İyiliği icat etmek
4-5 ay sonra bir seçim var ve o seçim bir fırsat daha sunuyor. O fırsatı da tepmemek için seferberlik dışında bir çaremiz yok. Seçimi asla küçümsemeden ama seçime giden yolda her türlü hileye karşı örgütlü mücadele etmenin önemini bilerek…
“Eğer dünya üzerinde ‘iyi’ yoksa onu icat etmek gerekir.” Tarihte iradenin rolünü anlatmak için yazılmış gibi bir söz… Ama Galeano’nun bu sözüne belki şunu da eklemek gerekir: Bir şey icat etmek için tarihsel bir birikime ve biraz da talihe ihtiyaç vardır. Denenen olasılıklardan birinin, belli koşulların bir araya gelerek tutmasına… Hayat da böle bir şey…
Newton’un gökten elma düşünce yerçekimini bulduğunu iddia eden söylenceyi hepimiz biliriz. Doğruysa bu bir talih… Ancak bu da yetmez… Newton’un yakın arkadaşı arkeolog William Stukeley, Newton’la ilgili yazdığı biyografide, elma düşmeden önce zaten yer çekimine dair konuştuklarını, elmanın düşmesi sonrasında Newton’un “bak elma her zaman dik olarak yere iniyor, neden yana ya da yukarı doğru düşmüyor. Nedeni, kesinlikle dünyanın onu belli bir merkezden çekiyor olmasıdır” şeklinde açıklama yaptığını anlatır. Newton’un kafasında zaten şekillenen bir şeyin şansın da yaver gitmesiyle daha kolay açığa çıkması diyebiliriz.
Tarihsel meselelerde de durum benzerdir. Osmanlı’da cumhuriyet fikrini ilk düşünen kişi Mustafa Kemal değildir elbette. Jön Türk hareketi içinde kimi aydınlar saltanatı yıkan ve dünyayı kasıp kavuran devrim hareketlerini biliyorlardı. Ülkedeki az gelişmişliğe saltanatın ve hilafetin neden olduğunu düşünenler vardı ve gelişmiş dünyada da gidişat bu yapılara karşıydı. Ancak cumhuriyet fikrini yüksek sesle dile getirmek, bunun koşullarını oluşturmak herkesin harcı değildi. Burada liderlerin ve kadroların iradesi devreye girer. Her mücadelede olduğu gibi hayatta kalmak için biraz da şansın yaver gitmesi gerekir.
Sosyal medyada çoğu kez şu ifadelere rastlıyor ve elbette hak veriyorum: Kötülük iktidarı, saf kötülük, örgütlü kötülük vs… Siyasal olguları iyilik ve kötülük şeklinde tanımlamak çok doğru olmasa da sonuç itibarıyla insanlık ve cümle mahlûkat için kötülük yapan insanların bu kötülükte arsızlaşması ve birbirinden güç alması bir gerçek. Yine de kötülüğün genetik olduğunu düşünmüyor ve toplum içerisinde çeşitli dinamiklerle kışkırtılan bir şey olduğunu biliyorsak, kaynağın siyasal olgulara dayandığını ve o siyasallıkla mücadelenin elzem olduğunu da görmeliyiz.
Sadede gelmem gerekirse, “kötü” olarak adlandırdığımız bu politika, iyiliğin icat edilmediği her gün bu kötülüğü yayacaktır. Yani evet, İBB’ye kayyum atanır, kimi muhalifler tutuklanır, HDP kapatılır, savaş kaos vb… senaryolar devreye sokulur, kimi figürlere suikast yapılır (örn: Sinan Ateş), ülke bu halde seçime benzer bir şeye gider. Bunları görüp de şaşırmak, “bu kadar da olmaz” demek, yaşadığımız hayatın hiç farkına varmamak demek. Asıl şaşırtıcı olan herkesin bildiği bir cinayeti, herkesin farklı yorumlayıp hiçbir şey yapmamasıdır. Marquez’in Kırmızı Pazartesi romanı gibi.
Örgütlü bir kötülükten bahsediliyorsa, bunun neden kötü olduğunu bilen ve değiştirmek isteyenlerin de güçlü yani örgütlü olması gerekir. Bu iradenin yani liderlerin, kadroların ve kitlelerin işi… Bunu destekleyen bir tarihsel momentum gerekir ki, dünyada siyasal İslam’ın gerilediği, ülkedeki ekonomik krizden hoşnutsuzluğun arttığı, değişim isteyen genç nüfusun tepkisinin arttığı bir dönemdeyiz. Bugüne kadar yardım etmeyen şans ise çoğu zaman iktidarın panikle yaptığı hamlelerle ayağa geliyor aslında…
Bu yazı gibi pek çok yazı özünde tek bir cümle için yazılır. Diğer her şey o cümlenin etrafında dolanan ya da desteklemeye çalışan bir görüntüdedir. Bu yazının cümlesi de şu belki: Kötülük iktidarından kurtulmak için fırsatlar var, tarihsel dinamikler uygun, toplum tüm medya kuşatmasına rağmen bu rejimin neden kötü olduğuna dair bir bilgi birikimine ulaştı, ancak kötülüğe karşı koyacak örgütlü bir toplumsal kuvvet henüz yok! Bu olmayınca, iktidarın, “bunu yapamayız” diyeceği bir şey de yok: “Her şeyi biraz zamana yayıp yapabiliriz!”
Bu konuda muhalefetin yıllardır süren seçim odaklı bakışını, sandıkta hallederiz tavrını uzun uzun eleştirmeyeceğim. Mühürsüz oylarla kazandığımız seçimi kaybettik biz daha ne diyeyim. Bu eleştirinin şimdilik çok zamanı değil çünkü 4-5 ay sonra bir seçim var ve o seçim bir fırsat daha sunuyor. O fırsatı da tepmemek için seferberlik dışında bir çaremiz yok. Seçimi asla küçümsemeden ama seçime giden yolda her türlü hileye karşı örgütlü mücadele etmenin önemini bilerek…
Bu konuda birikimden bahsetmişken ülkedeki devrimci, ilerici birikimi ve o birikimin mobilize gücünü önemsemeyenler kaybetmeye mahkûmdur. Sol dediğimizde “yüzde bir binde bir” diye gevrek gevrek gülerek konuşanlara, o yüzde birlerin her kritik evrede milyonları nasıl harekete geçirdiğini hatırlatırım. Belki biraz oksijen için, meyhanelerden aşağı inip, Gümüşsuyu ile Talimhane arasındaki yeşil alanda yürümek iyi gelebilir. Belki orada kafamıza bir elma da düşebilir, aklımıza bir icat gelebilir!