İstanbul’un konut hafızasından izler
İstanbul, Türkiye’nin konut politikası ve hafızasının net görülebildiği örneklerin başında gelir. Bu politikanın pek çok özelliği vardı kuşkusuz fakat en dikkat çekici yanı, konut ihtiyacının 1950’lerden önce henüz ağır bir kentsel sorun olmamasıydı. 1920-1950 döneminde ülke ortalamasının üzerinde büyüyen ve ciddi konut açığının yaşandığı tek kent Ankara’ydı. Bu yüzden diğer şehirlerde yoğun konut üretimi söz konusu değildi. İstanbul’da bile mesela 1939 yılı Ekim ayında sadece 25 ev, 14 apartman, dükkânlar üzerine beş, evlerin üzerine dört yeni kat yapılmış ve 152 binada da kısmi onarım gerçekleşmişti. Bu, İstanbul gibi bir kent için sıradan bir imar hareketiydi.
∗∗∗
İstanbul’un bugün çoğu artık resmi birer ilçe haline gelmiş, aşırı kalabalık parçaları, o yıllarda genellikle ‘köy’ statüsündeydi. Mesela Alibeyköy 1936’da yaklaşık 50 hanelik bir köydü ve hatta 1946 yılındaki seçimde DP’nin İstanbul’da kazandığı tek muhtarlıktı. Alibeyköy’ün bu statüsü 1950’lilerden itibaren hızla değişecek ve 1967’de belediye olacaktı. Kağıthane’nin çevresindeki yerleşimlerin büyük bölümü orta ve büyük ölçekli köylerdi. Bu köyleri birbirine bağlamak için eski Kağıthane şosesi ilk kez 1940’lı yılların başlarında İstanbul Belediyesi tarafından Rami’ye kadar uzatılmış, iki tarafı ağaçlandırılarak asfaltlanmıştı. Bu sayede bölgedeki köylerin halkı genellikle otobüslerle şehre inme olanağı bulabilmişlerdi.
Gecekondu türü yapılaşma da 1940’lı yılların ikinci yarısında dericilik ve dokuma sanayinin toplandığı Kazlıçeşme-Zeytinburnu çevresinde başlamıştı. Gecekondular, hem bu sektörde çalışanlar hem de Balkan muhacirlerinin ikamet mekânlarıydı. O kadar ki Kartal’da ikamet eden muhacirler de buraya gelip yerleşmeyi tercih etmişlerdi. Ama yolları ve ulaşım imkânları genellikle yoktu. 1950’li yılların başlarında bu konut dokusu hızla yaygınlaşmış; ikinci büyük gecekondu yerleşmesi Taşlıtarla’da ortaya çıkmıştı. Aynı süreçte Rami Kışlası’nın kuzeyine Sulukule’de evleri yıkılan Romanlar yerleşmiş; Eyüp, Topçular, Topkapı-Maltepe’deki dokuma ve lastik sanayileri, konut inşa ve yerleşmeler için bu bölgeyi cazip hale getirmişti.
Ancak en büyük konut ivmesi 1950-1951’de devletin, Bulgaristan’dan gelen göçmenler için mahalleler kurmasıyla başlamıştı. Bu girişime göçmenler de gecekondular yaparak eşlik etmişlerdi. 1954’te Yugoslavya’dan gelenlerin yaptıkları gecekondularla Taşlıtarla önemli bir gecekondu alanı olmuş; 1963’te Gaziosmanpaşa adıyla ilçe olmuştu. Üçüncü gecekondu gelişimi ise Veliefendi Hipodromu’na yakın Osmaniye Köyü’nde yaşanmıştı. Köy, buradaki sanayi kuruluşlarında çalışanlar için cazip bir yerleşim alanına dönüşmüştü.
1950’li yıllarda Haliç’in çehresini değiştirecek pratiklerin başında, Kağıthane Deresinin de dahil olduğu alanın birinci sınıf sanayiye ayrılması geliyordu. 1954’de hazırlanan plana göre Mecidiyeköy-Levent, Mecidiyeköy-Şişli ve Bomonti-Şişli arasında sanayi faaliyetlerinin kuruluşuna izin verilmiş ve Bomonti-Feriköy bira, dokuma ve çikolata fabrikalarının etkisi ile buralar hızla gecekondulaşmıştı. 1950-55 yılları arasında Silahtar Abdullah Ağa Vakfı’nın topraklarında başlayan gecekondulaşma da büyük bir hızla gelişmişti. Menderes döneminin imar operasyonlarında evlerini kaybedenler için Kağıthane Köyü’nde yer gösterilenler, daha sonra köyün topraklarını büyük ölçüde arazi mafyasının kontrolünde parselleyip satmışları. Kağıthane’de Çağlayan, Harmantepe, Abide-i Hürriyet çevresinde gecekondu öbekleri Çeliktepe, Gültepe ve Kuştepe’deki gecekondu mahalleleri ile bu süreçte birleşmişti.
∗∗∗
Anadolu yakasının ilk gecekonduları da aynı yıllarda Paşabahçe-Beykoz arasında ve Çamlıca etrafında gelişmeye başlamıştı. Burada da Sümerbank Kundura ile Şişe Cam fabrikalarında çalışan işçilerin konut arayışları etkili olmuştu. 1950’de Beykoz’da 1600 civarında gecekondu vardı ve Zeytinburnu’ndan sonra ikinci en büyük gecekondu bölgesiydi.
1950’li yıllar İstanbul’un konut hafızasında özel bir dönemdi. Şehir, tıpkı ülke gibi yeniden yapılanma sürecine girmiş; Cumhuriyetin ‘planlamacı’ tercihleri muhafazakar alaycılığın konusu bile olmuştu. Sonraki yıllarda Türkiye şehirleşmesinde derin etkiler bırakacak radikal kırılmaların ilk zamanlarıydı.