Kadın kamu emekçileri 1 Mayıs’ta alanlarda: Emeğimiz, bedenimiz, yaşamımız bizimdir!
Emeğimizin değersizleştirilmesine, kazanımlarımızın gasp edilmesine, ‘kutsal aile’ masalına ve her türlü eşitsizliğe karşı dayanışma ile bu 1 Mayıs’ta alanlardayız.

DSD Kadın Meclisi
AKP iktidarı, 19 Mart’ta İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nu gözaltına alarak bir siyasi darbe yapmayı denemiştir. Fakat barikatları yıkan öğrencilerin öncülüğünde geniş halk kesimleri bu darbeye izin vermemiştir. Yıllardır sandık siyasetini tek adres olarak gösteren düzen içi muhalefet partilerini sokağa çıkmak zorunda bırakmıştır.
İradesine darbe yapılmasına karşı çıkan halk aynı zamanda yoksulluğa, adaletsizliğe, güvencesizliğe karşı sabrının kalmadığını alanları doldurarak ifade etmiştir. Ekrem İmamoğlu'nun tutuklanması, Türkiye'de siyasi gerilimi tırmandıran ve sokak hareketlerini derinden etkileyen bir dönüm noktası olmuştur.
Sokak isyanlarında halktan her kesimin olmasının yanında özellikle gençler ve kadınlar ön saflarda yer almışlardır. Kadınlar uzun yıllardır sokak eylemleri gerçekleştiren belki de en geniş kitledir. Her yıl 8 Martların, 25 Kasımların yasaklanmasına rağmen sokakları terk etmemiş ve direnişin ateşini daima canlı tutmuşlardır. Bu gelişmelerle 1 Mayıs’a gidilirken kadınlar yine tüm emekçi kesimlerle birlikte meydanları dolduracaktır. Kapitalizm ve patriyarkanın mutlu evliliği ile kadınların emekleri çifte sömürüye uğramaktadır. Kadınlar, hem ücretli işlerde hem de ev içi görünmeyen emekleriyle ucuz işgücü ordusu olarak kapitalist patriyarkanın çarklarını döndürmektedirler. Kadınlar iş gücüne katıldıkları durumlarda güvencesiz ve düşük ücretli işlerde çalışmak zorunda bırakılmaktadır. Bakım hizmetleri, temizlik, eğitim gibi alanlar kadınlaştırılmakta; bu alanlardaki emek hem ekonomik değeri düşük görülmekte, hem de yoğun bir yıpranma barındırmaktadır.
ÇİFTE EMEK SÖMÜRÜSÜNE SON; EŞİT İŞE EŞİT ÜCRET...
DİSK/GENEL-İŞ Araştırma Dairesi’nin 2025 tarihli Kadın Emeği Raporu’na göre, Türkiye’de istihdamda cinsiyet açığı %34,6’dır. Her 10 kadından sadece 3’ü çalışma hayatında yer alırken, çalışan kadınların %24,4’ü kayıt dışı ve güvencesiz çalışmaktadır. Yine 2025 yılı verileri, ekonomik krizin kadın emekçiler üzerindeki yıkıcı etkilerini açıkça ortaya koymaktadır. %68'e ulaşan enflasyon oranı ve kayıt dışı çalışan 11,5 milyon emekçinin %58'inin kadın olması, sermayenin kadın emeğini nasıl ucuz işgücü olarak gördüğünü göstermektedir. DİSK'in verilerine göre, kadınların ücretleri erkeklerden %32 daha düşük olup, ev içi emek hala karşılıksız kalmaktadır. Ayrıca 12 milyona yakın kadın ailevi ve kişisel nedenler ve ev işleri dolayısıyla çalışma yaşamına katılamamıştır. (DİSK-AR, 2025)
AKP iktidarının 2025 yılını aile yılı ilan etmesi ve çeşitli teşviklerle evlilik ve çocuk sayısını arttırmaya yönelik izlediği politikalarla kadınlar istihdamdan daha da çekilecek ya da yarı zamanlı “aile ile uyumlaştırılmış çalışma hayatı”na mecbur bırakılacaktır. Böylece kamusal hizmet olarak karşılanmayan çocuk bakımı, yaşlı bakımı kadınların sırtına yüklenecektir. Kamuda kadın istihdamına baktığımızda ise resmi verilere göre kamu personelinin %49 unun kadın olduğu belirtilmektedir. Kadın erkek personel sayısı nispeten eşit olsa da kamuda çalışan kadınlar düşük ücretlerle ve yapısal eşitsizliklerle mücadele ediyor. Özellikle karar alma mekanizmalarında kadınlar hala ciddi biçimde eksik temsil ediliyor.
Kamu emekçilerinin büyük bir kısmı bugün ağır bir geçim krizi ile karşı karşıyadır. Ancak bu kriz toplumsal cinsiyet bağlamında kadınları daha derinden etkilemektedir. Çünkü kadınlar sadece düşük maaşlarla yaşamak zorunda kalmıyor, aynı zamanda ev içi ücretsiz emek yüküyle, bakım hizmetlerinin kamusal olmamasının yarattığı maliyetlerle ve güvencesizleştirilen istihdam biçimleriyle çok katmanlığı bir yoksulluğa itiliyor.
1 Mayıs İşçi sınıfının birlik ve mücadele günü, kadınların çalışma hayatındaki özgün sorunlarına da dikkat çekmek için de önemli bir fırsattır. Kadın emekçiler sadece düşük ücretler ve güvencesiz çalışma koşullarıyla değil aynı zamanda patriyarkal yapılarla biçimlenen toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri ile de karşı karşıya kalmaktadır.
KADIN DURURSA DÜNYA DURUR
Her 1 Mayıs’ta olduğu gibi bu yıl da alanlara, meydanlara çıkarken ellerimizde yalnız pankartlar değil; yüreklerimizde biriken öfke, umut ve dayanışmanın gücü var. Ama bu yıl, başka. Bu yıl daha örgütlü, daha dirençliyiz. Çünkü artık sadece taleplerimizi dillendirmiyor; bu düzeni kökünden sarsacak yeni bir mücadele hattını birlikte örüyoruz.
Bizler, okullarda, kampüslerde, fabrikalarda, ofislerde, tarlalarda, evlerde… Görünmez kılınan emeğimizle bu dünyayı ayakta tutan kadınlarız. Ama bugün, Artık yeter! diyoruz. Patriyarkal kapitalizme karşı genel grev ve genel direnişin ateşini yaktığımız bir isyan ateşinin adıdır 1 Mayıs! Çünkü biz biliyoruz ki “Bir kadın durursa, dünya durur!”
Türkiye’de kapitalist-emperyalist düzenin yarattığı çoklu kriz karşısında, biz devrimci kadınlar sendikal mücadeleyi sadece işyeri taleplerine sıkıştırmıyor; yaşamın her alanında varız diyoruz. İş yerinde güvencesizlikle, evde, iş yerinde erkek egemen şiddetle, sokakta baskıyla mücadele ederken biliyoruz ki bu sistem kadın düşmanıdır, emek düşmanıdır. Ve bu düzene karşı en etkili cevabımız: örgütlü kadın dayanışmasıdır! Kadınlar olmadan devrim olmaz. Kadınlar olmadan sendikal mücadele büyümez. KESK başta olmak üzere tüm emek örgütlerinin içinde kadınlar yalnızca sayı değil, özne olmak zorundadır. Sadece 8 Mart’ta hatırlanan değil, her karar mekanizmasında sözü geçen, irade gösteren kadınlar olarak mücadele hattını örmeliyiz.
AKP iktidarının kadınlara ve emekçilere karşı saldırısı hız kesmeden devam edecektir. Tüm bunlara karşı sendikal mücadelenin güçlendirilmesi, güvenceli iş ve toplumsal cinsiyet eşitliğini esas alan politikaların hayata geçirilmesi hedeflenmelidir. Sendikalardaki kadın temsili arttırılmalı, karar alma süreçlerine aktif katılımı sağlanmalı, güvenceli ve eşit iş koşulları sağlanması konusunda politikalar yürütülmelidir. Bakım hizmetlerinin kamusal bir talep edilmesi de ana taleplerimizden biri olmalıdır.
Bugün büyüyen emek mücadelesinin, gençliğin isyanıyla, köylünün direnişiyle, lgbt+ların mücadelesiyle, göçmenlerin hayatta kalma çabasıyla, doğa savunucularının kararlılığıyla birleşmesi gerekiyor. Her bir mücadele başlı başına değerlidir, ancak bu parçalı direnişler birleşmeden rejimi sarsacak bir güç doğmayacaktır. Bu nedenle birleşik bir toplumsal muhalefet hattı artık ertelenemez bir görevdir.
Ve bu hattın temel direklerinden biri laiklik, diğeri ise kamusallıktır.
Çünkü biz kadınlar biliyoruz ki; laiklik yalnızca bir inanç özgürlüğü değil, aynı zamanda hayatlarımıza yöneltilen tüm baskılara karşı bir kalkandır. Çocuklarımızın bilimsel ve özgür eğitime ulaşması, kadınların kendi bedeni ve yaşamı üzerinde söz sahibi olması, toplumun inanç üzerinden kutuplaştırılmaması için laiklik vazgeçilmezdir.
Kamusallık ise, hepimizin olanın hepimiz için korunması demektir. Sağlığın, eğitimin, barınmanın, ulaşımın bir hak olarak eşit biçimde sunulması demektir. Bugün özelleştirilen her alan, yoksulun yaşam hakkının gaspıdır. O yüzden 1 Mayıs’ta yalnızca ücret değil, kamusal haklarımız için de mücadele ediyoruz.
ÖZGÜRLÜK İÇİN BİRLEŞİK MÜCADELE
Biz DSD’li kadınlar, 2025 1 Mayıs’ında sadece alanlara çıkmıyoruz; geleceği örgütlemek için bir araya geliyoruz. Çünkü biliyoruz ki bu düzeni değiştirecek olanlar, susmayanlar, direnenler ve birleşenlerdir.
DSD Kadın Meclisi olarak emeğimizin değersizleştirilmesine, kazanımlarımızın gasp edilmesine, her türlü eşitsizliğe karşı dayanışma ile direniyoruz. Bu 1 Mayıs’ta da eşitlik, özgürlük ve onurlu bir yaşam için alanlardayız. Bu yıl 1 Mayıs’ta “kutsal aile” masalı ile emeğimizi gasp edemeyeceklerini bir kez daha haykıracağız.
Ekmek için, eşitlik için, özgürlük için, laiklik için;
Kadınlar mücadeleyle,
Birleşik muhalefetle,
Hep beraber 1 Mayıs’a!
Yaşasın örgütlü mücadelemiz.