Juan Rulfo'nun yaşama sevinci
Gerçeklerin, yalanların, kurmaca ve uydurmanın, edebiyatın özü olduğunu söyleyen Rulfo’nun hayatındaki önemli bir hakikat aşktı. Bu aşkın öznesi ise Clara Aparico’ydu. 1944-1950 arası ona yazdığı satırlardan oluşan Clara’ya Mektuplar, Rulfo’nun büyük aşkının yanı sıra kaleminin gücünü ve edebî yeteneğini de gözler önüne seriyor. Dahası, aşkın yakıcı ve sakinleştirici gücünü de…

Ali BULUNMAZ
Jorge Luis Borges’in ayrı bir hayranlık duyduğu; Eduardo Galeano’yu, Gabriel García Márquez’i ve Juan Carlos Onetti’yi etkileyen bir yazardı Juan Rulfo. Ölümlerle ve yalnızlıkla erken yaşta tanışmıştı; yurdu Meksika’daki nobranlığı ve şiddeti gözlemleyip kaleme alarak efsane karakter Pedro Páramo’yu yaratmıştı. Meksika’nın gerçeklerini ve yalanlarını ete kemiğe büründürdüğü Páramo, Rulfo’yu dünyaya tanıtmakla kalmamış, aynı zamanda aşk, yaşam ve ölüm temalı az sayıdaki kitabı için bir kapı açmıştı.
Toprağının hikâyelerini bilen Rulfo, öte yandan hikâyenin toprağından da haberdardı. Yalanlarla, hakikatlerle, ölümle, yalnızlıkla ve şiddetle örülü bu araziden haşinleri, kötüleri ve katilleri başkarakter hâline getirdiği metinler çıkardı. Pedro Páramo’nun yanı sıra Altın Horoz ve Ova Alev Alev bunların en bilinenleriydi. Hayatta kalanların, erken öldürdüklerini andığı hikâyeleriyle Rulfo, gerçek ve uydurma arasındaki hızlı geçişleri şiddet temasıyla bütünlüyordu.
Gerçeklerin, yalanların, kurmaca ve uydurmanın, edebiyatın özü olduğunu söyleyen Rulfo’nun hayatındaki önemli bir hakikat aşktı. Bu aşkın öznesi ise Clara Aparico’ydu. 1944-1950 arası ona yazdığı satırlardan oluşan Clara’ya Mektuplar, Rulfo’nun büyük aşkının yanı sıra kaleminin gücünü ve edebî yeteneğini de gözler önüne seriyor. Dahası, aşkın yakıcı ve sakinleştirici gücünü de…
‘KORKUNÇ BİR SEVGİ’
Öykülerinde yer alan kimi ifadelere, sözcük oyunlarına, küçüklüğünde işittiği hikâyelerden izlere ve kitaplarındaki karakterlerin doğup büyüdüğü coğrafyalara rastladığımız mektuplarda Rulfo’yu derinden etkileyen Clara’ya ilgisini ve hislerini anlattığı incelikli cümlelerle karşılaşıyoruz.
Araya giren mesafelerin de dâhil olduğu Clara’ya aşkını satırlara döktüğü mektuplarında Rulfo; kendini bir rüyada gibi hissettiğini yazıyor. “Uğruna mücadele etmeye ve yaşamaya değer” diyor duyguları için.
Çocukluğundan itibaren zor bir yaşamı olan ve dünyanın kendisine kötü davrandığını düşünen Rulfo için Clara, âdeta çölde bir vaha. Öfkesini dindirmek için çıktığı dağlara benzetiyor onu. Bazen de “korkunç bir sevgi” diye niteliyor aşkını.
Rulfo’nun içinden çıktığı ortam ve Meksika’da tanık olduğu hoyratlık göz önüne alındığında Clara’ya hissettikleri karşısında zaman zaman bocaladığını görüyoruz. Öfkeyle ve tedirginlikle bezeli hayatında, her koşulda mektuplar yazdığı kadın, Rulfo’yu bazen hüzünlendiriyor bazen sakinleştiriyor. Bir bütün olarak aşk ise en az Meksika toprakları kadar yakıcı ve onun Clara’ya içini açmasını sağlayacak kadar sarsıcı: “Kendimi bildim bileli, her zaman yalnızlığı seçtim; çocukken bile diğerleriyle birlikte olmaktan hoşlanmadım, o zamanın oyuncaklarıyla oynardım fakat hemen sıkılırdım, bir sandalyeye oturur ve bulduğum ilk şeyi okumaya koyulurdum, gece gündüz durmadan okurdum, ta ki biri lambamı söndürene kadar. Bu bende hasara yol açtı. Hayata karşı beni hasarlı hâle getirdiğini biliyorum. İnsanın, ilk yıllardan itibaren şekillenen bir iç yaşamı var ve eninde sonunda bir gün dışarıdaki yaşamla karşılaşıyor, hiç hazırlıklı olmadığı sorunlar ve karmaşayla dolu yaşamla yüz yüze geliyor.”
Rulfo, bu yoğun duyguların ortasındayken mantık da arıyor. Bunun çok mümkün olmadığını fark etse de sorumluluğun, kendisini bir parça mantık zeminine çektiğini düşünüyor. Başka bir deyişle bu masalsı aşka bir kenarından aklı iliştiriyor. Aklı ve duyguları, yaşamında Clara’yı nereye koyduğunu kâğıda dökmesini sağlıyor: “Sen benim acılarımı hafiflettin, yaşama gücümün uçup gittiği en fazla ihtiyaç duyduğum yerleri basitçe, en basit biçimde bantladın. (...) Üstesinden gelmeyi öğrendim, böylece günler kısalıyor ve acı çekmeden geçiyor. Senin, rastladığım en iyi yol arkadaşı olduğunu keşfettim.”
Rulfo, mektuplarında aşkını, duygularını ve Clara’nın kendisindeki yeriyle birlikte, onun benliğinde yarattığı değişimleri de anlatıyor. Örneğin sefalete, şiddete ve adaletsizliğe bakıp insanların yaşamındaki eksiklikleri ve fazlalıkları daha arıduru görmeye başladığını yazıyor sevgilisine. Mektuplar, ikilinin arasındaki mesafeden doğan sıkıntıyı biraz olsun hafifletse de Rulfo yine öfkeleniyor. Sonraki mektuplarından birinde ise “beni neşeyle tekrar tanıştıran şey sensin” diyor.
Rulfo, Clara’dan sonra yeni bir hayata adım attığını ve küçük, hatta gereğinden fazla önem atfettiği sorunları kâğıda dökerken 1940’ların zorlu koşullarında bu aşkın manasını anlatıyor: “Yokluk döneminde yaşıyoruz, daha da yoksullaşan yoksullar, eskisi kadar zengin olmayan zenginler döneminde. Fakat bu dönemde yaşamayı biz seçmedik. Mucize eseri doğduk, bizi hayatta tutan her şey mucizevi. Bu yüzden, aşk, neşe, hüzün ya da ne olursa olsun ayakta kalmak için beraber çok daha güçlü olacağımızdan hiç şüphem yok, hele ki şimdi. Sen ve ben böyle olacağız: Clara ve Juan adlı iyi arkadaşlar, nehirlerin akıntılarına direnen kayalar gibi olacak, her şeye karşı koyabilecek, sımsıkı birleşmiş bir dünya kuracak. İkimiz için bir dünya, senin ve benim.”
Clara’nın varlığı, Rulfo’ya yaşama sevinci ve gücü veriyor. Bunu hemen her mektupta görmek mümkün: Hayallerinin, mutluluğunun, özleminin ve bazen de Clara’ya sıraladığı önerilerin yer aldığı satırlar bunun bir yansıması.
Rulfo, mektuplarında Clara’ya olan aşkını ve ondan ayrı kaldığı zamanlardaki duygularını anlatırken kendisini eleştirmekten geri durmuyor. Satırlarından anlaşıldığı kadarıyla Clara, onun bu öfkesini yatıştırıyor ve hayata bakışını yumuşatıyor.
Alberto Vital, Rulfo’nun mektuplarının hem ikili için hem de edebiyat tarihi açısından önemini açıklarken kitabın özünü ortaya koyuyor: “Gerçekten, eleştirel bir ruh, aleste bir kulak, zengin bir hayal gücü ve muazzam bir ifade yeteneğinin tek kişide bir araya gelişinin anlaşılması, Rulfo’nun eserlerine ve hayatına yakından bakmak isteyenler için bir izlek olmalı: Clara’ya mektuplar, böyle bir araştırmacı için yeri doldurulmaz bi r malzeme. Başka bir ifadeyle kanonik metinlerin doğuşunu açıklamanın yolu, bu kitapta yer alanlar gibi değerli malzemelerin, üzerinde düşünülerek okunmasından ve dikkatle tartılarak yargıya varılmasından geçer. Öte yandan mektuplar, güzellik, duru bir algı, zekâ ve duygu yüklü bölümleriyle kendi başına da bir değer taşıyor.”


