Kamu sağlığını koruyacağız
Ülke kamuoyu ciddi bir seferberlik durumunda. İnsanlarımız bir yandan kendilerinin ve sevdiklerinin sağlılarını koruyabilmek için tedbirler alırken, diğer yandan da ülkedeki herkesin bu salgından en az etkilenmesi için mücadele ediyor.
Devlet yetkilileri salgına karşı en büyük silahımızın “yakalanmamak” olduğunu söylerken, yurttaşların salgına yakalanmaması için gerekli tedbirleri ne yazık ki almıyor. Hal böyle olunca da siyasi partilerden sivil toplum kuruluşlarına, emek-meslek örgütlerinden bilim insanlarına kadar ülkenin ortak gündemi, siyasi iktidarın sorumluluklarını yerine getirmesine yönelik çağrılar haline geldi. Beyaz çağrılar, imza kampanyaları, ortak açıklamalarla yapılmak istenen şey, yurttaşların sağlıklı yaşam hakkını tehdit eden korona salgınına karşı devletin görevlerini yerine getirmesidir.
Siyasi iktidar ise bu kamusal sorumluluğunu yerine getirmek yerine, süreçten siyasal istikbal çıkarma derdinde. Salgınla mücadeleyi merkezi yönetimden çok daha etkili yürüten yerel yönetimlerin önünü kesme telaşı, Büyükşehir Belediyelerinin başlattığı yardım kampanyalarına el koyma işgüzarlığı, yasadaki açık hükme rağmen bu yardım kampanyalarını “devlet içinde devlet” olmakla suçlamaları siyasi iktidarın meseleye bakışını göstermektedir. Ne yazık ki siyasi iktidar, konuya hak ettiği ciddiyetle ve kamusal sorumlulukla yaklaşmıyor.
Yıllardır dile getirdiğimiz, bu ülkenin kamu gücünün devlet iktidarı değil, kamucu bakış açısına sahip emek-meslek örgütlerinin ve toplumsal muhalefet hareketlerinin olduğu gerçeği en çıplaklığıyla bir kez daha ortaya çıktı. Bir yanda salgından siyasi istikbal devşirmeye çalışan devletli bakış açısı, diğer yanda ise salgın tehdidi karşısında halkın sağlığını ve geleceğini korumaya çalışan kamucu bakış açısı.
Bundan sonra bu gerçekliğe uygun hareket edilmelidir. Bakanlığın ve Cumhurbaşkanlığının dar siyasal çerçevelerine sıkıştırılarak salgınla mücadele edilmesi artık mümkün görünmüyor. Bakanlık tarafından oluşturulmuş ve hiçbir önerisi dikkate alınmayan “Bilim Kurulu” yerine, bünyesinde ilgili merkezi ve yerel yönetim kuruluşlarının, sağlık, emek ve meslek örgütlerinin de temsil edildiği bir Ulusal Mücadele Kurulu oluşturulmalıdır. Bu kurul tüm süreci halkın sağlığını ve kamunun çıkarını
önceleyecek biçimde şeffaf biçimde yürütmelidir.
YURTTAŞLARIN EVDE KALMASI İÇİN
Bu süreci atlatabilmemiz için yurttaşların evde kalması gerekiyorsa, devlet evde kalmanın koşullarını hazırlamak zorundadır. Bunu yapmaması, ekonomik gerekçelere değil, sınıfsal tercihlere ve önceliklere dayanmaktadır.
Yapılması gerekenler oldukça basittir ve günlerdir toplumun tüm kesimleri tarafından dile getirilmektedir. DİSK, KESK, TMMOB ve TTB ortak bir imza kampanyası başlatarak alınması gereken acil önlemleri bir kez daha dile getirdi:
1. Temel, zorunlu ve acil mal ve hizmet üreten işler dışında bütün işlerde salgın süresince çalışma acilen durdurulmalıdır.
2. Salgın süresince işten çıkarmalar yasaklanmalı, küçük esnaf desteklenmeli, çalışanlara ücretli izin verilmeli ve işsizler için ise koşulsuz işsizlik maaşı ödenmelidir.
3. Tüketici, konut ve taşıt kredileri ile kredi kartı borçları ve elektrik, su, doğalgaz ve iletişim faturaları salgın riski boyunca faiz işletilmeden ertelenmelidir.
4. Bu süreçte özel sağlık kuruluşları kamu kontrolüne geçirilmeli, yurttaşların sağlık hizmetlerine erişimi istisnasız ve ön koşulsuz bütünüyle parasız olmalıdır.
5. Salgınla mücadelede koordinasyonda katı bir disiplin uygulanmalı, bilimsel yaklaşım ve bilgi paylaşımında açık ve şeffaf olunmalıdır. Güven kriteri haline gelen Covid-19 Testleri konusunda bilimsel-yaygın-hakkaniyetli ve sonuçların hızla açıklandığı bir işleyiş hakim kılınmalıdır.
6. Başta hekimler, sağlık ve belediye çalışanları olmak üzere, tüm zorunlu işlerde koruyucu ekipman başta olmak üzere bütün eksiklikler giderilmeli, herhangi bir aksama yaşanmayacağına dair güven verilmeli ve bu işlerde çalışan herkes düzenli olarak testten geçirilmelidir.
7. Salgın dönemlerinde dezavantajlı kesimler olarak kabul edilen; hiçbir geliri ve birikimi olmayan yoksullar, göçmenler ve tutuklu/hükümlüler için yaşamlarını ve sağlıklarını koruyacak fiili ve yasal düzenlemeler hayata geçirilmelidir.
Bu tedbirleri almak devletin siyasi ve kamusal sorumluluğudur. Fakat gelinen noktada bu tedbirlerin takipçisi olmak siyasi iktidarın keyfiyetine bırakılmayacak kadar önemli ve hayatidir. O yüzden bütün yurttaşlarımızı ve toplumun örgütlü kesimlerini bu taleplere sahip çıkmaya çağırıyorum.