İyi ki yazmışsınız
DENİZ ZEKA - MELTEM SEZEN KILIÇ
Zor zamanlardan geçmek kimi zaman şimdiye ve geleceğe olan inancı zedeleyebiliyor. Hayata değer katan insanların tutkularını, mücadelelerini okumak, görmek başka bir hayatın mümkün olabileceği inancını yeniden tazeliyor. Biyografi kitapları bu nedenle çok değerli. “İyi ki yapmışsınız” dedirten Sahneye Adanmış Bir Ömür / Metin Akpınar kitabı için, kafa dergisinde ve Gazete Oksijen’de portre yazıları yazan Zeynep Miraç’la söyleştik. Gazeteci, yazar ve senarist Zeynep Miraç, çok yönlü, çok disiplinli bir kalem… Büyük bir keyifle okunan bu kitabı herkese öneriyoruz.
Kitabınız bir büyük sanatçının yaşamına ışık tutarken, aynı zamanda o dönemleri de gözler önüne seriyor. Bu döneme, ustayla birlikte bakarken neler hissettiniz?
Ülkemizde pek bir şeylerin değişmediğini! Her daim iki ileri bir geri, hatta bir ileri iki geri… Yine de umutsuz konuşmak istemem, Devekuşu Kabare bu koşullarda 25 yıl boyunca açmış perdesini. Haldun Taner’ler, Metin Akpınar’lar, Zeki Alasya’lar, Ahmet Gülhan’lar burada yaşamışlar, bizim tarihimize izler bırakmışlar.
Metin Akpınar’ın biyografisini yazmaya sizi yönelten itici güç ne oldu?
Aslında bugüne kadar bir Metin Akpınar biyografisi yazılmamış olması çok şaşırtıcı. Sanıyorum Metin Bey’in titizliğinizden kaynaklanıyor. Son zamanlarda kullanılan bir klişe var ya, “şartlar olgunlaşmamış”. İyi Ki Yapmışım belgeseli tamamlandığında sosyal medyaya afişi koyduk, beş dakika sonra Can Yayınları’nın genel müdürü Ali Granit aradı ve kitap teklifinde bulundu. Demek ki zamanı gelmiş, oturduk çalıştık Metin Bey ile… Ve ortaya bu kitap çıktı.
Ustanın sanat yolculuğuna baktığımız zaman çok büyük bir sanat aşkı görüyoruz. Günümüz sanatçılarında bu aşkı, bu sorumluluk duygusunu neden göremiyoruz sizce, ne dersiniz?
Bence haksızlık etmeyelim, günümüzde de pek çok kişide bu aşk var. Yoksa git gide çölleşen bir kültürel iklimde sanatlarını icra etme ısrarını göstermezlerdi. Dönemler farklı, yaşam biçimleri farklı. Hayat değişiyor, bunu kabul etmek lazım. Metin Bey’in kuşağı, farklı bir Türkiye’ye doğmuş. Cumhuriyet’in genç dönemi, İkinci Dünya Savaşı kapıda ve küresel konjonktüre direnen-direnebilen bir ülke… Bugünden bakınca inanılmaz. O iklim, o atmosfer o kuşağı dirençli, başı dik insanlar haline getirmiş. Her zaman istisnalar var elbette. Ama bugünün değer yargıları farklı. Direnen insanın başına gelmeyen kalmıyor, malum. Bu şartlarda devam eden herkesi kutlamak gerek.
Hem belgesel metni için hem de kitap aşamasında nasıl bir insan portresiyle karşılaştınız? Böyle nasıl olunuyor?
Nasıl olunuyor sorusunun en güzel karşılığı için Nilay Örnek’in Nasıl Olunur podcastinde Metin Akpınar ile yaptığı söyleşiyi öneririm. Benim karşılaştığım portre tam da tahmin ettiğim, uzaktan analiz ettiğim gibiydi. Doğuştan yetenekleriyle yetinmemiş, üzerine bilginin, aklının gücünü koymuş, çevresinin olağanüstü farkında, gözlem yeteneğini entelektüel birikimiyle harmanlayan bir insan. Bunun yanı sıra bilmediklerimi öğrendim; o da çevresine şefkatle yaklaşan ve de gayet ciddi biri olması.
Hayata değer katan insanların hikâyeleri, onların değerler dünyası günümüz gençlerine ışık tutuyor, ilham veriyor. Buna aracılık etmek nasıl bir duygu?
Ben de geçmişin izlerinin yarına ışık tuttuğuna inanıyorum. Eğer başka bir dünyanın ve de başka bir Türkiye’nin mümkün olduğuna dair ilham olabilirse ne mutlu bana. Çünkü buralar hiçbir zaman dikensiz gül bahçesi değildi belki ama bu kadar yoz ve kurak da değildi. İşte konuştuğumuz kişiler, Metin Akpınar, Haldun Taner ya da Aziz Nesin, Yaşar Kemal, Yıldız Kenter bu topraklarda yeşerdiler. Burada doğup burada büyüyüp türlü badirelere karşı yelken açıp benzersiz bir tarih yarattılar. Onlar yokmuş, buranın değerleri onlar değil de birtakım ipe sapa gelmez insanlarmış gibi bir tarih tahrifatına girenler var. Geçmişi unutmazsak, unutturulmasına direnirsek geleceği farklı kurabiliriz.