Google Play Store
App Store

Merkez Bankası’nın üç ayda bir yayımladığı enflasyon raporları Erdoğan’ın hangi ekonomi patikası işine yarıyorsa öyle yazılıyor. Haliyle, kurumun ne saygınlığı ne güvenilirliği kalıyor. Erdoğan’ın seçim kararı alması halinde bu enflasyon raporlarının 180 derece değişeceğini de herkes tahmin ediyor.

Mayıs 2023 Seçimleri’nden önce iç talebin yüksek seyretmesi Merkez Bankası için sorun olmadığı gibi, ekonomik büyümeyi tetikleyeceğinden olumlu bir gelişme sayılırdı. Yüksek iç talep, düşük işsizlik demekti. Fakat seçim bittikten sonra “talep” yeniden ele alınmaya başladı.

Merkez Bankası’nın 8 Ağustos’ta kamuoyuyla paylaştığı 63 sayfalık Enflasyon Raporu’nda tam 85 kez “talep” ifadesi geçiyor. Rapor tümüyle talebe odaklanmış, enflasyonu düşürmek için talebi aşağı çekmenin şart olduğu söyleniyor.

TALEP İLE İSTEK AYNI ŞEY MİDİR?

Gündelik dilde sıkça kullanılır da, iktisadi anlamda nedir bu talep? İstemek ile talep etmek arasında fark var mıdır? Mesela, Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’un Bodrum’daki Max Royal Oteli’nde 1 hafta kalmayı kim istemez? Ama bunu herkes talep edemez zira 1 haftalık tatilin sadece konaklama bedeli 10 milyon TL’dir.

O halde “talep, satın alma gücüyle desteklenmiş istektir” diye tanımlanırsa yanlış olmaz. Lüks bir araba hayalinizi süslüyor olabilir ama onu talep etmeniz için o arabayı satın alma gücüne sahip olmalısınız. İşte bu yüzden istemek ayrı, talep etmek ayrıdır. Merkez Bankası talebin daha da aşağı inmesi gerektiğini söylerken aslında açık açık satın alma gücünü hedef alıyor.

Talep hala çok güçlü diyor Merkez Bankası. Raporun 59’uncu sayfasındaki şu ifade bunu teyit ediyor; “Yurt içi talebin ikinci çeyrekte hız kesmekle birlikte enflasyonist seyrini sürdürmesi enflasyon üzerinde talep yönlü baskı yaratmaya devam etmektedir.”

63 sayfalık Enflasyon Raporu’nun Türkçe meali böylece açığa çıkıyor. Rapor özetle diyor ki; “Sizin istekleriniz bitmez ama satın alma gücünüz azalırsa hiç değilse talebiniz düşer.”

SATIN ALMA GÜCÜ NASIL AZALTILIR?

Peki bizim satın alma gücümüzü nasıl azaltabilir Merkez Bankası? Bunun en etkili yöntemi bireysel kredi kartı ve ihtiyaç kredilerinde faizleri artırmak, bankaları da bireysel kredi vermemeye zorlamak. Bu esnada sosyal transferleri kısıp vergileri artırmak da bu politikanın maliye ayağını oluşturur. Nitekim ihtiyaç kredilerinde yıllık faiz yüzde 74’le diğer tüm kredi türlerinden çok daha yüksek hale getirildi. Benzer bir eğilim bireysel kredi kartlarında da yaşandı. Merkez Bankası “yetmez ama evet” diyor raporunda. Konuyu şu ifadelerle ele alıyor;

Reel bireysel kredi kullanımı, bireysel kredi kartları bakiyesi ve ihtiyaç kredilerindeki gerilemeler neticesinde bir önceki Enflasyon Raporu döneminden bu yana azalarak, uzun dönem ortalamasına yakınsamıştır.

Merkez Bankası’nın halk gerçeğini görmezden gelerek, finansın soğukluğuyla ele aldığı bu ifadelerin gündelik hayattaki karşılığını da yine veriler ortaya koyuyor. Evet, ihtiyaç kredisini bu kadar yüksek faize rağmen çekmek isteyen varsa bile bankalar kredi vermekten imtina ediyor. Nitekim ihtiyaç kredileri yüzde 71 yıllık enflasyonun görüldüğü haziranda yıllık bazda sadece yüzde 38 artıyor. Konut ve taşıt kredisi kullanan ise neredeyse yok. Yıllık artış oranları çift haneli bile değil. Aynı şekilde bireysel kredi kartlarındaki artış da uzun dönem ortalamasına yakınsıyor. Böylece satın alma gücü azalan kesimler, kimi mal ve hizmetlere dönük talebini aşağı çekiyor. Mesela yeni telefon, yeni beyaz eşya ya da tatil talebini bitirmeyi böylece başardılar. Ama Merkez Bankası’nın raporunda olmayan bir veri, halk kesimlerinin yaşam mücadelesini de gözler önüne seriyor. İhtiyaç kredisi ya da bireysel kredi kartlarını boşverin, kredili mevduat hesabına (KMH) bakın!

DEVİR KAMEHAŞ DEVRİ

‘Kredili Mevduat Hesabı’, bankacılık lugatında kamehaş diye okunur, halk dilindeki adı ise “eksiye düşmek”tir. Özellikle maaş müşterilerine tanınan bir ayrıcalıktır. Hesabınızda para bittiyse ama yine de bazı istekleriniz varsa, banka size bir miktar satın alma gücü tanımlar. Bunun sonucu olarak hesabınız eksi bakiyeye düşecektir. Aslında bir tür kredidir bu da. Belli ki Merkez Bankası bu duruma düşenlere acımış, raporunda yer vermemiş. Halbuki Türkiye Bankalar Birliği Risk Merkezi’nin verilerine göre 29,4 milyon kişi bu zamana dek bu tecrübeyi yaşamış, hesabı eksiye düşmüş. Geçen yılın aynı döneminde bu sayı 27,7 milyon olduğuna göre son 1 yılda hesabı ilk kez eksiye düşenlerin sayısı 1,7 milyonu bulmuş.

Fakat kamehaş kullananlar sadece bu 1,7 milyon kişiden ibaret değil. Bunlar ilk kez kullananlar. Risk Merkezi’nin verilerine göre tüm kamehaşları topladığınızda 298 milyar TL ediyor. Tüm taşıt kredilerinin 91 milyar TL olduğu düşünülürse, kamehaşlar küçümsenecek kadar az değil.

Kamehaşlardaki artış da dudak uçuklatacak cinsten. Bu yılın Haziran ayında 298 milyar TL eden kamehaş bakiyesi, geçen yılın aynı döneminde 123,8 milyar TL’ydi. 1 yıllık artış yüze 140.

Talep için “satın alma gücüyle desteklenmiş istektir” demiştik. Bazı istekler var ki, satın alma gücüyle desteklenmese bile bu isteğin tatmin edilmesi zorunluluktur. İşte bu tatmin edilmesi zorunlu isteklere de ihtiyaç adını verelim.

Kamehaşların faizi bireysel kredi kartlarından da ihtiyaç kredilerinden de yüksek. Ama buna rağmen yılda yüzde 140 artış gösteriyorsa, kamehaşlar halkın ihtiyacını karşılamak için bulduğu çaredir. Nitekim halkın derdi taşıt ya da konut almaktan çıkmış, en temel ihtiyaçlarını karşılamaya dönmüştür.

Kamehaş artışı mevcut enflasyonun talep artışından kaynaklandığı tezini de suya düşürür. Ne yapsın insanlar? İhtiyaçlarını da mı karşılamasın? Belli ki halk kesimleri, tefeci faiziyle borçlanıp, karnını doyurmakta…