Google Play Store
App Store
Kadının yeri evi değil, direniş
Fotoğraf: Ekmek ve Gül

Dr. Dilek BULUT - Akademisyen

İktidar, kapitalizmle el ele kadın bedenini ataerkinin malı gördüğünü, kadınları “anneler ve bakıcılar” olarak “kutsal aile”nin  içine hapsetmekte kararlı olduğunu yüksek sesle duyurdu. Bu uğurda 2025 yılında ikna ya da zor, her yolu kullanacaklar.

2025 Aile yılı ilan edilmesinin altında yaşanan derin ekonomik ve siyasi krizin etkisi büyük. Kadınlar susmuyor, iktidarın kutsal dediği aileleri şiddet görmemek, öldürülmemek, sömürülmemek için terk ediyor, yaşamlarını kuşatan politikalarına direniyor. Belli ki iktidar kendi kitlesini de ikna edemiyor, o nedenle bu kadar yüksek tondan aile ideolojisine sarılıyor. En az 3 çocuklu aile yılının altyazısı kadının istihdamdan koparılması, yeniden üretim emeğinin sömürülmesi ve aile reisine bağımlı kılınarak itaatkâr olması, boşanamaması, şiddete katlanması olarak okumak mümkün.

GÜÇLÜ DEVLET GÜÇLÜ AİLE

Hem ideolojik araçlar hem de devlet ve erkek şiddet kadınların itaatini ve kadın bedeninin toplumsal denetimini sağlamakta ataerkil sistem tarafından kullanıla gelmiştir. Kadınların kazanılmış haklarına bitmeyen saldırı, diyanetin tüm kadroları ile görevde olması ve kadın cinayetlerinin trajik artışı, şiddetin virüs gibi yaygınlaşması tesadüf değil, “makbul kadının” inşası ve itaati için politik adımlar. Yaşamı düzenlemek ve nüfusu kontrol altına almak, iktidarın ihtiyaçlarına cevap verebilecek bir toplumun inşası için de zorunlu.

12. kalkınma planında “Güçlü Aile Güçlü Devlet” vurgusu ile devletin gücünü ailenin gücüne bağlayan iktidar , nüfus artış hızının düşünü bahane ederek 2025 de aile meselesini milli bir mesele haline getiriyor. Adında kadın olmayan Bakanlığın Bakanı, 2024 bu zamana değin katledilen kadın sayısının en yüksek olduğu yıl olarak kayıtlara geçmişken ,Aile Yılı'nın ilk kez 1994'te Birleşmiş Milletler tarafından uluslararası ölçekte ilan edildiğini anımsatıp, küresel tehdit ve tehlikelere vurgu yapıyor. Feminist hareketlerin küresel kazanımlarına karşı neo-faşist muhafazakâr ideolojilerin toplumsal cinsiyet karşıtı “aile dostu ülkeler” grubuna göz kırparak yer aldıkları küresel hattı netleştiriyor.

KADININ YERİ EVİ DEĞİL DİRENİŞTİR.

Faşist ideoloji anti-feministtir; kadınların toplumsal işlevini biyolojik işleve indirgenip birer doğurma makinesi olarak görür. Faşizmin kadınları kurtarma programı ''Kadının, erkeğin egemenliği altına dönmesidir”. Burada "aile” kritik bir konumdadır. Ailede anneler ve çocuklar ataerkil otoriteye bağlandıklarında ve devlete karşı ailenin sorumluluğunu ataerkil aile reisi yüklendiğinde hiyerarşi prensibi aileyi aşacak, tüm topluma yayılacaktır . Güçlü devlete giden yol güçlü aileden geçer.

Faşizmde, cinsler arası eşitsizlik tıpkı ırklar arası eşitsizlik kadar değiştirilemezdir. Yani kadın ve erkek eşitliği fıtrata aykırıdır. Faşizmin, "patriarkal aile”sinde kadın bermuda şeytan üçgenindedir. “Kinder, Kirche, Küche" (Çocuk, Kilise, Mutfak). Bunun için kutsal aile kavramı ile "kadının yeri evidir" ideolojik söylemi yükseltilir.

Feminist mücadelenin kazanımlarına karşı eril iktidarı yeniden kurmanın (eril restorasyon) en meşrulaştırıcı ideolojik aracı da ailenin korunmasıdır. Neo-faşist, muhafazakâr ve toplumsal cinsiyet karşıtı ideoloji, geleneksel roller çerçevesinde aileyi geçindirebilen erkeklerin yirmi yıl önceye göre daha güvencesiz işlerde çalışması nedeniyle imtiyaz ve iktidar kaybetme korkusunu canlandırır. Bunun nedenini neoliberal sistemin yarattığı eşitsizliğin sonucu olarak değil de feminizm ve toplumsal cinsiyet eşitliği politikalarının aile kültürüne verdiği zarar olarak gösterir. LGBTİ+ düşmanlığını, ırkçılığı körükler.

Aile yılı ilanı ile neoliberalizmin ekonomik eşitsizliğin öfkesinin yönünü değiştirmek için aile odaklı politikaları çağırmak ve toplumsal cinsiyet karşıtlığını köpürtmek, iktidar için beka meselesi oldu.

Ekonomik kriz ortamında aileci politikaların tutmasının koşulu, kadına uygulanan baskının artışı ve bakım emeği sömürüsüdür. Kadın istihdamda zorunlu olarak yer alacaktır ancak güvencesiz ve esnek çalışma koşullarında ve çalışsa da öncelikle geleneksel bakım ve yeniden üretim rollerini karşılıksız yerine getirmesi şartıyla. Bu da kadın emeğinin çifte sömürüsü anlamına gelir. 2025 yılı kadınlar açısından daha çok baskı, şiddet, güvencesiz, esnek istihdam ve çifte sömürü anlamına geliyor. O nedenle bizi hem sokakta hem işyerlerimizde, yaşamın her alanında daha büyük bir mücadele bekliyor.

2025 aile yılını derinleşen ekonomik krizden, anayasanın pek çok kez ihlal edilmesinden, seçilmiş yöneticilerin yerine kayyum atanmasından, eğitim müfredatının dinci gerici kuşatmasından ayrı değerlendirmek mümkün değildir. Ve İktidarın temel olarak laiklik ve kamuculuk karşıtı politikaları ile bir bütünün en güçlü parçasını oluşturduğunun farkında olmak gerekiyor. Açıklandığından beri kadınların büyük tepkisine neden olan Aile Yılı kadın meselesi değil rejim meselesidir.