Cafer derken, Yeni İran Sineması’nın etkili yönetmenlerinden Cafer Penahi / Jafar Panahi demek istiyorum. Dünya çapında tanınan, uluslararası ödüllere sahip İranlı bir yönetmen, senarist, yapımcı ve kurgucudur. Yeni İran Sineması’nın etkili adlarındandır. Kazandığı ödüller arasında Venedik Film Festivali Altın Aslan ile Berlin Film Festivali Gümüş Ayı’yı sayabiliriz. Biz onu daha da yakından tanıyoruz, çünkü Jafar İstanbul Film Festivali’ne de gelirdi ve dost canlısı bir insandı. Bizimle sohbet ederdi. İngilizce, hatta bir ölçüde Türkçe konuşarak anlaşabiliyorduk. Onu daha çok İKSV’nin Louvre Apartmanı’ndaki mekânında, hep yüzü gülerken hatırlıyorum.

Yüzü İran’da da gülmeye devam ettiyse şaşarım. Çünkü Panahi İran, rejiminin günah keçisinden farksız. 2010 yılında alınan bir karara göre 6 yıl hapis cezasına mahkûm edilmiş, ama iki ay yattıktan sonra gerekirse bu hükmün ileride uygulanması şartıyla, serbest bırakılmıştı. Tutuklanan sinemacı meslektaşları Mohammad Rasoulof ile Mostafa Aleahmad’in akıbetlerini soruşturmak için Savcılık Bürosu’na gidince gözaltına alındı ve tutuklandı. Evine transfer edildiği ve o mahut 6 yıllık cezayı çekeceği açıklandı.

İran Adalet Bakanlığı sözcüsü Massoud Setayeshi ise hiç vakit kaybetmeden Panahi’nin hapis cezasına ek olarak 20 yıl süreyle film yönetmesi, senaryo yazması, İran medyası ya da yabancı medya ile herhangi bir sözleşme yapması ya da tıbbî tedavi ile Hacca gitmek dışında aynı süreyle ülkesinden ayrılmasının da yasaklandığını açıkladı. Eh, tedbirini alacaksın. Sadece özgürlüğünü ortadan kaldırmak yetmez, yaratmasını da engelle ki, filmleriyle rejim hakkındaki faaliyetini sürdürmesin. Oysa benzer cezalarla 2010 tutuklamasından beri bunun bir hayal olduğunu anlamış olmaları gerekirdi.

Dünya çapında ilk kez “Beyaz Balon”la (1995) dikkati çeken Jafar Panahi aynı yılın Cannes Film Festivali’nde Altın Kamera’yı kazandı. Filmleri ülkesinde yasaklansa da, dışarıda övgü ve ödül almayı sürdürdü: Lokarno Film Festivali’nde Altın Leopar alan “Ayna”, Venedik’te Altın Aslan’a layık bulunan “Daire” ve Berlin’de Gümüş Ayı alan “Offside” gibi.

Panahi, filmlerinin içeriği üzerine İran Hükümeti’yle yıllar süren çatışmalar ve bu arada kısa süreli tutuklamaların ardından 2010 Mart’ında, hükümete karşı propaganda iddiasıyla karısı, kızı ve dostlarıyla birlikte tutuklandı. Sinemacılar, sinema örgütleri ve insan hakkı örgütlerinin desteğine rağmen 6 yıl hapse mahkûm oldu. İki ay sonra serbest bırakıldı ama hapis cezasını çekme hükmü baki kaldı. O dönemde, temyiz başvurusunun sonucunu beklerken video günce biçiminde yaptığı belgesel “Bu Bir Film Değildir” (2011) İran’dan pasta içinde bir flash drive olarak kaçırıldı. Cannes’da gösterildi. 2013 Şubat’ında ise Panahi ile Kambuzia Partovi’nin ortak filmi “Perde63” Berlin Uluslararası Film Festivali’nde izleyicilere sunuldu. Panahi En İyi Senaryo dalında ödül aldı. Bir sonraki filmi “Taksi” ise yönetmenine en iyi filmi olarak Altın Ayı’sını getirdi. 2018’de ise, “3 Faces/Üç Yüz”le bu sefer Cannes’da En İyi Senaryo ödülü’nün sahibi oldu. Festivale katılmasına izin verilmeyince, kızı Solmaz Panahi babasının bildirisini okudu ve onun nâmına ödülü aldı.

Söylemeye lüzum yok, Panahi’nin akibetlerini soruşturduğu iki sinemacı da 23 Mayıs’ta Abadan’da yıkılan 10 katlı bir bina olayında “rüşvet, hırsızlık, yetersizlik ve baskı” suçlamalarıyla yazılmış bir açık mektubu imzalayanlardı.

Tarih ve isimler ile ödüller konusunda Facebook’taki yazısından çok yararlandığım Mehmet Atak’a teşekkür ederim.