Savaş başlayınca önce gerçekler ölür, derler. Doğru, hem gencecik insanlar, yoksul insanlar ölüyor, hem de gerçekler. Üzerine iki beden küçük bir deli gömleği giydirilmeye çalışılan, üstelik ruh sağlığı zaten pek de yerinde olmayan bir ülke, kim bilir kaç yılını daha koca bir hiç uğruna kaybetmeye doğru gidiyor. Aklın sesi duyulmuyor, duyulmaması için elden gelen ne varsa yapılıyor.


Medya yine korkunç bir sınav veriyor. Öyle ki, yıllar sonra bu dönem anlatılırken, kontrolünü kaybetmiş siyasetçiler kadar sorumlu sayılacak hakikatle halkın arasına duvar örenler. Hatta belki de sorumluluğun büyüğü onların olacak – çünkü güç yüzüğünü uzun süre takmaktan kendini kaybedenlerin aksine, onlar neler döndüğünün, nereye gidildiğinin, bunun neden böyle olduğunun gayet farkında.


Seçimden sonra oluşan umutlu hava yerini bambaşka bir atmosfere bırakmış durumda. 90’lara mı dönüyoruz, daha kötüsüne mi, tartışma bu. Ve bu da daha çok öfke, daha çok kan, daha çok gözyaşı, daha çok travma, daha çok kavga, daha çok tutulamamış yas, daha çok acı demek.


Bütün bu olanların yanında önemsiz sayılabilecek ya da ilk bakışta önemsiz görünebilecek bir konu gündeme geldi geçtiğimiz günlerde. #müziksusturulamaz etiketi ile olsun, başka yollarla olsun gündeme gelen konu, çok kısa aralıklar haricinde asla eksik olmayan “birlik ve beraberliğe en çok ihtiyacımız olan günlerde” ilk günah keçisinin müzik olması ile ilgiliydi. Daha doğrusu, canlı müzik. Yani, acı haberler geldiğinde hemen iptal edilen konser ve festivaller.


İki meslek birliğinin (Müyorbir ve Müyap) ortak açıklaması ve çeşitli müzik emekçilerinin konuyla ilgili görüşleri önemliydi. En çok vurgulanan iki nokta benim takip edebildiğim kadarıyla şunlardı: Eğlence endüstrisinin televizyon, sinema gibi diğer unsurları olanlardan etkilenmezken, en azından bir şekilde yoluna devam ederken, kabağın müzisyenlerin başına patlaması ve müzik sektöründe çalışan binlerce emekçinin iş, para ve zaman kaybetmesinin hiç umursanmaması. Müziğin sadece eğlence olarak algılanmasının (ve bu algıya hizmet eden meslektaşlarımızın) yaşanan sıkıntıda payı olduğu muhakkak, ama galiba esas altı çizilmesi gereken noktayı hep beraber bir kez daha hatırlamamız gerek: Hâlâ bir arada yaşamak gibi bir amacımız varsa, bizi bir arada tutabilecek çok az şeyden biri müzik.


Ağıt da müzik, ninni de. Türkü de müzik, heavy metal de. Ve bütün müzik türlerinin ortak bir yönü var. Müzik insanları bir araya getirir.
Ve bir şey daha yapar müzik – şifa verir. Şu an hepimizin en çok ihtiyacı olan şey de biraz olsun iyileşmek değil mi?