İzlemek üzere olduğunuz film gerçektir!
1974 yılında gösterime giren “The Texas Chainsaw Massacre” (Teksas Testere Katliamı) filmi bu ifadeyle başlar. Korku filmlerinin en kült ve tür belirleyicilerinden biri olarak kabul edilir. Taşraya, büyükbabalarının evine giden bir kaç arkadaşın, ev ve çevresinde “vahşice” öldürülmelerini anlatır. 300 bin dolara mal olup 30 milyon dolar hasılat getiren film, gösterime girdiğinde içerdiği “vahşet” ve “şiddet” nedeniyle yasaklamalara, kısıtlamalara tabi tutulur.
Filmin tümüyle kurmaca olmasına karşın “gerçek olaylara dayalıdır” diye başlamasını, yazar-yönetmen Tobe Hooper, hükümetinin o dönem halkı özellikle Vietnam Savaşı’ndaki katliamlar hakkında yanıltmasına bir tepki olarak açıklar.
Peki, Tavşantepe katliamının filmi yapılabilir mi? Tavşantepe-Beyrut arası karayoluyla yaklaşık 800 km, bilemedin, yarım günlük yol. Beyrut’un yaklaşık 300 km güneyi ise Gazze Şeridi. Güneyde resmi rakamlarda bile 50 bine yaklaşan ölüm, Tavşantepe’de ise, olasılıkla akrabalarınca boğularak katledilen bir Narin beden.
Sosyal medyanın ilgisini çekmese, kamuoyu baskısı olmasa belki de bulun(a)mayacak bedeni, kayıp haberinden 19 gün sonra bulunabildi. O günden bu yana ortaya çıkmayan tek şey ise katil/ler. Sonunda bir mahkeme kararı olsa bile, gerçeğin ne olduğunu belki de hiçbir zaman bilemeyeceğiz. Bildiğimiz tek gerçek, neredeyse tüm ailenin bir şekilde suçun içinde, köyün tamamının ise öyle ya da böyle suç ortağı olduğu. Elbirliğiyle bir çocuğu öldürüp, kaybetmeye çalışmışlar. Cinayetin üstünü örtmek için ellerinden geleni yapmışlar.
ÜSTÜ ÖRTÜLEMİYOR MU?
Köyde başka çocuk ölümleri de olduğu söyleniyor. Biz “izleyiciler” haklı olarak köy hakkında ortaya çıkan gerçeklere inanmakta zorlanıyoruz. Tavşantepe’yi sinemada bir film olarak seyretsek senaryoyu tutarsız ve akıldışı bile bulabilirdik. Tıpkı, Teksas Katliamı gibi. Tavşantepe, sokaklarında lüks arabaların fink attığı bir “köy”. Çakarlı arabalar, köyde görülen 3 Porche, lüks araç galerileri, tefecilik iddiaları, her devrin adamı olmak ama özünde Hizbullah kafasında olmak, dindar, mutaassıp, muhafazakar vs. vs.
İnternet ortamında çok aramama rağmen bulamadığım için belleğim beni yanıltıyor mu diye düşündüğüm bir “sanat eseri” var. Ben İstanbul Bienallerinden birinde sergilendi diye hatırlıyorum. Altına süpürülmüş çöpler nedeniyle yerden epeyce yükselmiş bir halı, öyle ki artık halı çöpü, pisliği örtemiyor. Türkiye adıyla sergilenmiş miydi acaba? Türkiye sınırları içinde yaşayanlar bir halk ya da toplum olma niteliğini yitirdi tartışmaları var ya; belki de Türkiye halısı artık altına süpürülenleri örtemiyor mu, demeliyiz?
Dincilik ve milliyetçilikle gözü dönmüş egemenlerin Tavşantepe’den Gazze’ye sürdürdükleri katliamları “izliyoruz”. Narin’in katil/ler/i ve suç ortaklarının ortaya çıkarılması ve en ağır cezaları almaları için haykırıyoruz. Narin’in gerçek öldürülme nedenini belki de hiçbir zaman öğrenemeyeceğiz. Öyle olsa da akla en yakın açıklama, Narin’in de “üstü örtülen, yokmuş gibi davranılan bir gerçeği, güçlülerin aslında, nasıl da “dinsiz imansız” olduklarını görmüş olabileceği” gibi duruyor.
Gazze’den Beyrut’a “ne din ne milliyet, sadece barış içinde bir arada yaşamak istiyoruz” diye haykıranlar da katlediliyor. Onlar da dinci, milliyetçi yönetimlerin yokmuş gibi yaptıkları bir gerçeği gördükleri için katledildiler. 7 Ekim yaklaşıyor. Bir yıl önce barış festivali için dünyanın dört bir yanından gelen barışseverler de tecavüze maruz bırakılmış, katledilmişlerdi. Katledilenler Filistin-İsrail çatışması bitsin, öyle ya da böyle eşit koşullarda bir arada yaşansın istiyorlardı. Festivale katılanların çok büyük çoğunluğu Netanyahu hükümeti ve politikalarına karşıydı. O katliam için de bir yıldır bin türlü komplo teorisi birbiri ardına gerçekmiş gibi dile getiriliyor. Ve biz yine, gerçeği hiçbir zaman bilemeyeceğiz.
Kendisinden sonraki korku, yamyamlık, zombi filmlerine ilham kaynağı olan Teksas Katliamı, hükümetin yalanlarla halkı kandırmasına bir tepki olarak da çekilmişti. Öncüsü olduğu tür, dünyanın tekinsiz bir yer olduğunu, en masum görünenlerin, en sessiz kasabaların bile ardında üstü örtülen bir vahşet olabileceğini gösterdi. Ama maalesef aynı zamanda da “normalleştirdi”.
Barışı en çok isteyenlerle, gerçeğin ne olduğuna tanık olanların katledildiği bir zamanda yaşıyoruz. Gerçek, bir çöl değil kan çukuru.