Dinci gericilerin kendi topluluklarında sürdürdükleri toplumsal cinsiyet rejimini ve hayat tarzını tüm topluma kabul ettirmek için kadınları teslim alması gerekiyor. Yukarıdan ve aşağıdan bu süreç işletiliyor.

Kadınları teslim almak için…
Tarikatlara destek veren Cağaloğlu Anadolu Lisesi müdürüne veliler tepki gösterdi. (Fotoğraf: BirGün)

Fevziye Sayılan

Son yıllarda kadınların ve çocukların yasalarla güvence altına alınmış olan hakları yoğun saldırı altında. Bu son çocuk evliliği vakasıyla birlikte, toplum olarak dinci erkek egemenliğinin en berbat ve ahlaksız biçimiyle yüzleştik. Timur Soykan bu rezaleti açığa çıkarmasaydı, bu da binlerce kız çocuğun başına gelenler gibi sessizce geçip gidecekti. Dinciliğin fanatik ortamlarında ve toplumsal ağlarında olan bitenler, nikâhı kıyan imamdan başlayarak her şeyin nasıl ‘organize işler’ biçiminde tezgâhlandığını gösterdi. Hukukun gereğini yapmak ancak dava dosyası deşifre olunca gündeme geldi.

Yine bu vesileyle yüzlerce tarikat ve cemaatin toplumu eğitim, medya, bürokrasi ve akademide vakıf ve dernek adı altındaki uzantılarıyla nasıl örümcek ağı gibi sarmış olduğunu da fark ettik. Siyasal İslam’ın çeşitli dalları ve kolları var, ancak bunlar kadının konumu ve kimliği ile toplumsal cinsiyet ilişkileri konusunda ortak bir gündeme sahip. Arka planda sonuçları itibarıyla tüm toplumun ele geçirilmesi için kadın ve çocuklarla ilgili gerici bir ajanda var. Dinci gerici ajandanın merkezinde toplumsal cinsiyet eşitliğinin anayasal ve yasal dayanaklarını tahrip etmek; ‘dindar nesil yetiştirme’ doğrultusunda laik eğitimi dönüştürmek; cinsiyete dayalı ayrışmayı (beden, varoluş, kimlik ve mekân düzeyinde) tüm toplumsal hayata yaygınlaştırmak var. Bu doğrultuda kadınların kazanılmış haklarını geri almaya ve eğitimin dinselleştirilmesine yönelik adımların yıllardır kimi zaman açık kimi zaman örtük biçimde atıldığını biliyoruz.

Toplumun İslami dönüşümünü tamamlamak için kadınların ve çocukların tam tahakküm altına alınması lazım. Bunun için öncelikle kadınların boyun eğdirilmesine yönelik ilk adım, küçük bir kızın ‘cinsel köle’ haline getirilmesiyle atılıyor. Çocuk yaşta zorla evlilik olarak tanımladığımız tam da bu. Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu ile Hacettepe Üniversitesi’nin birlikte hazırladığı Türkiye’de erken yaşta evliliklerle ilgili rapora göre; 18-45 yaş arasındaki her 5 kadından biri çocuk yaşta evlendirildi. Türkiye›de çocuk gelin raporuna göre; 100 çocuktan 15’i çocuk yaşta evlendirildi. Üstelik bunlar yine çocuk yaşta anne oldular*.

Bu verilere rağmen “aileyi koruma” söylemi altında “çocuk istismarına” evlilik yoluyla af talebi hiç gündemden düşmüyor. 2016’da gündeme getirilen ve kadınların kararlı direnişiyle karşılaşan bu tasarı hala iktidarın gündeminde. Çocuk evliliklerinin önünü açan bir diğer adım ise, yine iktidar tarafından atıldı. 2015’te “imam nikâhı için resmi nikâh” şartı kaldırıldı. Resmi nikâh olmadan dini nikaha onay verme; lise çağındaki evlilikleri yasaklayan yönetmelik değişikliği (2012) gibi girişimlerden sonra, sıra İstanbul Sözleşmesi’nin yürürlükten kaldırılmasına geldi (2022). Sözleşmenin 32'nci maddesi 18 yaş altındaki çocukların zorla evlendirilmeleri durumunda evliliklerin geçersiz ve hükümsüz kılınabilmesi veya sona erdirilmesine dair tedbirlerin alınmasıyla ilgili.

Küçük kızların laik eğitim yoluyla bilgiye, mesleğe, kimliğe ve özerkliğe ulaşmasının; haklarını öğrenmesinin ve özgürlükle tanışmasının da engellenmesi lazım.

Cumhuriyet tarihi boyunca yıllar itibarıyla kızların okullulaşma oranı devamlı artış göstermesine rağmen, 4+4+4 sistemine geçişle birlikte, 2012-2013 eğitim öğretim yılından itibaren yüzde 98,9’den bu yıl yüzde 93,5’e kadar gerilemiş durumda. Ayrıca son (2020-2021) verilere göre, okul çağındaki 866 bin kız çocuğu da eğitim sisteminin tamamen dışında. Açık öğretimdeki kızları da eklediğimizde 1,5 milyondan fazla kız çocuğu örgün eğitimin dışında kalıyor.

Okul sistemine ulaşan kızları ise, dinselleştikçe cinsiyetçi dozu (müfredat, okul pratikleri, okulun kültürel ortamı açısından ) giderek artan eğitim karşılıyor.

“Dindar nesil yetiştirme” hedefiyle eğitime yapılan müdahale giderek radikalleşiyor. Her okula mescit açma, tarikatlara ve cemaatlere bağlı vakıf ve derneklerinin okullarda her türden dinsel faaliyet göstermesine yönelik yapılan sözleşmeler; karma toplumsallaşmaya dayalı laik okul kültürünü ve karma derslik düzenini cinsiyetçi ayrışmaya dayalı uygulamalarla ortadan kaldırmak; okul törenlerinin giderek dini törenlerle iç içe geçmesi gibi uygulamalarla laik eğitim ve okul kültürünün dönüşüm süreci hızlanmış durumda. Bir taraftan MEB anaokullarında “dini eğitim sınıfları” açarken; diğer yandan eğitim ve yetiştirme sistemi tüm düzeylerinde tarikat ve cemaatlerin istilasına açılmış durumda. Özellikle neoliberal tahribatın sonuçlarıyla birlikte orada bir yerde kendi haline terk edilmiş halde kalan devlet okullarının ve öğrenci yurtlarının kimlere teslim edildiği de ortada. Okul tercih etme olanağına sahip olmayan halk sınıflarından binlerce çocuk gericilerin eğitim kurumlarına ve yurtlarına hapsedilmiş durumda. Okullardaki yönetim pratikleriyle öğrenme ve toplumsallaşma ortamlarının öğrencilerin cinsiyet kimliğinin ve öznelliğinin şekillenmesindeki önemli rolünü düşününce, okulların toplumsal cinsiyet eşitliğini destekleyen rolü önemli ölçüde geriletilmiş durumda.

Kimliklerin ve öznelliklerin şekillenmesinde başlıca kurum olan aile ise, iktidar tarafından “milli manevi değerlerin” deposu olarak kadınların asli varoluşunu annelik ve ev kadınlığına sabitlemek için kullanılıyor. Resmi aile söylemi kadınların aile merkezli, çok çocuklu hayata ve erkek egemenliğine teslim olması için ideoloji işlevi görüyor. Aynı zamanda kadınların kendi bedenleri ve cinsellikleri üzerindeki kontrolünü geriletmeye yönelik örtülü kürtaj yasağı, aile planlamasının halk sağlığı programlarından çıkarılması; en az 3 çocuk dayatması gibi uygulamalarla destekleniyor. Şiddet ise kadınları teslim almanın en dolaysız yolu olarak siyaseten teşvik görmese de etkin biçimde engellenmiyor.

Eğitim ve aile gibi alanlardaki kadının statüsünü geriletmeye ve toplumsal cinsiyet ilişkilerini yeniden düzenlemeye yönelik müdahalelerde Diyanet’in giderek başrolü alması da önemli gelişme. Özellikle evlilik yaşı, kadının konumu, cinsiyet kimlikleri, aile sorunları ve kadınlara yönelik şiddet, çocuk yetiştirme ve eğitim gibi toplumsal cinsiyet ilişkileriyle ilgili konularda dini esaslara göre “fetva” vermeye başlaması da kadınları kendi hayatları ve kaderleri üzerinde söz ve karar sahibi olmaktan alıkoymaya dönük hamlelerin önemli bir yanını oluşturuyor.

Dinci gericilerin kendi topluluklarında sürdürdükleri toplumsal cinsiyet rejimini ve hayat tarzını tüm topluma kabul ettirmek için kadınları teslim alması gerekiyor. Yukarıdan ve aşağıdan bu süreç işletiliyor. “Çocuk gelinler” ya da “erken yaşta evlilik” sorunu bu bağlamda gündeme geliyor.

*Türkiye’de Çocuk Yaşta erken ve zorla evlilikler. https://turkiye.unfpa.org/sites/default/files/pub-pdf/turkce_web_son_pdf.pdf

“Türkiye’de Çocuk Yaşta Evliliklerin 25 Yılı,”

http://ucansupurge.org/haberler/turkiyede-cocuk-yasta-evliliklerin-25-yili/