Yarın için ve yarından sonra da bize en çok lazım olan bu dördü!

Her şeyin harika ve tam istediğimiz gibi olduğu koşullarda bunların hiçbirine gerek olmazdı. Hiçbir şey değişmesin, olduğu gibi devam etsin isterdik. 

E, isteyenleri sayısı hiç de az değil diyebilirsiniz. Sayılar, yüzdeler… 

Ancak, Türkiye, o sayılar ve yüzdelerden bağımsız olarak, tarihinde çok ender dönemlerde görülen nitel bir değişim potansiyeli ortaya koyuyor. Geriye dönüp bir bakın, böylesi geniş bir cephe en son ne zaman oluşmuştu acaba? Çanakkale, Kurtuluş Savaşı desek abartı mı olur?

Bir uçta cezaevinden ancak tivitler atabilen Selahattin Demirtaş’ın, Kürt bilge Ahmet Türk’ün, Pervin Buldan’ın ve sosyalistlerin, diğer uçta “Doğu’nun Başbuğu Yılma Durak” ve Ülkü Ocakları eski başkanlarının aynı adayı işaret etmeleri hayal edilecek şey miydi?

28 Mayıs’ı “Faşizm ve demokrasi arasında bir referandum” olarak tanımlayan Buldan ve Türk, “Sayın Kılıçdaroğlu’nu Cumhurbaşkanı yapalım, Türkiye nefes alsın. Sandığa gidin, 1 nefes için 1 oy verin” diyen Demirtaş, “28 Mayıs’ta Kılıçdaroğlu’nu desteklemeye devam edeceğiz” diyen sosyalistler ve “Kılıçdaroğlu bizim için şans. Allah yardımcısı olsun” diyen Yılma Durak ne kadar geniş bir siyasi yelpazenin değişimden yana olduğunun göstergesi.

Bu ancak mevcut durumdan duyulan rahatsızlığın, imamın camide muhalife “silah göstermesi”nin, tarikat yurtlarında tecavüzün, işsizliğin ve açlığın yansıması olabilir.

Peki, ama neredeyse memleketin yarısı da böyle geldi böyle gitsin diye oy verdi, onlar rahat demek ki” sorusu da ortada.

Soğanın, patatesin ve de doların hali ortadayken kimsenin “rahat” olması mümkün değil. Ancak, onlar, Faruk Bildirici’nin de dediği gibi; “Devlet gücünün alabildiğine kullanılması, devlet faaliyetlerinin AKP propagandasına meze yapılması, açılışlar, törenler, seçim rüşvetleri ve vaatler ile… Muhalefeti damgalamak için (kullanılan) yalanlar, montaj videolar, provokatif afişlerle…”, yüreklere pompalanan vatanın ve dinin elden gideceği korkusuyla iktidara sarılmaları sağlanmış insanlar.

Onlara ulaşmanın, onları ikna etmenin yolu da iyilikten, iyiliği örgütlemekten geçiyor! 

Evet, hemen yarın ya da yarından sonra olacak şey değil. Onları da kazanmaya giden yol uzun, ince, sarp, engebeli, hatta tehlikeli! Tehlikeli, çünkü kötülük, iktidarını ancak onların kendisine umut bağlamasıyla sürdürebileceğini bilerek iyiliğe saldırıyor!

Bizim umudumuz güzel günlerin öylesine bekleyerek geleceğini söyleyen bir umut değil. Bir başka dünyanın mümkün olduğunu, ona iyiliği örgütleyerek ulaşabileceğimizi, kararlılıkla mücadele etmemiz gerektiğini söyleyen bir umut!

İyiliği istediğimiz için, güzel günlere dair umudumuzu hiç yitirmediğimiz için, ona ulaşma kararlılığının zirvesinde gideceğiz sandıklara yarın. O kararlılıkla korunacak sandıklar. Artık, 28 Mayıs’ta bir defteri kapatıp, içerisine çok şey yazmamız gerekecek bir başkasını açmak için ne kadar örgütlenebilmişsek o kadarıyla...  

Toplumun bu kadar farklı ve geniş bir kesimi değişim konusunda birleştiyse, yarın değiştirebileceğimize dair umudumuz ve inancımızı hiç eksiltmeden, son saatlere kadar çabalayacağız. Sandıklara daha çok gitmek ve onları daha sıkı korumak için!

Ve kesinlikle iyi olacağız. Yarından sonra daha iyi olacağız. Daha çok iyilik isteyeceğiz. Bir başka dünyaya olan umut ve inancımızı hiç yitirmeyeceğiz. O umutla eğlenmeyecek, daha çok eyleyeceğiz. 

Yarından sonra, daha da kararlı olacağız. İnanın iyi olacağız. Biz hep iyi olacağız ve kötülük mutlaka kaybedecek!