Google Play Store
App Store

Erkan Oğur ile İbrahim Kalın’ın bir türkü için bir araya gelmesi büyük bir tartışmaya neden oldu. Öyle olaylar vardır ki, içinde yaşadığımız zaman da bile, tarihsel önemde olduğu ve gelecekte bugünün sembollerinden biri olarak anılacağı açık seçik görülebilir.

Öyle ya, bir yanda kendisini solcu, devrimci biriyim ben diye tanımlamaktan kaçınmayan, eserleri ile ağırlıklı olarak iktidar, sömürü, baskı karşıtı ozanların geleneğini sürdüren ve daha çok o geleneğin ardıllarınca dinlenen bir “sanatçı” var. Karşısında ise 20 yıldır tam da o geleneğe zulmeden bir gücün “sözcüsü.”


Erkan Oğur’un İbrahim Kalın’ın üretimine destek vermesi, hele de pandemide açlıktan canına kıyan müzisyenlerin olduğu bugünlerde, sevenlerinde en hafif deyimiyle hayal kırıklığına neden oldu. Neden olacağı hayal kırıklığının bu denli ağır olabileceğine ihtimal vermemiş olabilir Oğur. Kişisel bir tanışıklığım yok kendisi ile ama Yavuz Bingöl vb. ile bir tutulabileceğini de sanmıyorum. Kendisine karşı oluşan tepkilerden sonra, hata yapmış olabilirim demesini de içten buldum ben. Yanılıyor olabilirim belki ama bu olay da asıl sembol Oğur değil bence.

NİYE ERKAN OĞUR?

İbrahim Kalın’ın kendi söz ve bestesine eşlik etmesi ve düzenlemesi için Erkan Oğur’u seçmesi daha önemli bence. Bu talebinin üzerine atlayacak, bilgisini becerisini ayaklarının altına gönüllüce serebilecek, onu seçtiği için duyduğu onur, gurur püsürden kendinden geçebilecek onca insan varken niye Erkan Oğur?

Oğur’un sanatının gücü tartışmasız elbet ama geniş kitlelerce bilinen biri olmadığı da malum. Öyle ki Kalın’ın türküsünü dinlemeye hazır kitlenin çok büyük çoğunluğu Erkan Oğur’un adını, ilk kez hayal kırıklığı yaşayanların tepkileriyle duymuş bile olabilirler. Dahası Erkan Oğur’u zaten bilenlerin de Kalın’ın türküsünü dinleme nedenleri Erkan Oğur olabilir.

Bu işbirliği iki farkı görüşten insanların sanatla bir araya gelerek toplumsal barışa katkı sağlamaları gibi “pazarlanmaya” çalışılsa da işin aslı öyle değil galiba. Ne de bir sanatçının zaafına yenilmesi ya da bir sıkışıklığını aşmak için ilkelerini esnetmesi…

Demem o ki, Kalın’ın kendi bestesine Erkan Oğur’u “layık görmesi”, asıl mesele. İstediğimi yaptırırım, ben reddedilemem kibrinin rahatlığı.

KALIN GÜCÜN YANINDA

Adının önüne konulabilecek “taytılları” şimdiden bir kaç satırı geçmiş, İbrahim Kalın’ın. Hakkıdır, hak ederek de almıştır mutlaka. En büyük hevesinin “münevver” olarak bilinmek olduğu “sezilebiliyor” hayat macerasından. Gramsci okumuş mudur bilemiyorum ama “gücün münevveri” olmakta sakınca görmediğini söylemek mümkün. Türkiye’de politik düzenin değişimi ile koşut bir yükselişi var. Demokratik parlamenter sistemin işlevsizleştirilmesi, otoriterleşme, devletin de üstüne yerleşen parti, tek adam diye süren metamorfozda o da hep kilit roller üstleniyor, sözcülüğünü yapıyor, danışmanlık sağlıyor. Akademik yetkinliğini, kültürel donanımını, din, felsefe, politika görüşlerinin özgünlüğünü değerlendirecek durumda değilim. Gerek de yok. Ama üzerine araştırmalar yaptığı ulemanın da hep gücün yanında olanlar olması bir fikir veriyor.

Kalın, kendisine şu soruyu sorsa yanıtı ne olurdu acaba? Erkan Oğur’un ona sunacağım teklifi özgür iradesiyle, gönlünce reddetme imkanı var mı? Ben, taytıllarım olmadan sadece amatör bir “saz sanatçısı olsam”, bestemi düzenleme ve icrasına katılmayı ona nasıl teklif ederdim? Demo kaydımı yollayıp, beğendiniz mi, eğer beğendiyseniz bana destek olmayı düşünür müsünüz, diye davet ederken amatör bir sanatçı heyecanı mı duyardım? Yoksa örneğin, bağlı olduğu plak şirketine ücret karşılığı profesyonel bir teklif mi sunardım?

VAR MISIN Kİ?

Yanıt, Oğur’un hata yapmış olabilirim, üzgünüm açıklamasına yönelik açıklamasında gizli: “keşke zorba saldırıların karanlık gölgesi, kendi irademizle ve muhabbetle paylaştığımız bu güzelliğin üzerini örtmeseydi”. Eğer, Kalın, Erkan Oğur’un bu işbirliğine “kendi iradesiyle ve muhabbetle” katıldığına gerçekten inanıyorsa, “hikmet” kavramı üzerine araştırıp, okuduklarını yanlış anlamış olabileceğini düşünmeli. Yok kavramı doğru anladıysa o zaman da kendisini “hikmetinden sual olunmaz” görüp görmediği üzerine düşünmeli. “Hakikat ortaya çıkınca şeriat hükümsüz olur” sözü yardımcı olabilir. Artık kalbiyle mi, aklıyla mı düşünür, ikisini sentezler mi, kendi bileceği iş, uzmanlık alanı nasılsa. Hem niye türkü? “Var mısın ki, yok olmaktan korkuyorsun?”