İyi olan her şey yabani ve özgürdür
ALİ BULUNMAZ
Doğaya ve yaban hayata saygıda; daha doğrusu insanın ilk hâliyle buluşma dendiğinde işin üstadı Henry David Thoreau’nun ismini anmak gerek. Walden Gölü kıyısındaki kulübesinde, hem gözlem yapan ve düşünen hem de kölelik karşıtlıyla ve verginin absürtlüğünü dile getirerek sivil itaatsizlik eylemine girişen Thoreau; doğayla uyumlu yaşamaya dair metinler kaleme alırken tabiata yabancılaşan insana geliştirdiği iktisat modeliyle uyarılarda bulunmuş, sadeliğin hayatın merkezine yerleştirilmesi gerektiğini söylemiş, 1800’lerde yeni yeni palazlanan tüketim kültürünü ve kapitalizmi eleştirmişti: “Aşırı varlıkla yalnızca lüzumsuz şeyler satın alanlar, hayatın en değerli anlarını tüketiyor” sözü ise Thoreau’nun yergilerinin özünü oluşturuyordu.
Kapitalizmi, “insanı doğadan koparan bir hapishane” diye niteleyen Thoreau, ormanlar ve dağlardaki yürüyüşünün “kişinin içindeki yabana doğru bir seyahate dönüştüğünü”; bu eylemin özgürlükle, bağımsızlıkla ve tabiatın incelikleriyle buluşma anlamına geldiğini söylemişti.
Yürüyüş ve Kış Yürüyüşü’nde Thoreau, bahsi geçen buluşmanın bir örneğini sunmakla kalmıyor, aynı zamanda insan ve doğa arasında sekteye uğrayan bağa dikkat çekerken yaban hayatın şiirselliğini, dinginliğini, insanı meraka ve keşfe yönlendiren bilgeliğini hatırlatıyor.
‘İLERLEME’ ELEŞTİRİSİ
Aylak yürüyüşlerin, doğayı kavramada önemli bir adım olduğunu söyleyen Thoreau; kişinin, doğayı anlamaya başladığında özgürlüğe kavuştuğunu anımsatıyor. Ona göre özgürce yapılan bir yürüyüş, kişiye keşif imkânıyla birlikte, bakmayı ve görmeyi, ardından da doğaya saygı duymasını sağlıyor. İnsanın özünün oturmak değil, hareket olduğunu belirten Thoreau, ataleti yürüyerek aşmanın, bahsi geçen öze yaklaşmayı kolaylaştırdığını not ediyor.
Thoreau’ya göre zihin açan yürüyüş, alıştığımız tuhaflıkları bize gösteriyor. Kendisinin başına gelen de tam olarak bu: “Bugünlerde insanın ilerleme adı altında binalar inşa etmesi ve ormanlardaki tüm büyük ağaçları kesmesi aslında manzarayı bozup ucuzlaştırmaktan başka bir işe yaramıyor. Keşke ormanları rahat bıraksalar da çitleri yakmakla işe başlasalar! Yarısı harap olmuş, uçları çayırın ortasında yok olup gitmiş çitler gördüm ben; dünya malına düşkün pinti adamın biri de yanına bir kadastrocu almış arazisinin sınırlarını bulmaya çalışıyor, etrafında dolanıp duran meleklerle elinde tuttuğu koskoca cenneti görmeyip bu cennetin ortasında eski bir direk deliğini arıyordu.”
Sınırları çizilmiş, daha evvel gidilmiş ve yollarla evcilleştirilmiş güzergâhlardansa karmaşık ve az bilinen, rotaları izleyen Thoreau ancak bu şekilde keşifler yapılabildiğini, görme yetisini ve anlama kabiliyetini geliştiriyor. Bu sayede “gözlerini kamaştıran mücevheri” yani her şeyin doğal olduğu arazileri fark ediyor: Tazenin edebîliğini, hatta şiirini görerek yol alırken yaban için zenginlik, evcilleştirme için yavanlık diyor. “İyi olan her şey yabani ve özgürdür” cümlesi ise gözlemlerini tamamlar nitelikte.
Thoreau, yalnızca parlak güneş altında değil, “kış sabahının durağan gerçekliği”nde, kar altında ve keskin soğukta da yürüyor. Kışın kendine özgü sesleri arasında ve sessizliğinde yol alırken saf ve yakıcı soğuğun ortasında yükselen güneşin, doğanın dostluğunu aydınlattığını not edip kış için “metanetli bir masumiyet” diyor.
Kış yürüyüşlerinin eşlikçisi buz gibi bir havada ve karlarla kaplı güzergâhlarda ilkel çağların yalınlığını, sağlığını ve umudunu duyumsuyor. Gözüne çarpan bir başka şey daha var: “Kışın, doğa kendi doğa düzenlerinde ve konumlarında kurumuş numunelerle dolu bir acayiplikler dolabı gibi olur. Çayırlar ve ormanlar birer kuru bitki koleksiyonudur.”
Thoreau, diğer mevsimlerde de ama özellikle kış aylarında, doğanın dingin gösterişsizliği arasında yol alıyor. Yürüyüşlerine, hızla bozulan insan-doğa ilişkisine ve insan-doğa uyumuna dair düşünceler eşlik ediyor.
Doğanın çok az çabayla yeniden ağırlığını koyarak insan izlerini silmesi bir döngüye denk geliyor. İşte Thoreau, dört mevsim süren yürüyüşleri sırasında, hem bu gösterişsizliğe hem de doğanın bahsi geçen çabasına büyük bir hayranlıkla ve saygıyla yol alıyor.