Selahattin Demirtaş'ın bu son öykü kitabı "DAD" fikri sabitlerimin çoğunu yıkmayı başardı. Artık rahatlıkla kurduğu güçlü atmosfer ve takip etmeyi başardığı kararlı dil tavrıyla öykücü kumaşına sahip bir yazar olduğunu söyleyebiliriz Selahattin Demirtaş’ın.

Kaideyi bozan istisna

DOĞUŞ SARPKAYA

Ünlü ve popüler bir siyasetçinin kitap yazması pek de şaşırtıcı değil. Fakat öykü ya da roman kaleme alması daha baştan kuşkuyla yaklaşılan bir önyargıya kapı aralıyor. Herkesin kalem oynatabileceğini kabul eden iyimserler takımından olsak da siyasetçilerin yahut kuramcıların iyi bir retoriğe sahip olsalar da edebiyatın kendi dilsel yapısına erişemeyeceği fikri sabitini taşırız çünkü. Sonuçta her yazdığı aynı zamanda edebi bir eser gibi de değerlendirilebilecek, belagati, dil ritmi, kurgusu ile milyonları etkileyen Karl Marx’ın bile roman yazdığında çuvalladığını görmüştür edebiyat severler.

Fakat edebiyat dünyasının çarkları kaideyi bozan istisnalarla döner. Siyasi yaşamı boyunca yaptığı konuşmalar, yazdığı siyasi yazılarla büyük bir halk hareketini derinden etkileyen Selahattin Demirtaş, her kitabında kaideyi bozan bir istisna olacağına dair kimi sinyaller veriyordu.

Buna rağmen okurların yazarı ne kadar edebiyatçı olarak gördüğü muammaydı. Son kitabı DAD bu bilinmezliği ortadan kaldırarak edebiyat dünyasına amasız kabul edilmesini sağlayan bir anahtar oldu. 

Doğallaşan atmosfer

Selahattin Demirtaş’ın iyi öyküler yazmasının sırrı ne? Bana göre iki husus Demirtaş’ın öykülerinde niteliksel sıçrama yaşanmasına zemin hazırlamış. Birincisi doğal bir atmosfer kurmak için çaba sarf etmesi. İkincisi ise anlattığı travmatik olayları dengeleyen mizahın tonunun doğru ayarlanması.

Bir yazarın ustalaşmaya başlamasını tespit etmeyi kolaylaştıran konulardan biri öykünün omurgasını destekleyen atmosferi nasıl kurduğudur. Atmosfer sadece mekân ve zaman ayrıntılarıyla kurulmaz. Ritim, anlatıyı takip eden örüntü ağları, işlevsel ayrıntıların belli sıklıkla kullanılması, bu esnada kurgu matematiğinin de devreye sokulması ile canlı bir şekilde yaratılır. Çoğunlukla elinde hesap makinesiyle ya da terazisiyle hareket eden bir edebiyatçı figürü canlanabilir kafanızda. Oysa bahsedilen bu yapılar doğal bir şekilde öyküdeki yerlerini aldıklarında anlamlı bir bütün oluştururlar. Yazarların hesap makineleri ve terazileri sezgileri ile yazma alışkanlıklarının da desteklediği estetik duygusuyla çalışır.
Demirtaş’ın da öykülerinde kimi zaman küçük arazlar olsa da doğallaşmaya başlayan o atmosferi hissediyorsunuz. Mesela DAD öyküsündeki kelimenin anlamıyla ilgili kurulan örüntü ya da Haydar Haydar’da yoksul gencin otobüs yolculuğuna mahkûm oluşu ile yaratılan sıklığı düşünelim. Her iki öyküde de anlatıyı paralel takip edip, bağlamı oluşturan bir yapıştırıcı görevi üstlenir bu hamleler. 

Mekânın canlı kurulması da atmosferin güçlenmesine hizmet eder. İlk öykü Çöplük’teki mülteci kampında karakterin eylemleriyle yerlerin çamurunu, çadırları görmemiz, çöplüğü beş duyumuzla hissedebileceğimiz canlı karakter gibi hissetmemiz etkiyi önemli ölçüde artırıyor örneğin. 

Gülmenin gücü

Atmosferin oluşması, konu edinilen bireysel ya da toplumsal trajedilerin net bir şekilde ortaya çıkmasını sağlıyor. Fakat Demirtaş’ın amacı toplumsal travmaları sömürmek değil. Bundan dolayı, öncelikle üslupta kendini belli eden, mizahi ton ile travmatik deneyimleri dengelemeyi tercih etmiş. Gülmenin dönüştürücü gücünü hareketlendirmeyi başararak, mizahın ezilenlerden yana kullanıldığında nasıl etkili bir araca dönüşebileceğini de göstermeyi başarmış.  

Bahtinci karnaval ortamının izlerini görüyoruz Demirtaş’ın öykülerinde. Komik olanın yıkıcılığının da bir çeşit özgürleşme pratiği olabileceğini hatırlıyoruz DAD’ı okurken. Gülmeyi yaratıcılığın bileşeni, ciddiliği yadsımayan onu kapsayan bir araca dönüştürmeye çalışmış yazar. Bu da yaratılan atmosferi ve öykülerin omurgasını  desteklemiş.  

Demirtaş’ın kurtulması gereken bazı arazları yok mu? DAD, gerçekten teknik anlamda mükemmel bir öykü kitabı mı? Tabii ki değil. Mesela hâlâ kurduğu yapıya güvenmediğini hissediyoruz yazarın. Tüm bilgileri okurun tamamlayacağı yapıyı oluşturduktan sonra yapılan açıklamaların öykünün etkisini azalttığını, bazı öykülerde ise karakter bilgilerinin blok halinde verilmesinin ritmi düşürdüğünü görüyoruz. Oysa açıklamaları ayıklayarak ve karakter bilgilerini anlatının içine yayarak daha etkili öyküler yazması mümkün.

Fakat bu eksikleri kapatacak yolları bulma konusunda yazma alışkanlığı kazanmaya başlamış Demirtaş. Beni asıl umutlandıran ve bana yazarın ustalaşmaya başladığını düşündürten şey bu. Yazının başında da belirttiğim gibi; kurmacanın kendine özgü dil ve biçimine vakıf olmaya başlamak kolaylıkla edinilebilecek bir meziyet değil. Siyasetçi ya da kuramcı kimliğiyle bilinen kişilerin yazdıklarına kuşkuyla yaklaşılması da doğal. Açık konuşmak gerekirse Demirtaş’ı da DAD’a kadar bu önyargıyla okuduğumu itiraf etmeliyim. Yazarın bu son öykü kitabı fikri sabitlerimin çoğunu yıkmayı başardı. Artık rahatlıkla kurduğu güçlü atmosfer ve takip etmeyi başardığı kararlı dil tavrıyla öykücü kumaşına sahip bir yazar olduğunu söyleyebiliriz Selahattin Demirtaş’ın.