Hemen de unuttunuz değil mi, şu aya seyahat projesini! Eh işte, sanırım bizimle eğlendiler ama biz de onlarla yeterince eğlendik. Gidilecek uzaydaki ay ile sonunu getiremediğimiz takvimdeki ay! Ay, ay, ay!

Elbette herkesin aklına ilk gelen, affedilmiş yerli ve milli damat Berat Albayrak’ın daha önce Enerji Bakanı kimliğiyle söyledikleriydi: “Cumhurbaşkanımız ‘Ay’a dört şeritli yol yapacağım’ dese inanacak seçmenimiz var!”

Kısacası, ağlanacak halimize güldürüyorlar. Ama trajikomiklik de bir yere kadar; çünkü her şey baştan aşağıya silme trajedi… Ütopyaları karanlıkta bırakan bir distopya altındayız.

Peki neydi distopya? Hatırlayalım: Distopya, (anti-ütopya) çoğunlukla ütopik bir toplum anlayışının anti-tezini tanımlamak için kullanılır. Distopik bir toplum otoriter - totaliter bir devlet modeli ya da benzer bir başka baskıcı sistem altında karakterize edilir. (Bkz. Vikipedi) Yani pandemi filan, distopyanın sadece tuzu biberidir. Pandemi olmasa da bunlar yine olurdu. Çünkü yıllardır karabasan altındayız.

Karabasanın diğer adı uyku felcidir. Uyanıldığı halde uyumanın devam etmesi ve bilinç açık olsa bile bedenin kımıldayamaması veya konuşamama durumudur. Sırt üstü yattığında karabasan görürsün. Dolayısıyla sırt üstü yatarak muhalefet yaptığını sanmak da acayip kötü bir şeydir. Karabasanın diğer nedeni, fazla strestir ki bu da ortak özelliğimizdir. Bir başka nedeni de ani çevre/yaşam tarzı değişikliğidir. Daha ne olsun? Rejim değişti, siyasi İslam yaşam tarzı artık herkese dayatılıyor. Gerçi dindarların işi kolay, onlar zaten karabasanın cinler yüzünden olduğuna ve dua okuyarak atlatılacağına inanıyorlar.

Bilimsel çaresi yok mu? Var. Uyuyan kişi (toplum!), korku ve kaygıdan kurtulmazsa karabasanın süresini uzatacağını bilmeliymiş. İşte ancak bunu bilince tedavi de mümkünmüş. Ayrıca karabasandan uyanmak için yüksek sesli bir uyarı da şart. Mesela Boğaziçili gençler böyle yaptılar. Saraylılar da onlardan bu yüzden çok korktular, vesile olur, karabasandan tamamen uyanılır diye…

Kısacası, “aya seyahat”, yetmedi “anayasa” işleri filan hep karabasan ve distopya sürsün diyedir. AKP Grup Başkanvekili Cahit Özkan “Yeni anayasanın ismi yeniden kuruluş anayasası olacak” dedi. Bunu derken asıl dertlerinin laiklik maddesi olduğunu kendileri de söylüyor ve herkes de zaten böyle anlıyor.

CHP Genel Başkan Yardımcısı Gülizar Biçer Karaca ise, bu ifadeye şöyle tepki verdi: “Kuruluş derken hangi devleti yıkmak istiyorsunuz? Burası muz cumhuriyeti değil.” Karaca dâhil CHP’lilerin ortak tepkilerinde laiklik konusu hiç yoktu. Kılıçdaroğlu da “Laiklik ilkesinin Anayasa’dan çıkartılacağını tahmin etmiyorum. Bu, Erdoğan ya da Devlet Bahçeli tarafından dillendirilmiş değil” demişti. Saraylılar istese de, gerçi laiklik maddesini anayasadan çıkarmalarına bile gerek kalmadı ki. Ana muhalefetin hiç ağzına almadığı bir kavramı ne yapsınlar? Zaten laikliğin zerresi yok memlekette… Ayrıca sayın muhalefetimiz, laiklik tartışmasına yan çizip “Yönetim şekli Cumhuriyettir” deyip duruyorlar. İyi de, Cumhuriyet lafına “cumhur” ittifakı niye itiraz etsin? Bakınız: İran İslam Cumhuriyeti.

Ayrıca Gülizar Biçer Karaca “Burası muz cumhuriyeti değil” demiş ya, bakın işte burası anlamlı. “Muz cumhuriyeti”, uluslararası politikada siyasi açıdan istikrarsız, ekonomik açıdan bir ya da birkaç tarımsal ürünün üretimine ve ihracatına bağımlı ve genellikle yolsuzluklarla iç içe küçük bir seçkinler grubu tarafından yönetilen ülkeleri küçümseyici anlamda kullanılan siyasi terimdir (bkz. yine Vikipedi). Ama Türkiye bir noktada “farklı”dır, çünkü tarımsal ürünler bakımından bile ithalata bağımlıdır. Yani ithal muz cumhuriyetidir!

Karabasandan uyanmaya niyeti olmayan distopik muhalefetimiz sağ seçmene bel bağlayıp laiklikten öcü gibi korka dursun, sizler “Halklar laiklik istiyor” başlıklı BirGün haberini okumuşsuzundur. ABD ve Hollanda merkezli üniversitelerin yürüttüğü çalışmalar, Ortadoğu ülkelerinde dinden uzaklaşanların sayısının, din ve devletin birbirinden ayrılmasını isteyenlerin oranının artışta olduğunu göstermekteymiş. Türkiye açısından da benzer sonuçlar Kadir Has Üniversitesi’nin araştırmasında ortaya çıkmış.

Bu haber ibret verici olsun: Distopyayı bilfiil yaşadığımıza göre Ütopya da mümkündür mutlaka.