Bu hafta açıklanan dış ticaret verileri üzerine yazmak için bilgisayarın başına oturdum. Dış ticarette rekor açığa imza atmışız. 2023 yılının ilk iki ayında ihracat geçen yıla göre yüzde 1,5 oranında artarken aynı dönemde ithalat yüzde 15,6 artmış. İthalatın artış hızı ihracatın artış hızının on katından daha fazla. Uzun uzun bunun nedenleri üzerine yazmayı düşünüyordum ama vazgeçtim. Bu durumun nedenlerini ekonomik gerekçelerle açıklamanın yetersiz olduğunu, asıl sorunun bu sonucun ortaya çıkmasına yol açan ekonomik politikaları uygulayanlardan kaynaklandığını hatırlayınca yazının konusunu değiştirmeye karar verdim.

***

Uzun zamandır ülkede yaşanan olumsuzluklara sebep olanların, sorumlu oldukları hatalar nedeniyle mahcup olmalarını ve bunun sonucunda da işgal ettikleri görevlerden ayrılmalarını bekliyoruz.

O kadar çok örnek var ki insan nereden başlayacağını bilemiyor. Tren kazalarından, eğitim sisteminde yaşanan fiyaskolara, ekonomik sorunlara yol açmaktan sağlık sisteminde karşılaşılan problemlere varıncaya kadar pek çok konu sayılabilir. Ama maalesef kötü sonuçların ortaya çıkmasına yol açan kararların altında imzası olanların mahcubiyet duygusuyla hareket ettiklerini görmüyoruz.

Bunun en somut ve yakın örneğini deprem sonrasında yaşanan sorunlarda da gördük: Müdahalede geç kalınması, çadır gibi temel ihtiyaçlara erişimin sağlanamaması, temiz su ve hijyen sorunların giderilmemesi gibi çok sayıda sorun deprem bölgesinde hâlâ yaşanıyor. Ama deprem sonrasında bu konularda acilen müdahalede bulunması ve bir çözüm üretmesi gerekenler, sanki bu süreçte hiçbir sorumlulukları yokmuş gibi davranmaya devam ediyorlar.

Kızılay’ın deprem çadırlarını, doğrudan depremzedelere ulaştırmak yerine bir gönüllü kuruluşa, üstelik depremin ikinci gününde satanlar, bu satış işleminin toplumda yarattığı infial karşısında ne yaptılar?

Son zamanlarda ülkede en sık duyduğumuz sözcük: İstifa. Aslında uzun zamandır geniş halk kesimleri tarafından kullanılan bu sözcüğün, her ne kadar iktidar sahipleri nezdinde bir karşılığı olmasa da Türk Dil Kurumu sözlüğünde bir karşılığı var: Kendi isteğiyle işten veya bir hizmetten ayrılma.
Bu tanımdaki anahtar ifade sanırım “kendi isteğiyle.” Hatasını kabul eden, sorumluluk alan insanların kendi isteğiyle görevlerinden ayrılmaları pek çok ülkede “standart” bir süreçtir.

***

Yunanistan’da bir tren kazasında onlarca insanın ölmesi sonrası Yunan Ulaştırma Bakanı’nın istifa etmesi bunun en son örneğidir. Diğer ülkelerde de kamu yöneticilerin benzer şekilde davrandıklarını biliyoruz.

Bunu gören halkımız da haklı olarak her fırsatta talep ediyor: İstifa! Bazen bireysel olarak dillendirilen bu talep çoğu zaman da kitlesel hale gelebiliyor. Futbol taraftarlarının geçen hafta stadyumdaki çığlıkları da buna yönelikti.

Ama sonuç ne oldu? Bu talepler karşısında sorumluluk sahibi olanlar ne yaptı? Hiçbir şey!

Düzelteyim, aslında bir şey yaptılar. İstifa talebinde bulunan futbol taraftarlarının maçlara girmesini yasakladılar! Hem de hiçbir yasal dayanağı olmamasına rağmen.

Deprem sonrası yaşanan mağduriyetlere müdahale etmede geç kalanların, kendilerine yönelik eleştirilerde bulananlara karşı ne kadar hızlı davranabildiklerini de görmüş olduk. Bu da bize önceliklerinin ne olduğunu açık bir şekilde gösteriyor: Koltuklarını bir biçimde korumak.
O zaman yapılması gereken bellidir: Madem kendi istekleriyle sorumlu davranmaktan kaçınıyorlar, o zaman biz de halk olarak, 14 Mayıs’ta önümüzde geleceği söylenen sandıkta, kendi isteğimizle gereğini yaparız. Koltuktan kalkmasını bilmeyenlerin altından o koltukları alırız.