İstanbul’a belediye başkanı ol(ama)mak
Bu köşede zaman zaman İstanbul Belediyesi ve başkanlarına dair tarihsel bilgilere ve deneyimlere yer verdim. Sanırım bunların en önemlisi, şehrin Belediye Başkanlarının merkezi hükümetin sert müdahaleleri nedeniyle görevlerini yapamamış olmalarıdır. İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun karşı karşıya kaldığı muameleler, öncekilerle birlikte düşünüldüğünde, bu şehirde belediye başkanı olmanın, nasıl meşakkatli bir iş olduğu gösterir. Üstelik belediye başkanlarına yapılan müdahalelerin süreklilik arz etmesi, bunun bir tür ‘siyasi gelenek’ olduğuna da işaret eder.
Bu gelenek daha İstanbul Şehremanetinin kurulduğu yıl başlamıştı. İlk şehremaneti Pepe Salih Paşa 25 Temmuz 1855’de göreve getirilmiş ama daha dört ay bile olmadan azledilmişti. Her konuda olduğu gibi azletmek de padişahların yetkisiydi. 15 Kasım 1855’de Pepe Salih’in yerine getirilen Hacı Hüsam Efendi de 6 Mart 1856’da görevinden azledilmişti. O da Pepe Salih gibi dört ay bile görev yapamamıştı. Osmanlı devlet yöneticilerinin bu ‘azletme’ yetkisi sonraları da pek çok kez devreye girmiş, İstanbul’un belediye Başkanları defalarca azledilmişti.
∗∗∗
Devleti yönetenlerin Belediye Başkanlarına istikrarlı bir görev süresi tanımamaları en temel müdahale biçimiydi. O kadar ki Cumhuriyetin ilanına kadar görev yapan 46 Belediye Başkanından sadece iki kişi beş yıldan daha fazla görev yapabilmişti. Büyük bir bölümü, çok kısa süre görev yapmışlardı. Mesela 1872’de Şehremini olan Mehmet Besim bey’in başkanlık süresi yaklaşık iki aydı. 1873’de Hekim İsmail Paşa’nın görev süresi dört aydan daha azdı. 1874’de yeniden Belediye Başkanlığına atanmış ama bu kez bir aylık süreyi bile doldurmamıştı. Aynı şekilde Ali Kabuli Paşa 3-30 Haziran 1874 tarihleri arasında İstanbul Şehremini olmuş, sadece 27 gün görev yapmıştı. Daha pek çok Belediye Başkanı vardı böyle kısa süreler görev yapan. Başkanlığa atamaları yapanlar, aynı şekilde onları görevden de alıyorlardı. Bu koşullarda belediyenin kurumsal yönetiminde bir istikrar sağlanamıyordu.
Cumhuriyet döneminde başkanların görev süreleri bakımından durum biraz farklı olsa da Belediyelere merkezden müdahale tutumu devam etmişti. Esasen halkın katılımıyla belediye seçimlerinin ilk kez yapıldığı 1963’e kadar İstanbul’un Belediye Başkanları sürekli ve türlü müdahalelere maruz kalmışlardı. En uzun süreli görev yapanlardan biri olan Muhittin Üstündağ, Atatürk’ün ölümüyle aynı anda görevden alınmıştı. Çünkü yeni Cumhurbaşkanının tercih ettiği bir başkan değildi. 1960 darbesinden sonra art arda çok kez şehrin Belediye Başkanları değişmişti. Aynı şekilde 12 Eylül askeri darbesinden sonra yaklaşık dört yıl içinde üç kez Belediye Başkanı atanmıştı. Her iki darbede seçilmiş başkanlar Kemal Aygül ve Aytekin Kotil darbeci yönetimler tarafından görevden alınmıştı.
∗∗∗
Yakın dönemde İBB’ye müdahalelerin tipik örneklerinden birisi Nurettin Sözen’in, yine merkezden türlü engellemelere maruz kalmasıydı. Şimdi de pek çok örneğini gördüğümüz gibi belediyenin kredi anlaşmalarının ve yatırım projelerinin bir kısmına onay verilmemişti. Arzu edile projelerin İBB kontrolünden çıkması için ilçe sınırları değiştirilmişti. Bir başka İBB başkanı olan Kadir Topbaş ise düpedüz ‘yukarıdan’ yapılan dayatma ile belediye başkanlığından istifa ettirilmişti.
İstanbul Belediyesi’nin merkezi hükümetin müdahalelerine maruz kaldığına işaret eden daha pek çok örnek vardır. Ama Ekrem İmamoğlu döneminde yapılanların biçim, kapsam, yöntem ve içerik olarak en uç müdahale türleri olduğunu söylemek mümkün. Sadece basına yansıyan kısımları bile merkezi yönetimin İmamoğlu’na karşı ilk seçildiği günden başlayarak sürekli bir engelleme/durdurma arayışı içinde olduğunu gösteriyor. “Ellerini arkasında bağlayarak yürümek” gibi tuhaf gerekçelerle yapılan ‘soruşturmalar’ı başka türlü açıklayabilmek neredeyse imkânsız. Hele de “kaçma şüphesi” gibi gerekçeleri de kapsayan tutuklama hali, görevini yapmasının ötesine geçen bir müdahale biçimidir. İstanbul Belediyesi, kurulduğu 1855’den bugüne kadar merkezi iktidarların türlü müdahalelerini gördü ama böylesini hiç görmedi