Google Play Store
App Store

Dünyada sokak hayvanlarının toplu itlafıyla hemen ve kesin sonuç alındığı bir örnek yoktur. Bilakis toplu öldürmelerde bölgedeki yiyecek varlığı nedeniyle yakın çevrelerden başka hayvanların geldiği (vakum etkisi) böylece bir kısır döngü oluştuğu görülür.

İtlaf etmek “çözüm” olamaz
Fotoğraf: BirGün

Murat ARSLAN*

Türk Veteriner Hekimleri Birliği olarak Hayvanları Koruma Kanunu’na ilişkin bir yasa değişiklik tasarısı hazırlandığını duyduğumuz an itibariyle; “Yasalar Öldürmez, Yaşatır, Meslek Yeminimize Bağlı Kalacağız, Yaşatacağız” dedik. Çünkü yasada söz konusu olan 17 maddelik değişiklik önerisinin; sahadan ve bilimsellikten uzak olduğu, uygulanması mümkün olmayan, toplum vicdanını rahatsız eden değişiklikleri içerdiği ve ülkemize bu alanda bir 20 yıl daha kaybettireceği açık.

“Daha önce çıkarılan 5199 sayılı kanunun sahipsiz hayvanların rahat yaşamını ve can güvenliğini tam anlamıyla sağlayamadığı gibi insanların ve diğer canlıların yaşadıkları sorunları çözmekte de yetersiz kalmıştır” söylemi gerekçe gösterildi. 5199 sayılı kanunun genel yaklaşımı olan “yaşatmak” ve buna ilişkin tüm tanımlar çıkarıldı, sınırları net bilimsel bir çerçeveye oturmayan “kuduz şüpheli, saldırgan, anatomik yapısı bozulmuş” gibi tümü itlafa sözde gerekçe edilebilecek bazı ifadeler getirildi. Belediyelere bakımevi yapmak için 2028 yılına kadar süre verilmesi de toplanacak hayvanlara ne olacağı sorusunu akla getiriyor. Bu noktada yasada yer alan “ötanazi”nin tanımını yapmak da oldukça önemli. Ötanazi: “Ölümle karşı karşıya kalınması halinde, acının ve ağrının kalıcı olduğu veya hafifletilemediği durumlarda tıbbi gerekçeler ile izin alınarak uygulanan bir yöntemdir.” Dünya Hayvanları Koruma Kuruluşu (WSPA) sağlıklı bireylerde ötanaziyi hayvanlara zulüm olarak değerlendirir. Kanunla getirilmeye çalışılan öldürme yöntemi veteriner tıbbında “itlaf” olarak tanımlanıyor.

Dünyada sokak hayvanlarının toplu itlafıyla ise hemen ve kesin sonuç alındığı bir örnek yoktur. Bilakis toplu öldürmelerde bölgedeki yiyecek varlığı nedeniyle yakın çevrelerden başka hayvanların geldiği (vakum etkisi) böylece bir kısır döngü oluştuğu, sayının yüksek olduğu yerlerde bu nedenle öldürmenin bir azaltma yöntemi olarak kullanılamayacağı bilimsel olarak kanıtlanmıştır.

Kuduz açısından değerlendirildiğinde;  Sağlık Bakanlığı verilerine göre ülkemizde, evcil hayvanlar da dahil olmak üzere 2018-2022 yılları arasında kuduz riskli temas sayısı ortalama 267 bin iken, 2023 yılında bu sayı 437 bine ulaşmıştır, ancak yılda ortalama 1-2 insan kuduz vakası görülmektedir. Bu veriler doğru ise “Kuduz riski artıyor” demek de doğru değil.

“Dünya Hayvan Sağlığı Örgütü (WOAH) ve Dünya Sağlık Örgütü (WHO) bilinenin aksine, kuduz kontrolü açısından da sahipsiz köpeklerin itlaf edilmelerine geniş ölçüde karşı çıkmaktadır. Köpek kaynaklı kuduzu kontrol altına almakta kitlesel olarak yapılan aşılamaların etkili olduğu defalarca gösterilirken, köpeklerin yok edilmesinin ise uzun vadede köpek yoğunluğunu azaltmadığı veya kuduzu kontrol altına almada başarılı olmadığı açıkça belirtilmiştir. İtlaf sürü bağışıklığını doğrudan azaltmakta ve yerel popülasyonu kuduz bulaşma riski açısından daha büyük tehlikeye sokmaktadır. Halk sağlığı ve güvenliği için atılacak bu türden yanlış adımlar daha büyük tehlikelere yol açabilecek, insanlar ile yakın teması olmayan saldırgan sahipsiz hayvanları, insanlar ile karşı karşıya bırakacaktır.

Öte yandan Smith ve arkadaşlarının (2019) yaptığı sistematik bir inceleme, kısırlaştırma ve geri bırakma yönteminin, sokak köpekleri nüfusunu azaltmada en etkili yöntem olduğunu ortaya koyuyor. Bu çalışma, kısırlaştırmanın köpek popülasyonunu azaltmada büyük bir etkiye sahip olduğunu ve ötanaziden daha sürdürülebilir olduğunu göstermektedir. Ülkemizde kısırlaştırma yönteminin tam anlamıyla başarılı olmamasının nedeni ise; yasa değişikliğinin genel gerekçede de belirtildiği üzere 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanununun yürürlüğe girdiği 2004 yılından beri uygulanmaması, kurumların sorumluklarını yerine getirmemesi ve yeterli denetimin yapılmamasıdır. Konuya maliyet açısından bakıldığında ise; kısırlaştırma veya itlaf etme süreçleri yakalama, barındırma, besleme açısından aynı işlemlerden oluşmaktadır. Kısırlaştırma yönteminde barınma ve besleme maliyeti itlaf yöntemine göre çok daha azdır.

Türk Veteriner Hekimleri Birliği olarak  Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu’nun toplantısında yer aldık ve bu değerlendirmelerimizi komisyonda da bildirdik. Tüm canlıların yaşaması için eğitim almış ve yemin etmiş tıp mesleğinin mensupları olarak, insancıl başka seçenekler mümkünken, devletin bunu yapacak gücü varken, veteriner hekimlerin yaşayacağı travmayı ve mesleğimizin göreceği zararın telafi edilemeyeceğini bilerek bu haliyle yasanın yanında olmayacağımızı Türkiye’deki her veteriner hekim adına bir kez daha ifade ettik ve bu yasanın geri çekilmesini talebinde bulunduk.

Türk Veteriner Hekimleri Birliği olarak çözüm önerilerimiz ise şunlar:

• Belediyelerin hayvan sağlığı ve toplum sağlığını koruması ve sosyal belediyecilik amacıyla hayvanlara da dokunabilmesi için Büyükşehir Belediyelerinde Veteriner Halk Sağlığı Daire Başkanlığı ve diğer belediyelerde Veteriner İşleri Müdürlüğü kurulması 5199 sayılı Kanun ile zorunlu olmalıdır. Çünkü sahipsiz hayvanların sahibi kamudur.

• Veteriner Halk Sağlığı Daire Başkanlığı ve Veteriner İşleri Müdürlüklerinde nitelikli ve yeterli sayıda personel istihdamı sağlanmalıdır. Geçici hayvan bakımevlerinin standartları belirlenmelidir, çalışan yardımcı personeller hijyen, hayvan davranışları, hayvan refahı ve bakımı, hayvanların tutulması ve yakalanması konusunda eğitim almalıdır.

• Belediyelerin en geç bir yıl içerisinde, Veteriner İşleri Müdürlüğü yeterli sayıda hayvan barındırabilecek yeterli kapasitede bakımevi kurması sağlanmalıdır. Bir yıl içerisinde bu şartları sağlayamayan belediye başkanlıklarına cezai yaptırımlar uygulanmalıdır. Bir yıl içerisinde bakımevi kuramayan belediyeler için, eğer belediyenin uygun arazisi yoksa ilgili kurumlar eliyle arazi verilmeli, TOKİ vasıtasıyla hayvan bakımevi yapılmalı ve daha sonrasında ilgili belediyelerin iller bankası ödeneklerinden düşülmelidir.

• İhtiyaç duyulan bölgelerde veteriner fakülteleri ve serbest veteriner hekimlerden kısırlaştırma çalışmalarında destek alınmalıdır.

• Sahipli hayvanlar da dahil olmak üzere kontrolsüz üreme ve denetimsiz ticari satışlar yasaklanmalı, ağır yaptırımlar getirilmelidir. Ülkeye kaçak hayvan girişi engellenmelidir.

• Sokaktan sahiplenme özendirilmeli, hayvanların her yaşta kimliklendirilmesi ile ilgili olarak süreyi Tarım ve Orman Bakanlığı’nın belirleyebileceği konusunda 5199 sayılı Kanuna madde eklenmelidir.

• Çevreye uyum gösteremeyen, yaşlı, zayıf, engelli vb. köpekler ve kediler sahiplendirilinceye kadar veya hayatları boyunca bakımevlerinde kalmalıdır.

• Sokağa terkedilen hayvanlara ilişkin hayvan sahiplerine ciddi yaptırımlar uygulanmalıdır.

• Önemli bir sokak hayvanı kaynağı olan kırsal yerleşim alanları ile tarım işletmelerindeki hayvanlar kayıt altına alınmalı kısırlaştırma bu alanlardan başlamalıdır

• Hayvan sahiplenme şartları yeniden düzenlenmeli, sahiplendirmenin özendirilmeli ve teşvik edilmeli, bireysel sahiplenmenin yanı sıra ülkemizde bulunan çok sayıda şirketin ve kamu kurumlarının hayvanları sahiplenmesi sağlanmalıdır

• Hayvan refahı fonu oluşturularak bütçenin sadece bu amaçla kullanılması sağlanmalıdır. Çözüm için başta meslek örgütleri olmak üzere sivil toplum örgütleri ve diğer gönüllülerden destek alınmalı, destekleri istismar eden kişi ve kurumlar denetlenmelidir.

*Prof. Dr., Türk Veteriner Hekimler Birliği Merkez Konseyi Başkanı