Erdoğan’ın BOP ve Arap Baharı kronolojisini hatırlayalım.

ABD’de George W. Bush ve Neo-Con arkadaşları Büyük Ortadoğu Projesini (BOP) ilan etti. ABD’nin gücüne inanan Erdoğan, Şubat 2004’te Diyarbakır’da BOP’un eşbaşkanı olduğunu açıkladı. (Bana kırmızı gömleğimi getirin!)

BOP planı uygulamaya konuldu. Ayaklanmalar çıkmaya başladı. Afrika’nın kuzeyinde Arap yönetimleri teker teker değişti. Kimi az kimi çok, ama hepsi kan ve gözyaşına sahne oldu.

Libya’da Muammer Kaddafi linç edildi. Mısır’da Hüsnü Mübarek tutuklandı. Tunus’ta Zeynel Abidin Bin Ali ülkesinden kaçtı.

Başlangıçta ‘NATO’nun Libya’da ne işi var!’ diye şikâyet eden Erdoğan, ertesi gün NATO’nun yanında Libya işgaline destek verdi. “Arap Baharı İslam ülkelerine demokrasi getiriyor” dedi. (Bana kırmızı gömleğimi getirin!)

Ayaklanmalar Suriye’ye sıçradı. Erdoğan, ABD’nin Beşar Esad’ı birkaç hafta içinde indireceğine inandı. Eğer kendisi erken davranır ve ABD’nin gücünü kendi gücü gibi gösterebilirse ‘Dünya Liderliği’ palavrasını içeride daha kolay satabilirdi! ‘Kardeşim Esad’ birkaç gün içinde ‘Zalim Esed’ oluverdi. Erdoğan, yoruma imkân vermeyecek biçimde Türkiye’nin Suriye’yi işgali ile eşanlam taşıyan ‘Emevi Camiinde Cuma namazı kılacağız’ diyerek bir komşu ülkeye resmen düşmanlık gösterdi.

Erdoğan, bir yandan ‘Esed’e’ her türlü hakareti ediyor, diğer yandan da ‘Esed’i’ devirsinler diye ‘El Nusra-El Kaide-IŞİD’ gibi vahşi selefi çetelere silah dahil her türlü yardımı yapıyordu. (Bana kırmızı gömleğimi getirin!)

Ancak işler beklediği gibi gitmemeye, ABD’nin BOP planı çuvallamaya başladı. Libya’da ABD büyükelçisi radikaller tarafından öldürüldü. Arap Baharı ‘IŞİD-El Kaide Baharına’ döndü. Dünya her gün IŞİD çetelerinin vahşi cinayetleriyle şok üstüne şok yaşıyordu. Esad hiç beklenmedik bir direniş gösterdi. Rusya, Çin ve İran’ın desteğiyle ayakta kaldı. Son olarak Rusya Suriye’ye ağır silahlar ve kara birliği konuşlandırarak Esad’ı tam anlamıyla korumaya aldı. Hatta Putin bir mülakatta Batıya ‘Terörü bitirmek mi istiyorsunuz, o halde Esad’a destek verin’ çağrısını bile yaptı. ABD, İsrail, Almanya gibi ülkeler bir yandan Suriye’de rejim karşıtlığı mücadelesinde IŞİD, El Nusra ve El Kaide gibi selefi terör örgütlerinin giderek daha fazla söz sahibi olması, diğer yandan da bölgedeki yangına Hizbullah’ın da dahil olarak İsrail’in başının daha da ağrıması olasılığıyla birlikte Suriye’de rejiminin şimdilik kaydıyla Esad’la devamı konusunda görüş birliğine vardı.

Sonuçta Erdoğan bölgede yapayalnız kaldı. Putin Erdoğan’ı Moskova Merkez Camiinin açılışına çağırdı. Emevi Camiinde namaz kılma hayalleriyle esip gürleyen Erdoğan, Moskova Camiinde Cuma namazıyla idare etmek zorunda kaldı ve ne tesadüfse, ABD’nin açıklamalarıyla zamanlama ve yön bakımından örtüşen şu açıklamayı yaptı.

“Esad’la devam edilebilir.” (Bana kahverengi pantolonumu getirin!)

Şimdi yukarıda anlattığım kısa kronolojiyi Kaptan Bravo fıkrasını okuyarak değerlendirmenizi rica ediyorum.
Günün birinde Kaptan Bravo’nun gemisi açık denizlerde yol alırken, gözcü direğin tepesinden seslenmiş: ‘Uzakta bir korsan gemisi göründüüüüü!’

Bunun üzerine tüm mürettebat dehşet içinde sağa sola koşuşturmaya başlamış. Kaptan Bravo sakin bir sesle yardımcısına seslenmiş: “Bana kırmızı gömleğimi getirin!”

Yardımcı derhal kaptanın kırmızı gömleğini getirmiş… Bravo gömleği giyerken adamlarını savaş düzenine sokmuş ve korsanları yenmiş...

Daha sonra, gözcü bu kez bir değil, iki korsan gemisini tespit etmiş...

Kaptan Bravo bu kez de kırmızı gömleğini istemiş ve yine korsanları duman etmiş.

O akşam, bütün mürettebat güvertede oturmuş, o günkü zaferi konuşurken, adamlardan biri kaptana sormuş:
‘Kaptanım, çok merak ettik, niye hep savaştan önce kırmızı gömleğinizi istiyorsunuz?’

Bravo cevaplamış:
“Eğer saldırı sırasında yaralanırsam kırmızı gömlek akan kanımı belli etmez, böylelikle siz de korkusuzca düşmanlarımıza direnmeyi sürdürürsünüz.”
Ortalığı bir sessizlik kaplamış... Adamların yürekleri kaptanlarının cesaretine duydukları hayranlıkla güm bede güm atıyormuş...

Şafak sökerken gözcü bu kez bir değil, iki değil, tam on korsan gemisinin yaklaşmakta olduğunu tespit etmiş. Mürettebat kutsayıcı bir sessizlikle kaptanlarına bakarak, onun o artık alışılagelen kırmızı gömlek talebinde bulunmasını beklemeye başlamışlar.

Kaptan Bravo çelik gibi gözleriyle gemisine yaklaşan korsan filosuna bakmış, sonra korkusuzca adamlarına dönmüş ve sakin bir sesle bağırmış:
Bana kahverengi pantolonumu getirin!