Kadınlar için güvenli bir kent! Peki ama nasıl?
Zelal YALÇIN - Toplumsal Cinsiyet ve Yerel Yönetimler Uzmanı
Tarihin neredeyse her döneminde insanlık büyük zorluklarla karşı karşıya kalsa da yeni yollar bularak yaşamı sürdürülebilir kılmayı başardı. 2020 yılında dünya genelinde etkilerini gösteren Covid-19 Pandemisi ve Türkiye’yi derin yaralarla sarsan 6 Şubat depremi, yakın tarihimizin en zor sınavları arasında yer aldı. Bu süreçlerin derinleştirdiği ve her geçen gün etkisini daha fazla hissettiren ekonomik kriz, toplumsal kesimler arasındaki mevcut eşitsizliklerin daha da görünür hale gelmesine sebep oldu. Ayrıca, yakın coğrafyamızda yaşanan savaşlar ve bunlarla birlikte gelen göç dalgası, hem yerel halkın hem de göç edenlerin yaşamlarını ciddi şekilde etkilemekte.
Küresel düzeyde karşı karşıya olduğumuz bu çoklu krizlerden, büyük ölçüde etkilenen toplumsal kesimlerin başında kadınlar ve kadın emeğine bağlı olarak hayatlarını sürdüren çocuklar, yaşlılar ve engelliler var. Tüm bu krizler bir yandan gündelik hayat içinde gıda, barınma, eğitim, sağlık gibi temel haklara erişimi kısıtlarken diğer yandan da hem bugüne hem de geleceğe ilişkin güven duygusunu kırılgan hale getiriyor. Güvenli bir kent nasıl olur sorusunun cevabını ararken konuyu asayiş sorununa indirgeyen bir yerden değil, insanların güven içinde bir arada yaşayabildiği bir toplumsal yapıdan almak zorundayız. Konfüçyüs devlet yönetimi ile ilgili öncelikli 3 temel öğeyi yeterli miktarda gıda, yeterli miktarda silah ve halkın güveni olarak sıralar. Birinden vazgeçmek gerekirse ne olur sorusuna ilk olarak silahlardan vazgeçeceğini belirtir. Birinden daha vazgeçmesi istendiğinde ise gıdadan vazgeçeceğini belirtir ve bir toplumun ayakta kalması için olmazsa olmaz ihtiyacın güven olduğunun söyler. Güven duygusunun ise eşitlik ile bezenmediği bir noktada kadınların kendi payına düşeni alabilmesi mümkün olmaz. Çünkü kadınların yaşamındaki derinleşen yoksulluk ve yoksunluk hali ile güvensizlik duygusunun temelinde toplumsal cinsiyet eşitsizliği yatmakta. Dolayısıyla bu yazının başlığı olan “Kadınlar için Güvenli Bir Kent! Peki Ama Nasıl?” sorusunun cevabı kadınların eşit haklara erişebildiği eşitlikçi kent politikaların kurumsallaştırarak hayata geçirildiği bir kenti kurmakta yatmaktadır.
İnsanların güvenli bir yaşam kurmak ve sürdürmek için devlet yapısı içinde adalet, güvenlik, eğitim, sağlık, çalışma vb alanlarda oluşturduğu kurumların gün geçtikçe erozyona uğratılması sebebiyle pek çok sarsıcı olayla karşı karşıya kaldığımız bu günlerde, bir yandan kurumlara sahip çıkmaya diğer taraftan da bu kurumların eşitlik politikalarını içermesinin mücadelesini bir arada vermek zorundayız. Öte yandan artan eşitsizliği sona erdirmek için üretilecek politikaların her yeni koşul altında yeniden düşünülmesi şart. Tam da bu noktada toplumsal düzeyde eşitliği sağlamak için ev, sokak, mahalle ve kent arasındaki dönüşen koşullara rağmen süregelen bağları anlamak ve yerel yönetimlerle bu bağları eşitlik lehine nasıl güçlendirebileceğimizi araştırmak son derece önemli.
31 Mart 2024 yerel seçimleri sonrasındaki tablo anayasal bir sorumluluk olarak yerelde toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamakla yükümlü belediye başkanları ve meclis üyeleri için, aynı zamanda tüm uygulayıcılar, sivil toplum örgütleri ve yurttaşlar için büyük bir potansiyel taşımakta. Bu potansiyeli en üst düzeyde gerçekleştirmek hayati öneme sahiptir çünkü mevcut eşitsizliklerle yol almaya devam etmek, kentsel ve toplumsal yaşam açısından adil, sağlıklı ve sürdürülebilir bir gelecek vaat etmemekte. Diğer yandan, gündelik yaşam pratiklerine en yakın kamu kurumları olan belediyeler, eşitlikçi politikalar geliştirerek sadece kadınların değil, aynı zamanda çocukların, gençlerin, yaşlıların ve engellilerin ihtiyaçlarının da önceliklendirildiği bir yerel yönetim pratiğine kapı aralamakta.
Her ne kadar 30 Ekim’de Esenyurt ve sonrasında 4 Kasım’da Batman, Mardin, Halfeti ve son olarak da 22 Kasım’da Ovacık ve Tunceli Belediyelerine atanan kayyumlar ile yerel yönetimler, seçmen iradesi ve siyaset kurumu sarsılmış olsa da bir yandan kayyum uygulamalarına güçlü karşı duruşu örgütlerken diğer yandan da yerel yönetimlerde eşitlik taleplerini yükseltmeye devam etmek gerekir. Seçilmiş, eşitlikçi belediye başkanları ve yönetimlerinin yerine anti demokratik ve hukuka aykırı şekilde atanan kayyumlar nedeniyle tırpanlanan kadın hizmetlerinin görünürlüğünü sağlarken, yerellerdeki kadın dayanışmasını güçlendirmeye devam etmek de bir o kadar önemli.
Eşitliğin sağlanması ve sürdürülebilir, güven içinde bir toplumsal yapı oluşturulmasında atılması gereken adımların başında, yerel yönetimlerde eşitlik politikalarının kurumsallaşması ve anaakımlaşması hayatidir. Katılım, sosyal hizmetler, kentsel planlama, afet planlaması, iklim eylem planlaması, eğitim, bakım, kültür, sanat, spor faaliyetleri dahil olarak tüm belediye hizmetlerini kapsayan yerel eşitlik eylem planlarının oluşturulmalıdır. Yine kurumsallaşmanın önemli bir başlığı olan eşitlik birimlerinin oluşturulması ve tüm hizmetlerin cinsiyete dayalı olarak izleme, raporlama ve geliştirme çalışmalarının yapılması eşitlik politikaları için son derece önemlidir. Kamusal hayatın kadınları katılımını güçlendirecek şekilde tasarlanması, başta çocuk bakımı olmak üzere engelli ve yaşlı hizmetlerinin yaygınlaştırılması bu noktada atılacak en somut noktalardır. Ayrıca kadınların güvenliği denildiğinde öncelikle sağlanması gereken hizmetlerin başında kadın danışma merkezleri ve sığınakların hayata geçirilmesi gelmektedir.
BİRAZ DA İYİ ÖRNEKLER: İBB VE ŞİŞLİ
Eşitlik politikalarının pratikte hayata nasıl geçebildiğini hayal etmenin ötesinde deneyimlediğimiz pratikler de azımsanmayacak kadar fazla. Yerel yönetimlerde söz konusu politikaları sadece günlük genel geçer uygulamalardan ziyade, kurum içi ve kurum dışı yayınladıkları belgeler ile kurumsal hale getiriyor olmaları da ayrıca kıymetli. İBB’nin 2021-2024 yıllarını kapsayacak şekilde hazırladığı Yerel Eşitlik Eylem planı ve bu planın sürekli izleme, değerlendirme ve güncellemesini yürüten ve uzman bir ekipten oluşan Eşitlik Birimi örnek alınması gereken önemli bir yapılanma.
Kadınların üzerindeki bakım yükünü azaltmak, çocukların nitelikli eğitime erişmelerini sağlamak ve kadınların istihdama katılımını desteklemek için çok önemli bir uygulama olan Yuvamız İstanbul Kreşlerinin İstanbul genelinde sayıları 100’ü aşmış olması, yerel yönetimlerin yapabilirlik evrenine ilişkin ilham veriyor.
2019 öncesinde kadına yönelik şiddet ile ilgili hiçbir somut çalışması bulunmayan İBB, önce Kadın Danışma Birimini, sonra 25 Kasım 2020’de 7/24 ulaşılabilen ve Türkçe, Kürtçe, Arapça, İngilizce hizmet sunan Kadın Destek Hattı’nı (444 80 86) açtı. Yine kadın ve çocukların şiddet failleri ile birlikte eve kapandığı pandemi döneminde 40 oda kapasiteli sığınma evini hizmete açmış olması hayati bir önem taşıyor. İBB’nin yeni dönemde hayata geçirdiği ve İBB KADIN altında yürüttüğü çalışılmalarda Kadının İnsan Hakları Eğitim Programı; Kadın Sağlığı Eğitimleri ve Seminerleri, Baba Destek Eğitimleri, Anne Destek Eğitimleri sağlıyor olması son derece önemli ve örnek alınması gereken programlar arasında yer alıyor.
Şişli Belediyesinin ilçe ölçeğinde önemli bir örnek olan; şiddete maruz bırakılan kadınlar için ilk etapta şiddet failinden uzaklaşacağı güvenli bir alan oluşturan ve 72 saate kadar barınma desteği sunan Şişli “İlk Adım Merkezi”, Birleşmiş Milletler Kadın Birimi (UN Women) tarafından Avrupa Birliği’nin finansal desteğiyle uygulanan Toplumsal Cinsiyet Eşitliği için Güçlü Sivil Alan projesi kapsamında hayata geçirilmişti. Kadınlara yönelik savunma sporlarından, öğrenci yurtlarında yürütülen bilgilendirme çalışmalarına, Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı ile işbirliği içinde ilçe Muhtarları ile yürütülen kadına yönelik şiddetle mücadele programları, şiddet karşısında toplumsal örgütlenmeyi önüne alan önemli pratikler olarak karşımıza çıkıyor.
Şişli Belediyesinin yakın zamanda hayata geçirdiği, kadınların kamusal hayata yaygın, güvenli ve ücretsiz katılımını destekleyen, MEKİK+ uygulaması ile ilçe içinde gün boyu olan ücretsiz ring seferlerine ek olarak akşam 20:00 ile gece 01:00 arasında kadınların güvenli ve ücretsiz erişimi için son derece önemli bir örnek.
Kadınların ve kız çocuklarının eşit haklara sahip olduğu güvenli bir kent bir zorunluluktur.
Sonuç olarak; toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlandığı, kadınların ve kız çocuklarının eşit haklara sahip olduğu, şiddetten uzak, ekonomik olarak güçlendiği ve karar alma süreçlerinde etkin olduğu güvenli şehirler kurmak bir seçenek değil, bir zorunluluktur ve bunun için atılmış güçlü adımlar hepimiz için cesaret vericidir. Kadınların sesini dinleyerek, onların ihtiyaçlarını karşılayarak ve eşitlikçi politikalar geliştirerek daha güvenli ve yaşanabilir şehirler yaratabiliriz. Ve emin olabiliriz ki böylesi planlanan ve yönetilen kentler sadece kadınlar için değil, çocuklar, engelliler, yaşlılar başta olmak üzere tüm toplumsal kesimlerin kapsandığı, güven içinde olduğu sürdürülebilir toplum için sağlam bir temel oluşturacaktır.