesislerin tahrip edilmesi, oradaki terör rejiminin maksimal düzeyde zayıflatılması ve en ideali mollaların devrilmesi, gerçekleştiremezse dünya hızla çok farklı bir görünüm alacak. Çin tarihi fırsatı değerlendirip, Tayvan’ı beklenenden daha önce ilhak edecek. Büyük ölçüde bir direnişle karşılaşmadan. Ortam buna uygun olacak çünkü Amerika ve Avrupa üç cephede savaşı kazanamaz ve bu savaşa dayanamaz. Eğer anti demokratik üçgen – Çin, Rusya, İran – başarılı olursa şimdikinden farklı, anti demokratik bir dünya düzeni hüküm sürer. Bu nedenle Amerika ve Avrupa kendi çıkarları gereği kararlı bir biçimde İsrail’in yanında yer almalı ve tarihi önemdeki kurtarıcı darbenin başarılı olması için gereken her şeyi yapmalı.”

Başbakan’ın açıklamalarına ve bu yaklaşıma tabii ki tepki var. Merz’in hükümetindeki sosyal demokratlardan da eleştiri geldi. Ancak çok cılız. Kendi içlerinden çıkan barışçı çıkışlara en sert tepkileri göstermekten çekinmeyen SPD’nin Dış Politika Sözcüsü’ne göre Merz’in açıklamaları şaşkınlığa neden olmuş, “pek amaca hizmet etmiyormuş”.

HALK AYNI FİKİRDE DEĞİL

Bu arada hükümetin İsrail’e yönelik askeri malzeme ve silah ihracatına izin verdiği de açıklandı, böylece bu konudaki tartışmalar da noktalanmış oldu.

Ama halkın çoğunluğu, tıpkı Ukrayna’ya yardım konusunda olduğu gibi hükümetin İsrail’e ilişkin politikaları açısından da farklı bir konumda. Önceki gün yayımlanan kamuoyu araştırmalarına göre İsrail hakkında olumlu düşünenlerin oranı sadece yüzde 20 (iki yıl önce bu oran yüzde 54 olarak çıkmış). İsrail’in Gazze’de yaptıklarını olumlu bulanların oranı ise sadece yüzde 13. Yani sağcı Merz hükümetinin medyanın büyük bir kesimini arkasına almış olmasına rağmen İsrail’e destek konusunda kendi halkını ikna etmesi zor. Ancak gerçek sol muhalefet çok zayıf olduğu için bu durumun hükümetin politikalarını etkilemesi çok zor.

Şimdilik Batı cephesinde yeni bir şey yok:

İsrail onlar için de savaşıyor, yapılması gereken “pis işleri” üslendiği için de teşekkürü hak ediyormuş...