Kaça bölersin?
Mavisel YENER
Bu dünyada, bir portakalın paylaşımı basit bir eylemden öte, derin bir adalet ve hakkaniyet meselesidir.
Güzin Öztürk’ün yeni kitabı Kaça Bölersin? Tudem tarafından yayımlandı. Yazar, incelikli bir konuya mizahi anlatımı eşliğinde değiniyor.
Evde tek portakal kaldığını, herkesin canının bu portakalın tamamını yemek istediğini düşünün. Portakalın etrafında gelişen olaylar, aile içindeki gizli dinamikleri ve herkesin portakala yüklediği farklı anlamları ortaya çıkarıyor. Portakalı yemek isteyen iki kardeş ile babaları arasında çıkan çatışmalar, okuru derin düşünmeye davet ediyor.
Aile fertlerinin portakala olan ilk tepkilerini ve portakalla ilgili hayallerini okurken “Ben ne yapardım?” diye kendimize soruyoruz, bu konuda fikirler üretiyoruz. İsteğimizi yerine getirip portakalın tamamını mideye indirmek mi, iyi bir kardeş mi, kusursuz bir evlat ya da çocuklarımızın beklentisini mutlaka karşılayacak ebeveyn olmak mı, gibi sorulara yanıt arıyoruz. Hepimizin zayıf ve güçlü yanları olduğunu keşfediyor, insanın doğasına bir bakış atıyoruz.
KUSURSUZLUK PEŞİNE DÜŞMEMEK
Babanın, “Ben de portakal isterim” diye tutturması, çocukların “babalar böyle yapmaz ama!” söylemine, “Ben insan değil miyim? Niye yemeyeyim?” yanıtını vermesi, mükemmeliyetçi tavır sergilememesi, yenilikçi bir bakış da getiriyor kurguya. Bu tavır, George Orwell’ın “İnsan olmanın özü, kusursuzluk peşine düşmemektir” sözünü düşürüyor aklıma. Toplumsal rollerin öğretilmiş katılığını savunmak yerine esnekliği teşvik etmek, adil ve eşitlikçi bir toplum için önemli. Kaça Bölersin? bu çabayı yansıtan bir kitap.
Olaylar, sadece evin içinde kalmıyor. Ailenin kedisi Üzüm ile köpeği Herkül, itfaiyeciler, televizyoncular ve komşuların da devreye girmesiyle, işler daha tuhaf bir hal alıyor. Güzin Öztürk de bir portakalın peşindeki onlarca insanı gözümüzün önüne koyarak bakış açımızı nasıl tazeleyebileceğimizin pratiğini yaptırıyor.
Yazarın dil kullanımına da dikkat çekmek isterim. Deyimler, mecazlar ve betimlemeler kullanarak anlatımı derinleştirip renklendiriyor. Bu da okuyucunun hayal gücünü harekete geçiriyor. Aile üyeleri, “Beyin göçü, yanıp tutuşmak” gibi mecazi söylemleri yanlış anlayarak birbirlerine komik tepkiler veriyor.
Kitapta yetişkinlerin telefon mesajları da örneklenmiş. Anne ile babanın sürekli emoji kullanması, çocuklar için hem eğlenceli hem düşündürücü bir gözlem. Eğitimcilerin ve ailelerin bu kitap üzerinden çocuklarla yapabilecekleri etkinliklerden biri de metindeki emojiler üzerinden, emojilerin yazılı iletişimi nasıl zenginleştirebileceği ancak tüm duyguların ve düşüncelerin emojilerle anlatılmasının iletişim kalitesini, derinliğini nasıl etkileyebileceği konusunda fikir alışverişi.
ADALET ARAYIŞI
Avukatlık mesleğini de sürdüren Güzin Öztürk, haklar, eşitlik ve paylaşım konusunu minik okurlarına sıradan bir meyvenin etrafında şekillenen olağanüstü bir hikâye aracılığıyla sunuyor. Öztürk’ün hikâyesi, çocuklara adaletin ve hakkaniyetin temel prensiplerini eğlenceli bir biçimde anlatıyor. Yazar, bu noktada karakterler aracılığıyla farklı adalet anlayışlarını gözler önüne seriyor. Portakalın tamamını yemek için herkesin haklı bir gerekçesi var ancak herkesin de eşit derecede mutlu olabileceği bir çözüm bulunamıyor. Bu durumda, adaletin sadece eşit paylaşım değil, aynı zamanda herkesin ihtiyaçlarını ve duygularını göz önünde bulundurmayı gerektirdiğini de vurguluyor yazar. İnsan haklarının yanı sıra hayvan haklarına da gönderme yapıyor.
Güzin Öztürk'ün bu kitabı, çocukların adalet, eşitlik ve paylaşım konularında bilinçlenmelerine yardımcı olurken, aynı zamanda onların hayal güçlerini ve empati becerilerini de geliştireceğinin kanısındayım.
Kitabın sonu büyük bir sürprizle bitiyor elbet! Benden bu kadar ipucu yeter! Kitabı okuduktan sonra, belki siz de elinizdeki portakala farklı bir gözle bakacaksınız.