İstihdam çıkmazı: Çalış ama evden uzaklaşma
Esnek çalışma modelleri iktidar tarafından süslenerek teşvik ediliyor. Doç. Dr. Urhan, “Kadınların ücretli iş için harcadıkları zamanı azaltmaları kadınların ev içindeki karşılıksız emeğe harcadıkları zamanın azalmasına değil artmasına neden oluyor” diyor.

Havva GÜMÜŞKAYA
Kadınlar iş arıyor ama bulamıyor ya da çalışıyor ama güvenceden yoksun bırakılıyor. Yeni istihdam modelleri kadın emeğini daha da güvencesiz hale getiriyor. İktidar bir yandan "Kadın istihdamını artırıyoruz" derken, diğer yandan kadınları düşük ücretli, esnek ve sendikasız çalışmaya mahkûm ediyor. Peki, bu sistem kime hizmet ediyor? Kadınlar iş hayatında nasıl bir çıkmazın içine itiliyor? Kocaeli Üniversitesi Çalışma Ekonomisi bölümünden Doç. Dr. Betül Urhan, kadın emeğinin kriz dönemlerinde nasıl şekillendiğini, esnek çalışma modellerinin uzun vadede kadın istihdamına etkisini ve iktidarın "aile" odaklı politikalarının ne anlama geldiğini konuştuk.

2008 krizinin ardından dönemin Devlet Bakanı Mehmet Şimşek, işsizliğin kadınlar yüzünden arttığını söylemişti. Kriz dönemlerinde kadınların işgücüne daha fazla katılmasının etkisiyle işsizlik oranlarının yükseldiği söylenir. Kriz dönemlerinde kadınların davranışları nasıl oluyor? Bugün için de aynı şeyi söyleyebilir miyiz?
Bildiğiniz gibi kriz ekonomik ve toplumsal dengesizliklere, eşitsizliklere ve çöküntüye neden olur. Toplumun bu krizlere karşı direnci, haneleri ve bireyleri güçlendiren sosyal ve ekonomik politikalar tarafından belirlenir. Bu politikaların başarısı ise, krizden zarar gören grupların kriz öncesi işgücü piyasasındaki ve toplumdaki durumlarını göz önünde bulundurmasına bağlıdır.
Türkiye’de bugün çok derin bir ekonomik ve toplumsal kriz yaşanıyor. Fiyatlardaki yüksek artış, toplumun büyük bir kesimi için zaten düşük olan gelirin/ücretin satın alma gücünün hızla erimesine neden oluyor. Özellikle düşük gelirli veya yoksul hanelerin tüketimin tamamını kapsayan malların üzerinden alınan vergi oranlarının artırılması da kullanabilecekleri sınırlı geliri daha da düşürüyor. Yoksul hanelerin krediye ve işsizlik yardımları gibi resmi sigorta mekanizmalarına erişiminin ya çok sınırlı olduğu ya da hiç olmadığı biliniyor. Refaha ilişkin kamu harcamalarının öteden beri zayıf olması ve kriz döneminde daha da kısılmasıyla da milyonlarca insan ve hane, yaşamak için gerekli olan neredeyse her şeyi (gıda, barınma, eğitim, sağlık vb) piyasadan satın almak zorunda kalıyor. Kuşkusuz böyle bir sistemde işsizlik, tamamen ücrete bağımlı çalışanların kendileri ve haneleri için gelir kaybı ve derin bir yoksulluk anlamına geliyor.
Kadın emeği, kriz dönemlerinde hanelerde görülen gelir istikrarsızlığı ve değişkenliğine karşı bir sigorta işlevi görür. Örneğin kriz döneminde düşen hane gelirini telafi etmek amacıyla daha fazla kadın işgücü piyasasına dahil olarak gelir getirici bir iş aramaya yönelir. Bu durum hem istihdam oranlarında hem de işsizlik oranlarında bir artışa neden olur. Bu bağlamda dönemin Maliye Bakanı’nın bu demeci kısmen gerçeği yansıtıyordu. Ancak demecin sorunlu yanı işsizlik artışını sistemin yapısal sorunlarına hiç değinmeden sadece kadınların iş aramasına bağlamasıydı. Yüksek erkek işsizliği yerine yeni işsizlerin çoğunluğunun kadınlardan oluştuğunu söylemek halkın gözünde daha kabul edilebilir bir olguydu. Çünkü hem toplumun hem de kadınların kendilerine yönelmiş işsizliği ve işsizlik tehdidini toplumsal bir tehdit olarak algılamadıklarına inanılıyordu. Böylece yüksek işsizlik oranları meşrulaştırılmış oluyordu.
Kuşkusuz kriz dönemlerinde kadın işsizlik oranlarının tek nedeni düşen hane gelirini telafi etmek amacıyla işgücü piyasasına girmeleri değil. Kriz dönemleri ekonomik daralma dönemleridir. Ve bu dönemlerde kadınlar, erkeklere göre orantısız bir şekilde işten çıkartılırlar. İşgücü piyasasında iş bulma olanaklarının azalmasıyla da iş bulmaları güçleşir. Birincil rolleri olarak kabul edilen aile rol ve sorumlulukları, işsizlikle birlikte işgücü piyasasında kalma dirençlerini kırar. Ve işgücü piyasasının dışına düşerler.
Tüm bu nedenlerden dolayı Türkiye’de sadece TÜİK’in dar tanımlı işsizlik ve istihdam verilerine bakmak, bize kadınların işgücü piyasasındaki durumu hakkındaki gerçeği göstermez. Aşağı yukarı durumu görebilmek için başka verilere de ihtiyacımız var. Dar tanımlı işsizlik verileri bile kadınların işsizlik oranlarının erkeklerden daha yüksek olduğunu gösteriyor. 2023 dördüncü çeyreğinde işsiz erkek sayısı 1 milyon 664 binden 2024 dördüncü çeyreğinde 1 milyon 636 bine düştü. Aynı dönem içinde işsiz kadın sayısı 39 bin artarak 1 milyon 405 binden 1 milyon 444 bine yükseldi. DİSK-AR’ın, 2010 yılından bu yana yaptığı alternatif geniş tanımlı işsizlik hesaplaması, bize kadınların işsizliği konusunda çok daha vahim bir tablonun olduğunu gösteriyor. Zamana bağlı eksik istihdam edilenler ile iş bulma ümidi olmayanlar, iş başı yapabilecek olup iş aramayanlar ve iş arayıp işbaşı yapamayacak olanları içeren potansiyel işgücünü gösteren geniş tanımlı kadın işsizlik oranı 2023 son çeyreğinde yüzde 31,2’den 2024 son çeyreğinde yüzde 37,3’e yükseldi. Geniş tanımlı erkek işsizlik oranı ise yüzde 18,1’den yüzde 22,5’e yükseldi.
Aynı dönemlerde işgücüne dahil olmayan kadınların yüzde 40’ı ev işleri ile meşgul oldukları için işgücüne katılmazken bu oran yüzde 31’e düştü. Bu durum aslında diğer krizlerde olduğu gibi bugünü krizde de kadınların ümidi kırık işsizler olarak işgücü piyasasından çekildiklerini gösteriyor.
2025 yılı Aile Yılı olarak ilan edildi ama komşu annelik, esnek çalışma ve doğum teşvik politikaları ile sadece kadınlara yönelik politikalar öne çıkıyor erkekler yok. İktidar kadınların çalışmasını mı istiyor yoksa eve dönüp çocuk bakmasını mı istiyor?
Her ikisini de. Yani hem çocuk bakmasını hem de çalışmasını. Ama belki de önce ‘Aile’nin sosyal politikanın merkezine alınmasının ne anlama geldiğini konuşmak gerekir. Aslında ailenin sosyal politikanın merkezine alınması yeni değil. 2008 yılında, yine büyük bir kriz döneminde dönemin Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Nimet Çubukçu 5’inci Aile Şurasının açılış konuşmasında ‘Ailenin sorun çözme kabiliyetinin onu sosyal politikalarda merkezi bir konuma getirdiğini, hükümetinin nüfus dengelerinin korunması başta olmak üzere sosyal yardım ve hizmet politikalarının odağına aileyi yerleştirdiğini, sosyal güvenlik ve sosyal hizmetler olmak üzere muhtaç bireylerin bakımında ortaya çıkan devasa sorunların çözüm adresinin aile olduğunu, dünyadaki deneyimlerin, ailelerin sorun çözme kabiliyeti arttıkça kamunun sosyal hizmet ve yardım yükünün azaldığını’ belirtmişti. Yani sosyal güvenlik ve sosyal hizmetler alanında ortaya çıkan devasa sorunların çözüm adresi kamuya değil aileye yükleniyordu. Ve o günden bugüne kadınlar için esnek çalışma modelleri iş aile uzlaştırma politikalarının vazgeçilmez bir gündemi olmaya devam etti. Dolayısıyla bu kriz döneminde aile yılının ilan edilmesinin benzer gerekçelere dayandığını söyleyebiliriz.
Bu dönemde de kadın istihdamından vazgeçilmiyor. Çünkü kitlesel işsizlik, güvencesizlik, istikrarsız ve yetersiz gelir erkeğin “evi geçindirme” ye yönelik beklentileri ve koşulları zayıflattı. Hane halkının gelirinde görülen yetersizliğe ve istikrasızlığa karşı en iyi çözümün, daha ucuz ve kamuya yük olmayan ortak bir aile alt yapısı olduğu düşünülüyor. Bu alt yapıyı kadınların ücretsiz emek harcayarak oluşturması ve sürdürmesi bekleniyor. Bu nedenle de kadınların hem ev içi ücretsiz emeğinin artıracak hem de hanedeki gelir kayıplarını telafi edecek gelir getirici bir işi yapmasına olanak verecek esnek, evden veya uzaktan çalışma biçimleri istihdam politikalarının merkezine yerleştiriliyor.
Esnek çalışma modellerini kadın istihdamı açısından “aile ve özel hayatın uyumu” adı altında ele alınıyor. Kriz koşullarında hane gelirlerinin düştüğü bir dönemde iktidarın esnek çalışmaya ilişkin tutumunu nasıl değerlendirirsiniz?
Genel olarak işi aile yaşamı ile uyumlaştırması beklenen kadınlardır. Kadınların ev işleri ve bakım emeği ile uyumlu işlerde çalışma eğiliminde olmalarının en büyük nedeni de ev ve iş arasında bir denge kurma zorunluluğudur. Ancak ücretli iş için harcadıkları zamanı azaltmaları kadınların ev içindeki karşılıksız emeğe harcadıkları zamanın azalmasına değil artmasına neden oluyor. Çünkü Türkiye’de kadınların karşılıksız olarak yaptıkları çocuk, hasta, engelli, yaşlı bakımı kamunun üstlenmekten ısrarla kaçındığı bir alan olmaya ve bir maliyet unsuru olarak görülmeye devam ediyor. Bakım ihtiyacı, özel alanda aile tarafından, yani kadınlar tarafından karşılanması gereken bir ihtiyaç olarak kabul ediliyor. Bu nedenle de çalışan anneleri hedefleyen yeni işgücü piyasası politikaları aile temelli bakımı destekleyen düzenlemeleri içeriyor. Evde bakım için kadınlara nakit transferleri, uzatılmış doğum izni ve kadınlar için esnek çalışma… Yapılan bu müdahaleler cinsiyet rollerini teşvik eden düşük maliyetli ve sınırlı müdahalelerdir. Politika belgelerinde kreş gibi kamusal bakım hizmetlerinin artırılacağına dair hedeflere yer verilmiş olmasına rağmen kamusal bakım hizmetleri sınırlı olmaya devam etmektedir. Kriz dönemlerinde ortalama asgari ücret veya biraz üzerinde ücretle çalışan binlerce kadın için bu hizmetleri piyasadan satın almak zor ve hatta imkansızdır. Bu nedenle diğer aile üyelerinden destek alamayan kadınlar ya işgücü piyasasından çekiliyor ya da daha düşük ücret karşılığında yarı zamanlı veya evden çalışarak bu sorunun üstesinden gelmeye çalışıyor. Aslında kadınların bu tür esnek çalışma biçimlerine zorlandığını söyleyebiliriz. Politika belgelerinde tam zamanlı kayıtlı istihdamının artırılacağına dair bir hedef olmadığına göre, kadın istihdamını artırmanın yegâne yolu olarak görülen esnek çalışma modelinin hükümetin bakım politikasıyla ve kamu harcamalarının azaltılmasıyla ilişkili ve uyumlu olduğunu söyleyebiliriz.
Esnek çalışma kadınlara iş imkânı sunduğu iddiasıyla öne çıkarılıyor. Ancak bu model, kadınları düşük ücretli, güvencesiz ve sosyal haklardan mahrum bırakan bir sistem yaratıyor mu? Uzun vadede kadın emeğini nasıl etkiler?
Her şeyden önce kadınlar için tam zamanlı, kayıtlı ve güvenceli istihdam olanaklarının daralmaya devam edeceğini söyleyebiliriz. TÜİK verilerine göre istihdam oranı 2024 yılının son çeyreğinde kadınlar için yüzde 32,5, erkekler için yüzde 67 olarak gerçekleşti. Ancak DİSK AR’ın yaptığı hesaplamaya göre kayıtlı tam zamanlı erkek istihdam oranı yüzde 48,6, kayıtlı tam zamanlı kadın istihdam oranı ise yalnızca yüzde 19,7’dir. Kayıtlı tam zamanlı istihdam oranı 2023 yılının aynı dönemine göre düştüğünü de görüyoruz. Bu durum kadın istihdamının esnek, güvencesiz ve sendikasız çalışmanın hızla arttığı hizmetler sektöründe yoğunlaşmasıyla ilgili olabilir. Çünkü teknolojik yenilikler hizmetler sektöründe uzaktan yapılabilecek işlerin sayısını artırdı ve esnek çalışma biçimlerinin uygulanmasını her zamankinden daha fazla olanaklı hale getirdi. Geleneksel işgücü piyasasında tam zamanlı ve düzenli iş bulma olanaklarının gerilemesi, işsizlik, uzun çalışma saatleri, düşük ücretler ve güvencesizlik, düşük emekli maaşları esnek çalışma biçimlerine doğru bir eğilimi zorluyor olabilir. Bakım sorumluluğu olan yarı zamanlı ve tam zamanlı bir işte çalışan bazı kadınların ücret düşüklüğünü veya yetersiz geliri telafi etmenin bir yolu olarak ana işlerinin yansıra esnek ek işler yaptıklarını gözlemliyoruz.
Esnek çalışmanın kadınlar açısından yaygın olarak görülen ve eşitsizliği artıran bazı sonuçlarından da bahsetmek gerekir.
Öngörülemez ve kesintisiz bir şekilde sürdürülmesi gereken bakım ve ev işlerinin ücretli işlerle birleştirilmesine dayanan esnek çalışma, kazanç, ücretler, sosyal güvence ve terfi gibi birçok konuda kadınların erkeklere göre daha dezavantajlı olmalarına neden oluyor.
Uzaktan çalışma, evden çalışma, bağımsız (serbest) çalışma gibi yeni esnek çalışma biçimlerinde kadınlar, ücretsiz bakım ve ev işlerin kendi iş akışlarına uydurmak zorunda kalıyorlar. Aynı anda anne, eş ve iki işin çalışanı olmak gibi birden fazla rolün dayattığı sorumluluklardan kaynaklanan zamana bağlı bir çatışma, sıkışıklık ve stres yaşıyorlar.
Kadınların uyku zamanları dahil boş zamanları ve ücretli işe ayırdıkları zaman, sürekli olarak ev işi ve çocuk bakımı nedeniyle kesintiye uğruyor ve parçalı hale geliyor. Esnek çalışma kadınların ücretsiz emek için harcadıkları zamanın aşırı bir şekilde artmasına, gelir elde edebilecekleri işlere harcadıkları zamanın azalmasına, ücretlerinin düşük olmasına, verimliliklerinin düşmesine, mesleki ayrımcılığa ve kariyer fırsatlarının azalmasına neden oluyor. Üstelik işverenler birçok uzaktan çalışma biçiminde çalışma ilişkisinden doğan risklerin tamamını çalışana yüklüyor. Bazıları işçi sayılmadığı için işçilik haklarından ve sosyal sigortanın birçok kolundan yararlanamıyor. Zaten esnek çalışan kadınların büyük bir bölümü kayıt dışı çalışıyor.
Uzun vadede kadınların istihdamını artırmada orantısız ve ücretsiz bakım yükleriyle uyumlu olduğu düşünülen esnek çalışma modellerine odaklanmanın önemli sorunları ve eşitsiz sonuçları doğuracağı açıktır. Çünkü bu yöndeki düşünceler, ücretsiz bakım ve ev işlerinin kadınların sorumluluğunda ve onların kişisel bir sorunu olduğuna ilişkin yargıyı değişmez bir veri olarak kabul ediyor. Bu durum kurumsal bakım hizmetlerine erişim, ebeveyn izni gibi kadınların sorumluluklarını paylaşmaya dönük kapsamlı politikaların yokluğunu da meşrulaştırıyor. Esnek, güvencesiz ve kayıt dışı istihdam biçim ve ilişkileri giderek kadın istihdamı ile özdeşleştiriliyor. Ve bu çalışma şekli kadınlar için süreklilik kazanıyor.
Bugün kadınlar hala iş başvurularında ‘çocuk düşünüyor musunuz?’ sorusu ile karşılaşıyor. Hal böyleyken söz konusu bu modeller kadın istihdamını teşvik edecek midir?
İşverenler işten başka yükümlülüğü olmayan, işe kendini adayacak çalışanlar isterler. İş dışında gereğinden fazla yükümlülüğü olduğu düşünülen evli kadınların, aile ile işi uyumlaştıramadıkları durumlarda işlerinden ayrılacaklarını düşünürler. Bu nedenle işverenlere göre kadınlar güvenilir yani gerçek işçiler değildir. İşverenler bu iddiaları şu temele dayandırırlar. Kadınların işe devamsızlık oranları, işi terk etme, çalışmaya ara verme, fazla çalışma ve vardiya çalışma usulü çalışma önerilerini reddetme olasılıkları erkeklere göre yüksektir. Dolayısıyla kadınları işe alırken veya hangi iş tanımlarına bağlı olarak çalışacağı belirlenirken, gerçek olup olmadığından bağımsız olarak bu varsayımlar üzerinden hareket ederler.
Ama işverenler aynı zamanda gerektiğinde çalışmaya hazır gerekmediğinde kolayca ve herhangi bir maliyete katlanmadan saf dışı edilebilecek bir işgücü havuzundan yararlanmak için stratejiler benimserler. Bu stratejinin önemli araçlarından birisi işgücünün esnekleştirilmesidir. Bunlar geçici, kısmi zamanlı, mevsimlik, uzaktan çalışma, bağımsız çalışma, evde çalışma gibi işçi-işveren ayrımını belirsizleştiren ve işin görünürlüğünü bulanıklaştıran, istikrarsız ve çoğu zaman güvencesiz istihdam biçimleridir. Ve bu şekilde çalışanların önemli bir oranını kadınlar oluşturmaktadır.