Google Play Store
App Store

Geçtiğimiz hafta, Aydın Germencik’e bağlı Tekin Köyü’nde köylülerin yaşam alanlarını koruma mücadelesine karşı HEZ isimli jeotermal şirketinin köye kamera yerleştirmeye kalkışması, hak arama ve örgütlenme özgürlüğüne yönelik yeni bir saldırı olarak karşımıza çıktı. Temel hakların sınırlarının sermayenin ihtiyaçlarına göre belirlendiği günümüzde, köylüleri izlemeye yönelik bu pervasız hamle, demokrasinin sınırlarını yeniden düşünmeye çağırıyor. Bu anlamda sermaye demokrasisinin toplumsal talepleri, hak aramayı, bir araya gelmeyi tehdit etmesi açısından kritik bir eşik olarak değerlendirilmeyi hak ediyor.

Bilindiği gibi Türkiye kırsalında maden, enerji ve turizm şirketleri at koşturuyor. Memleketin her bir karışı, taşı toprağı sermaye talanına açılmış durumda. HEZ şirketi cüreti buradan alıyor. Aynı sebeple kamera hamlesinin yalnızca Tekin köyünün, yalnızca ekoloji mücadelesinin sorunu olmadığını söyleyebiliriz.

JES projelerine karşı mücadele Aydın köylerinin yaşam biçimi haline gelmiş durumda. Yaklaşık on yıldır gün geçmiyor ki yeni bir JES projesi ortaya çıkmasın. Büyük Menderes Havzası, özellikle Aydın, Uşak, Denizli ve Manisa illeri JES projeleriyle kuşatılmış durumda. Bu yoğun JES yatırımları, özellikle de Aydın’da bölge halkının yaşamına yönelik ciddi bir tehdit olarak bölgedeki hak mücadelelerin merkezine yerleşmiş durumda.

∗∗∗

Germencik, İncirliova, Söke, Nazilli, Buharkent… Kızıcaköy, Tekin, Kuyucular, Pamukören, Gökçealan, Havutçulu gibi birçok nokta köylülerin uzun yıllardır sonu gelmeyen JES projelerinin bazı adresleri. Köylüler direniyor çünkü projeler havayı suyu kirleterek ekolojik dengeyi ve halk sağlığını da tehdit ediyor. Bununla da kalmıyor, bölgenin geçim kaynaklarına, incire ve zeytine zarar veriyor. Kurumuş incir ağaçları fotoğraflarını hatırlayanlar olacaktır…

Jeotermal Yetti Gari belgeselinde şöyle diyordu bir köylü “Bu jeotermal geldiğinden beri ne zeytin kaldı ne incir kaldı, ne verim kaldı. Babam beni zeytinle okuturdu. Biri biterdi, biri başlardı (...)”.

İşte Germencik’in Tekin köyü de buna karşı direniyor. 2018’den bu yana devam eden JES karşıtı mücadele, köylülerin incir ve zeytin ağaçlarını, yaşam ve geçim kaynaklarını koruma azmiyle bir kez daha gündemde. 2018 yılında Danıştay 14. Dairesi, Tekin köylülerinin açtığı davada zeytincilik yasasına dayanarak “ÇED Gerekli Değildir” kararını iptal etmiş; zeytin ve incir ağaçları olan bu tarım arazisinin korunmasının gerekliliğini vurgulamıştı. Ancak JES şirketleri bölgeyi tehdit etmekte kararlı.

Kamera koyma çabası da bunun bir yansıması. Başa dönelim, kamera tehdidi önemini yalnızca JES karşıtı mücadelenin bölgedeki yaygınlığından almıyor. Şirketin zeytin ve incir ağaçlarını talan etmekle yetinmeyeceğini ifade ediyor. Şirket kendini köyün sahibi, köylüyü de kölesi biliyor. Köylüyü kontrol altına almak, örgütlenme hakkını gasp etmek istiyor. Köylü hak aramasın, geçimlik tarım yapmasın, yaşam alanını savunmasın; bize gölge etmesin istiyor.

∗∗∗

Bu nedenle kamera eşiği, mücadelenin, yaşam savunuculuğunun, demokratik hak aramanın, hak arama özgürlüğünün kriminalize edilmesi bakımlarından da kritik bir yerde duruyor. Esasen bu anlamda da Aydın için alınan ilk kritik karar olduğunu söyleyemeyiz. Daha önce de Aydın Valiliği, Aydın’ın Efeler ilçesinde bulunan Kızılcaköy’lülerin JES’e karşı kazandıkları mahkeme kararını sokakta kutlamalarına yasak getirmişti!

Aynı kamu otoritesi, memleketin başka yerlerinde ruhsatsız maden ocakları söz konusu olduğunda, mahkeme kararlarına karşı veya davalar henüz sürerken ağaçlar kesildiğinde sermayeye hiç yasak uygulamıyor. Çoğu zaman jandarma ile köylüyü karşı karşı getiriyor. Şimdi de suspus!

Tekrar söyleyelim memleketin her yeri maden, JES, HES, turizm projeleriyle talan ediliyor. Sermaye güçlendikçe, kırdan geçinenler yerinden ediliyor, yoksullaşıyor. Köye kamera süreci yalnızca ekoloji mücadelesini değil, halkın temel hakları için bağımsız örgütlenme özgürlüğünü de tehdit ediyor.