ABD yönetimi, Rusya’nın Ukrayna’da yaşadığı zorluktan faydalanarak ‘Genişletilmiş Karadeniz’ coğrafyasını stratejik arayışları doğrultusunda yeniden kurgulamak istiyor. Kafkasya giderek önde ABD ve Rusya’nın bulunduğu ama arka planda Çin’in de olduğu bir çekişme sahası haline geldi. Erivan Rusya ve İran etkisinden kurtarılırsa üstünlük ABD’ye geçecek.

Karadeniz havzasında köşe kapmaca
Fotoğraf: DepoPhotos

Ukrayna savaşı sürerken, Azerbaycan-Ermenistan arasında çatışmaların yaşanması ve ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi’nin Erivan ziyareti dikkatleri tekrar Kafkasya bölgesine çekti. Savaş yeni bir aşamaya geçerken Ukrayna ordusunun ülkenin kuzeydoğusunda hızlı bir hamleyle İzyum hattını ele geçirerek Rus ordusunu geri çekilmeye zorlaması beklenmedik bir gelişme oldu. Azerbaycan-Ermenistan çatışması ile Ukrayna ordusunun ilerlemesi birbiriyle doğrudan bağlantılı değil ama bir şekilde birbiriyle ilişkili. Çünkü bu bölge giderek önde ABD ve Rusya’nın bulunduğu ama arka planda Çin’in de olduğu bir çekişme sahası haline geldi. ABD, Rusya’nın Ukrayna’da yaşadığı zorluktan faydalanarak “Genişletilmiş Karadeniz” coğrafyasını stratejik arayışları doğrultusunda yeniden kurgulamak istiyor.


ABD NEYİN PEŞİNDE?

ABD stratejisi uzun süredir NATO’yu genişleterek Rusya’yı çevrelemek, Avrupa müttefiklerini savunma harcamalarını artırmaya zorlayarak bölgeden asker çekmek ve Hint-Pasifik bölgesine yoğunlaşmak şeklinde belirlenmişti. Diğer bir deyişle, ABD Rusya’nın çevrelenmesi görevini Avrupa’ya bırakmayı tercih ediyordu ama özellikle Almanya ve Fransa, Rusya ile ucuz enerji (doğalgaz, petrol, kömür) tedariki karşılığında Rusya’da ticaret ve yatırım imkânları elde etmişlerdi. Almanya ve Fransa’nın direncini gören ABD daha çok Rus karşıtlığının güçlü olduğu Baltıklar, Polonya, Romanya gibi Doğu Avrupa ülkeleriyle işbirliğini tercih ediyordu.

ABD, Rusya’yı Avrupa’da çevrelemeye çalışırken Kafkasya ve Orta Asya’da ise elini kısmen rahat bırakmış, bu nedenle 2008 Gürcistan ve 2014 Kırım işgallerine nispeten yumuşak tepki verilmişti. Rusya’nın Ermenistan üzerindeki etkisi de kabullenilmişti. 2000’lerde hala ABD içinde Rusya’yı zorlayıp daha fazla Çin’in yanına itmemek gerektiğini savunan güçlü bir kanat vardı. Bu politika 1990’larda Clinton yönetiminin uyguladığı “Önce Rusya” politikasının daha az yoğunluklu devamı gibiydi. Öyle ki, ABD’nin özellikle Kafkasya politikası ABD’ye yakın uzmanlar tarafından pasif, etkisiz ve stratejik açıdan yetersiz bulunuyor, ABD yönetimleri bölgeyi ihmal etmekle eleştiriliyordu. En kestirme ifadeyle 2020’lerden itibaren ABD bu politikayı terk etti.

ABD, Kuşak-Yol Projesiyle Avrupa’ya ulaşmaya çalışan Çin’i Baltıklar-Balkanlar hattında karşılamaya, Karadeniz’de ise Rusya’yı geriletmeye çalışıyordu. 2015’te Baltıklar’dan Adriyatik ve Karadeniz’e ulaşan Üç Deniz Girişimi’ni başlatarak burada altyapı, ulaşım, iletişim yatırımlarına hem bütçe ayırdı hem de destekledi. Bu politika açıkça Çin’in etkisini kırmayı amaçlıyordu. Bir yıl sonra ise NATO Polonya, Baltık ülkeleri ve Karadeniz’i kapsayacak bir askeri “İleriden Savunma” stratejisini geliştirdi. ABD Rusya ve Çin’i kuşatma ve karşılama politikasının ön hattı olarak da Bulgaristan ve Romanya’yı seçti ve bu ülkelerde askeri üs açarak ve yetersiz ordularını güçlendirerek Rusya’yı çevreleme politikasına hız kazandırdı.

UKRAYNA SAVAŞI'YLA DEĞİŞEN

Rusya bu kuşatmayı yarmak için;

1- Baltık Denizi üzerinde NATO uçuşlarını taciz etmek,

2- Türkiye ile ilişkilerini güçlendirmek,

3- Suriye’de üs imkânları elde etmek,

4- Gürcistan’dan Güney Osetya ve Abhazya’yı (2008) ve Ukrayna’dan Kırım’ı koparmak (2014) ve son olarak

5- Ukrayna’yı “Belaruslaştırmak” hamlelerini yaptı. Bunlardan en riskli olanının Ukrayna savaşı olduğunu artık Putin de dünyanın geri kalanı da iyice öğrendi.

ABD geçen yıldan itibaren Karadeniz bölgesine verdiği önemi artırdı. Yunanistan ile Savunma İşbirliği anlaşmasını yenileyip güvenlik konusundaki işbirliğini bir üst seviyeye taşırken, ABD Savunma Bakanı Ekim 2021’de Romanya, Ukrayna ve Gürcistan’ı ziyaret etti. ABD, Türkiye’ye daha az dayanarak, Yunanistan’ı bölgesel işbirliği için tercih etmeye başladı. Dedeağaç limanının ABD tarafından yeniden organize edilerek buradan başta Bulgaristan ve Romanya’ya olmak üzere Doğu Avrupa’ya askeri yığınak amacıyla kullanılması bu politikanın önemli bir ayağını oluşturuyordu. Türkiye’de milliyetçi/İslamcı/ulusalcı kesimleri tedirgin eden ve AKP hükümetinin aslında asıl amacı bildiği halde bu tedirginliğe oynamayı tercih ettiği bu politika, ABD’nin Boğazları kullanmak ve Erdoğan yönetimiyle muhatap olmak yerine, Dedeağaç üzerinden Balkanlar/Karadeniz hattını güçlendirmeyi tercih etmesinden kaynaklanıyordu. Böylece Kırım’ın kaybını kısmen telafi etmek mümkün olacaktı ve Karadeniz’in batı hattı güçlendirilmiş olacaktı. ABD Baltıklar’dan Karadeniz’in batısında istediği stratejik üstünlüğü ele geçirmişti. Ukrayna’da Volodimir Zelenski başa geçmişti, Gürcistan ABD’ye iyice yanaşmıştı.

KAFKASYA HATTI

Güney Kafkasya’da Gürcistan ABD’ye, Ermenistan Rusya’ya yakın iken Azerbaycan denge politikası izliyordu. Ermenistan, Rusya’nın başını çektiği Kolektif Güvenlik Antlaşması Örgütü ile Avrasya Ekonomik Birliği’ne üye iken ve ülkesinde Rus askeri varlığı bulundururken, Azerbaycan bu iki örgüte üye olmadığı gibi, son dönemde sessizce İsrail ile ilişkilerini güçlendirdi. 2020 sonundaki Karabağ Savaşı kritik bir dönüm noktası oldu. Bir yandan Türkiye destekli Azerbaycan 1993 savaşındaki kayıpların önemli bir kısmını geri alırken, Batı yanlısı Paşinyan bir kez daha seçilebildi. Ermenistan’ın Kolektif Güvenlik Antlaşması Örgütü’ne yaptığı başvuru ise karşılık bulmadı.

Bundan sonra ABD’nin Ermenistan’ı Rusya’dan çekme ve Kafkas hattını güçlendirme çabaları arttı. Bunun çıkış noktalarından biri Türkiye, Azerbaycan ve Ermenistan arasında bir normalleşmeydi. Bu amaçla Avrupa Birliği arabuluculuk girişimlerini artırdı. Aralık 2021’den itibaren AB Konsey Başkanı Charles Michel, Nikol Paşinyan ve İlham Aliyev arasında üçlü görüşme trafiği başlatıldı.

Bu arada Ocak 2022’den itibaren Türkiye ile Ermenistan arasında normalleşme süreci başladı. Azerbaycan’a verilen desteğin Bakü’yü rahatlatmasından sonra, Türkiye Ermenistan ile ilk önce karşılıklı uçuşların başlaması konusunda uzlaştı. İki ülkedeki karşılıklı algılamalar göz önüne alındığında normalleşmenin uzun bir süreç olduğu tahmin edilebilir ama en azından görüşme sürecinin bir yumuşama başlattığı ortada.

Erdoğan’ın bir gece Suriye’ye, bir başka gece Ege adalarına gelebilme ihtimaline dayalı söyleminden Ermenistan’ı muaf tutması, hatta sınır boyunca zaman zaman karşılıklı ateşkes ihlallerine rağmen Ermenistan’ı pas geçmesi oldukça manidardır.

CIA BAŞKANI ERİVAN’DA

Daha ilginci CIA Başkanı William Burns’un 15 Temmuz 2022’de gizlice Erivan’ı ziyaret etmesiydi. Ermenistan üç milyondan az nüfusu olan, ABD’de yaşayan Ermeni diyasporası olmasa ABD sisteminin radarına girmeyecek bir ülke. Geçmişte, 2005-2008 arasında Moskova büyükelçiliği yapmış olan Burns’ün, Rus Sputnik ajansı tarafından duyurulmasıyla afişe olan bu ziyareti ABD’nin yeni bir siyasete geçtiğini ve Ukrayna krizi vesilesiyle artık Ermenistan’ı Rusya ekseninden kurtarmaya çalıştığını ve elindeki imkânları bunun için kullanmaya başladığını gösteriyor. Durumun farkında olan Rusya, karşı hamle olarak kendi istihbarat şefini üç gün sonra Erivan’a göndererek ABD’nin bu hamlesini bertaraf etmeye çalıştı.

Bağımsızlık sonrası Ermenistan’ı ziyaret eden en üst düzey Amerikalı olarak Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi’nin dramatik öğeler içeren ziyareti bu açıdan önemli. ABD, Ermenistan’ı, yanına çekmeye çalışıyor ama bunu da Azerbaycan’ı Rusya’ya kaptırmadan yapmaya çalışıyor. Bunu gören Moskova, tıpkı istihbaratçı gönderme yarışında olduğu gibi, Duma Başkanı Vyaçeslav Volodin’i son haberlere göre Erivan’a göndermeye hazırlanıyor.

Burns’ün ziyaretinden hemen bir hafta sonra Ermenistan ve Azerbaycan dışişleri bakanları Eylül’deki BM Genel Kurulu açılış toplantısı için bulundukları New York’ta ABD Dışişleri Bakanı Blinken ile biraraya geldiler. ABD iki ülke arasındaki ilişkileri yumuşatmak istediğini açıkça belli ederken, ABD Dışişleri Bakanlığı yaptığı açıklamada Ermenistan’ın Rusya’ya olan doğalgaz ihtiyacını azaltmayı amaçladığını da araya sıkıştırıyordu.

karadeniz-havzasinda-kose-kapmaca-plani-1066409-1.



ERMENİSTAN’IN “JOHNSON MEKTUBU” MOMENTİ

Ermenistan Rusya’nın resmi müttefiki. Yani, iki ülke de Kolektif Güvenlik Antlaşması Örgütü üyesi ve Ermenistan hem 2020’deki savaşta hem de son yaşanan sınır çatışmasında bu Örgüt’ün desteğini istedi. Ama iki yıl önceki Karabağ Savaşı’nda, bölge Ermenistan toprağı sayılmadığı için (Ermenistan Karabağ’ı kendisine bağlamamıştı) bu talep karşılıksız kaldı. Geçen ayki çatışmada da Rusya yalnızca bir araştırma misyonu göndereceğini açıkladı. Ermenistan halkında bir süredir Rusya’nın kendilerini, Türkiye ile ilişkileri yakın tutmak için, Azerbaycan karşısında yalnız bıraktığı inancı yerleşmiş durumda. Nisan 2016’da dört gün süren sınır çatışması sırasında da bu tartışmalar yaşanmış, Rusya’nın Azerbaycan’a silah satması eleştirilmiş, Rusya tepkileri yatıştırmak için hava savunma füzelerini Erivan caddelerinde gezdirerek güven kazanmaya çalışmıştı. Bu arada Rusya ile yapılan ve Ermenistan hava savunma sahasının Rusya ile ortaklaşa korunacağına dair anlaşma da Karabağ hava sahasını kapsamıyordu.

Ermenistan’da Rusya’nın bir müttefik olarak güvenilirliği toprak ve asker kaybettikçe daha fazla tartışılır oldu. Rusya’nın Ermenistan içinde savaş uçakları, insansız hava araçları ve helikopterleri olan ikiden fazla askeri üssü, 2020 tarihinden sonra Karabağ bölgesine barış gücü adı altında soktuğu 2000 civarında askeri var. Hem ittifak anlaşması hem de bu askeri varlığın Azerbaycan ile girişilen mücadelede herhangi bir koruma sağlamamasının Ermenistan halkında bir hayal kırıklığına neden olduğu anlaşılıyor. Geçtiğimiz günlerde Ermenistan’da yolların Ermenistan ve ABD bayraklarıyla donatılması herhalde yerini bulan bir mesaj olsa gerek.

ABD yönetimi Ermenistan halkının Batı eğilimli olduğunu ama Türkiye ve Azerbaycan kuşatması, baskısı ve askeri gücü nedeniyle Rusya ve İran’a yanaştığını düşünüyor. O yüzden Türkiye, Azerbaycan ve Ermenistan arasında bir uzlaşı sağlanabilirse Ermenistan’ın aşamalı olarak Rusya’ya bağımlılığının ve İran’a yakınlığının azalacağını hesaplıyor. Bunun kolay olmadığını da belirtmek gerek. Rusya Ermenistan’ın en büyük ticaret ortağı, doğalgazının yüzde 80’i Rusya’dan geliyor. Askeri ve siyasal olarak Ermenistan’ın içinde bağları olan güçlü bir büyük komşu. Eğer Türkiye ile sınır açılırsa ve ticaret artarsa ekonomik olarak ve Azerbaycan ile anlaşma olursa Azeri doğalgazı Ermenistan’a gideceğinden enerji açısından Rusya’ya bağımlılık azalabilir. ABD’nin hesabı bu.

ABD gerek Rusya’nın Ukrayna cephesindeki açmazı, gerekse Azerbaycan’ın askeri başarıları karşısındaki etkisizliğinin sonuçlarından faydalanmaya çalışıyor. Bu amaçla Ermenistan’ı Rusya etkisinden uzaklaştırmaya çalışırken Gürcistan’ı Rusya’ya karşı daha sert cephe almaya ve el altından Güney Osetya ve Abhazya bölgelerine karşı bir operasyona ikna etmeye çalışıyor. ABD’nin maksimalist planlaması “Rusyasız” ve “İransız” bir Kafkasya’yı ve Batı ekseninde bir bölgeyi öngörüyor. Bunun gerçekleşip gerçekleşmeyeceği kısmen Rusya’nın Ukrayna’daki askeri performasına ve bölge ülkelerinin iradesine bağlı olacak. Eğer Ermenistan Rusya ve İran etkisinden kurtarılırsa, Karadeniz’in batısı ve doğusunda stratejik üstünlük ABD’ye ve Batı’ya geçecek. Buna ek olarak Ukrayna’da bir nihai Rus başarısızlığı Batı için Karadeniz havzasında stratejik halkanın tamamlanmasını sağlayacak. O yüzden Rusya’nın Ukrayna hamlesinin en büyük risklerinden biri buydu.