Google Play Store
App Store
Kaç tahtamız kaldı?

Neslihan YİĞİTLER

Yukarıdan, öyle Acun’un lüks jetinden değil, pırpırlı eski tip bir uçaktan ‘delilik gazı’ püskürtüyorlarmış gibi tertemiz delirdik. Nereye sırtımızı dayasak duyarsız insanlar, nereyi tutsak elimizde kalıyor. Yegâneyiz, şahaneyiz, birbirimize bayılalım demiyorum. Tam tersi, bileklerimi dikine mi kessem, on birinci kattan kendimi mi atsam, tüp gazı açıp derin derin solusam mı? Diye uzun uzun düşündükten sonra yazıyorum köşe yazımı.

Ben hanidir cem-i cümle tozuttuğumuzu düşünüyorum. Hayat, gerçekten hırpani. Her şeyi bu hale getiren en önemli öge elbette her işin ucunda paranın olması. Lidyalılar parayı bulacağına kafayı bulsaydı başımız hiç bu kadar yanmayacaktı ama ne yazık ki kadim dönemlerde Herodot’un yazılı beyanıyla Lidyalılar tarafından icat edilmesinden sonra her türlü alışveriş parayla yapılmaya başlayınca bütün mertlik bozuldu. Özellikle iş yaşantısında ayaklarının ucunda bir insan fenalık geçirse bakmadan yürüyecek çok kişi olduğunu ispatlayamam ama yemin edebilirim. Biz duyarlı insanlar için bu insanlarla aynı havayı solumak o kadar zor ki. Rahmetli anneme “Evladım sen kime çektin böyle?” diye sorduracak kadar olayları kafaya takan benim gibi insanlar için birtakım narkotik destek gereklilikleri de farz hale geliyor. Köşe yazım bittikten hemen sonra polis alıp götürsün istediğimden değil, ‘narkotik destek’ lafını sizi gülümsetmek için yazdım. Aslında söylemek istediğim: İlaç desteği falan mı almak lazım dayanmak için bilmiyorum? Üstelik son zamanlarda benim hepten tahtalarımı eksilten, asıl duyarsız olanların doğru davranan insanlara ayar çekmesi.

Size de sürekli “Takma”, “A, ben hiç öyle düşünmedim”, “Amaaaaan Allaşkına”, “Sen de amma düşüncelisin”, “Ama öyle yapmaman gerekiyor işte” deniyor mu? Sizin de en üzgün anınızda teselliymiş gibi bu kelimeler havaya savrulmuyor mu? Tamam, anneme illallah dedirtecek kadar deli olabilirim ama biz derdimizi anlatıyoruz, karşımızdaki “balta ol, duyarsız ol geçer” diye tavsiye veriyor. Bu normal mi?

Kardeşlerim, sayın arkadaşlar, yurttaşlar, Romalılar! Hatasını asla kabul etmeyip bir güzel de bize fırça atan eşimiz, dostumuz, arkadaşımız! Size sesleniyoruz: O kadar çoksunuz ki! Fakat bu kadar da sıyırmasa mıydınız? İşin acı tarafı hiçbiri “Bak güzel dostum ben yaptım, sen yapma”, “Ben üzüldüm, sen etme eyleme, yapma bu hatayı” diyerek yumuşak yaklaşmıyor olaylara. Tatlı sözler yok, hepsi bitti, bir yerlere kaçtı, ceplerde saklandı, kasalara kilitlendi, şifreleri unutuldu, yok oldu, bittiler.

İzninizle, okuduğum onca kitabın bana verdiği yetkiye ve çok şükür Tanrımın bana verdiği şu kalbe sığınarak kendimi bilmeye, duyarlı olmaya ve insanı severek, ilkeli yaşamaya devam edeceğim. Son zamanlarda insanların birbirine böbürlenerek “Ben insan sevmiyorum” diye kabarmalarını da çok ayıp ve üzücü buluyorum. Gerekirse kimyasal desteği artırır yine de bunu diyecek kadar kendini kayıran ve bencil duygulara yenilmem. Neden biliyor musunuz? Böyle yaparak, o tepelerde oturan ve durmadan eleştirdiğiniz insanlara benziyorsunuz. Ayrıca herhangi bir kriz anında duyarlılık hepimize lazım oluyor, olacak. O zaman büyüklerimizin de dediği gibi “İnsan insana her zaman muhtaç olacak” ve inanın “Tatlı dil yılanı deliğinden çıkaracak”. Bence yazıyı çok güzel bağladım. İyi bağladım. Aferin Neslim!

Son olarak, okuyorum, okuyorum diye burada hava atıp duruyorum. İspat için şuraya Nermin Yıldırım’ın ‘Saklı Bahçeler Haritası’ isimli kitabından iki satır ekleyeyim de tutarlı olsun:

Dünya, ancak yanmış bir tren garının tepesindeki yelkovanı gözleyen ve artık ilerlemediği için üzülen insanlar olduğunda güzeldi.”

Biz, sizinle birlikte dünyayı güzel hale getirmeye devam edelim.