Google Play Store
App Store

Geçen hafta bu köşede, Van Cumhuriyet Başsavcısı Ferhat Sarıkaya'nın hazırladığı Şemdinl

Geçen hafta bu köşede, Van Cumhuriyet Başsavcısı Ferhat Sarıkaya'nın hazırladığı Şemdinli iddianamesinin yol açacağı tartışmalar nedeniyle, bir fırsatın kaçacağından söz etmiştik. Teröre karşı mücadele adı altında, devletin resmi ve gayrıresmi görevlilerinin de içinde yer aldığı karanlık faaliyetlerin bir nebze de olsa aydınlatılma fırsatı...

Yazıyı şöyle bitirmiştik: "Hatırlayın, Susurluk olayının ardından gündeme gelen 'sürekli aydınlık için bir dakika karanlık' eylemi, 28 Şubat'a iliştirilmiş, esasen kampanyanın hedef aldığı malum kesimler neredeyse kampanyanın sahibi haline gelmişti. Şemdinli davasının da benzer bir akıbete uğrayacağını söylemek, aşırı karamsarlık mı?"

Hafta boyunca basında yer alan haberler ve bazı köşe yazıları, gösterdi ki; hadisenin yol almakta olduğu rota daha vahim sonuçlara doğru gidiyor.

• • •

Türkiye'dekuvvet komutanı olan bir orgeneralin görevini sürdürdüğü sırada herhangi bir nedenle yargılanması mümkün değil. Birincisi, teknik olarak imkânsız (önceki gün Melih Pekdemir Birgün'Ğe yazdı, ayrıca Radi-kal'de Neşe Düzel'in emekli askeri hâkim Ümit Kardaş'la yaptığı röportajda da vardı), çünkü orgenerali yargılayacak heyetteki iki subay üyenin yargılanan sanıktan daha kıdemli olması gerekiyor. Büyükanıt örneğinde bu mümkün değil.

İşin teknik tarafı bir yana... Daha önemlisi, Şemdinli iddianamesinin ardından gelen tepkiler, Türkiye'de askerlerin siyaset üzerindeki ağırlığının, Avrupa Birliği sürecinde 'katedil-diği' söylenen mesafeye rağmen, neredeyse milim yerinden oynamadığını gösteriyor. Taş gibi, öylece duruyor!

Hal böyle olunca, değil yargı sürecini işletmek, hükümet neredeyse Büyükanıt'tan özür dileme noktasına geldi. Muhalefet deseniz, paşalara duydukları bağlılık ve muhabbeti bir kez daha dile getirmenin fırsatı olarak gördü, iddianame etrafında dönen tartışmaları...

Göreceğiz... Başsavcı Sarıkaya'nın muhtemelen başına gelecekler, bir daha hiç bir savcıya böyle bir 'densizliğe' kalkışmaması için ders mahiyetinde olacak. Tıpkı yıllar önce Kenan Evren ve darbeci generaller hakkında anayasayı ihlal suçundan dava açmaya kalkışan savcı Sacit Kayasu'nun meslekten ihraç edilmesi gibi...

Son bir hafta, bir kez daha gösterdi ki, Türkiye'de medyanın ağırlıklı bir bölümü açısından devletin çelik çekirdeği ile iyi geçinmek, ona hoş görünmek neredeyse varoluş nedeni... İddianamedeki Büyükanıt'la ilgili bölümlere dair haberlerin dili, keşke mümkün olsa da, iletişim fakültelerinde, gazetecilik, televizyonculuk bölümlerinde okutulsa... 'Habercilik nasıl yapılmaz' ya da 'bir manipülatif savaş aracı olarak medya' başlığı altında...

Bırakın Büyükanıt paşayı aklama çabalarını, son birkaç gündür, manşetlerde, köşe yazılarında Şemdinli rüzgârını tersine çevirme gayretkeşliği tam bir kampanyaya dönüştü. Bu işin sonunda kabak, kitabevi bombalanan Seferi Yılmaz'ın başına patlarsa şaşırmayın.

• • •

Doğrusunu isterseniz, ben de bıktım böyle karamsar tablolar çizmekten... Hatta geçenlerde Birgün okuru Evrim T.'nin mail'ine cevap yazarken, memleketin içinde bulunduğu ahvalin ne kadar iç karartıcı olduğundan söz edip, "...Lakin hep böyle gideceğini düşünmemiz için bir neden yok. Söz gelimi, daha kötüye gidebilir" deyivermişim!

İşin şakası bir yana, aslında 'karamsar' dediğimiz tablonun içinde bile, bugün mahkeme tarafından kabul edilen bir iddianamede, doğru ya da yanlış, ucu Kara Kuvvetleri Ko-mutanı'na uzanan bir 'derin devlet' tespiti var. On yıl önce, aklınızdan geçiremezdiniz.

Yukarda Sacit Karasu'nun 12 Eylül darbecileri hakkında dava açma girişiminin 'meslekten men'le sonuçlandığını yazdım. Hani, 'ders olsun' diye... Ama olmamış ki, bu kez Ferhat Sarıkaya, Şemdinli iddianamesini yazdı.

Biliyorum, orta yaşlı solcular tebessüm edecek; ben yine de yazayım: Ne 'karamsar', ne 'iyimser'... Ortada gayet 'diyalektik' bir durum var!