Halimi hiç sormayın. Malum, kaskatı haldeyim. İnsanın da maddenin hallerine benzer halleri olabilir. Kimi zaman su olur akar, bazen gaz haline geçebilir, şayet mekânların en kötüsünde yaşıyorsa katılaşır. Bu haller sadece bireye özgü de değil. Fizikçi Arthur Iberall’e göre insanlık tarihi de maddenin halleriyle açıklanabilir (De Landa, Çizgisel Olmayan Tarih, Metis). Iberall, Paleolitik dönemdeki ilk avcı-toplayıcı gruplarını, birbirinden ayrı yaşamaları, nadiren ve düzensiz olarak etkileşime girmeleri bakımından gaz partiküllerine benzetir. Avcı toplayıcı grupların genellikle birbirinden yaklaşık 113 km uzakta yaşadıklarını gösteren kayıtlardan yola çıkan Iberal, insanların etkileşime geçebilmeleri için günde 40 km yürümeleri gerektiğini ve iki grup arasındaki mesafenin üç günde kat edileceğini hesaplamış. Neolitik dönemde tarıma geçilmesiyle birlikte ilişki ve enerji yoğunlaşması yaşanmış ve gaz partikülleri aralarında oluşturdukları bağlarla sıvı hale geçmişlerdir. İnsanlık tarihinin bu sıvı hali, devlet denilen yapı ortaya çıktığında yerini kristal katılığına bırakır. Üretim fazlasının depolanıp yeniden dağıtılması için gerekli kurumlar ve yasalarla inşa edilen hiyerarşik yapı, bedenleri yer ve işlevlerine göre tabakalara yerleştirir. Ve insan artık yerinden kıpırdayamaz olur. 

***

Hep zamanı suçluyoruz. Neymiş efendim? Zamanların en kötüsünde yaşıyormuşuz, Çinliler birine beddua ettiklerinde “tuhaf zamanlarda yaşayasın” dermiş. Kandırmayın kendinizi, zamanların değil, mekânların en kötüsünde yaşıyoruz. Sırf yerimizden kalkamadığımız için her şeyi zamandan bekliyoruz. Zamanla her şey değişirmiş, zaman her şeyin ilacıymış. Zamanın hiç umurunda değilsiniz, çünkü zaman sizin zamanınız değil. Saate ne zaman göz atsak hep iktidarın zamanını gösteriyor. Kendinize ayırdığınız vakitleri de verili mekânlarda harcamayı tercih ediyorsunuz. Verili mekânlarda ancak vakit öldürülür. Hazır mekânlar şimdinizi ve geleceğinizi yaratmak için değil, kendinizi tüketmeniz için tasarlanmıştır. Oysa Arapça “kevn” kökünden gelen mekân bir şeyin varlık haline geldiği yer demek. Mekân ve varoluş birbirinden ayrılmaz, herhangi bir şey var olurken kendi mekânını da yaratır. İktidar, varlık haline gelip de kendi mekânınızı yaratmayasınız, başına iş çıkarmayasınız diye sizler için hazır mekânlar tasarladı ve içlerine yerleştirildiniz. Katı haldesiniz ve eylemsiz. Var olmak mı istiyorsanız? O halde kendi mekânınızı ve zamanınızı yaratmanız gerekecek. 

***

Verili mekânlardaki yerlerini terk edip özgürleşenlerin varoluş alanına geçtikleri görülür ve bu esnada maddede hal değişimleri gerçekleşir. Zira varlık haline geçip kendi mekânını yaratmak, sıvılaşıp taşmayı gerektirir. Platinos’un felsefesinden biliyoruz; “Bir” taşarak evreni ve çokluğu yaratmıştır. Birey, bedenini ve zihnini bağlayan yapıdan özgürleşebilmeli, ardından da öteki bireylerle arasında, katı haldeyken asla mümkün olmayan bağlar inşa edebilmeli, tıpkı su atomlarında olduğu gibi. Sıvılaşmak, devletin kristal katılığına rağmen özgürleşmiş partiküllerin kendi aralarında örgütlenebilmesidir. Bazen de partiküllerin birdenbire sıvı evresine geçtikleri de görülebilir. On yıl önceydi, aylardan yine mayıs, yine bir cuma akşamı. Marx ve Engels, kapitalist şartlar altında katı olan her şeyin sıvılaşmadan doğrudan buharlaşacağını söylemişlerdi. Fakat ne olduysa bu sefer katı olan buharlaşmadı. Ve sıvılaşan kalabalıklar kentin sokaklarına taştı, sel olup aktı ve kendi mekânlarını yarattılar. Gezi davasından hüküm giymiş akademisyen şehir plancısı Tayfun Kahraman Gezi için, “kamu yararına kentleşmenin mümkün olduğunun altı çizilmeye çalışıldı” diyecekti. Kamu yararına bir kentleşme ancak kamunun katı halden sıvı hale geçmesiyle mümkün olabilir. 

Kamu ne zaman sıvılaşmaya kalksa uygulanan basınç altında anında süblimleşir; mesela Cumartesi Anneleri ya da geçen gün Moda’da halay çektikleri için eziyet gören gençler. Süblimleştirme, katı maddelerin sıvılaşamadan doğrudan gaz hale geçirildiği fiziksel bir işlemdir. Despotik toplumlarda bu işlem kolluk kuvvetleri tarafından uygulanır ve sıvılaşma durmadan engellenir. Kamu sıvı hale geçebilir mi? Mekânını yaratıp kendini var edebilir mi? Asıl mesele budur ve hayatidir.