Google Play Store
App Store
Karşılığı yoksa kadın direnişi var!

Dilan ESEN

“Zırrrr…”

Her gün böyle bir alarm sesiyle başlıyor. Teknolojinin gelişip de önce çalar saatlerin daha sonra ise bunların telefonlara uyarlanmasıyla ortaya çıkan alarmların çıkarttığı en yaygın ses. Modern çağın nimeti, emekçileri uyandıran ses.

Uyanın, işe gidin, çalışın!

Bir kadın düşünün şimdi.

“Zırrrr…”

Henüz aydınlanmamış odasında bulunan yatağından bu sesle kalkıyor. Hızlı bir uyanış ve koşuşturma başlıyor, evdeki diğer herkes uyurken (evdeki diğer herkes eşi, çocukları varsa yaşlıları olabilir). Her gün kesintisiz yaptığı ilk şey herkesten erken uyanıp önce kahvaltı, sonra çocukların beslenme çantasını hazırlamak, daha sonra herkesi uyandırmak ve güne hazırlamak, vakti kalırsa kendisini hızla işe gitmek üzere sokağa atmak oluyor.

Sonra herkes gibi tüm gününü üç kuruş para kazanmak için çalışarak geçiriyor.

Bunu, kadınlar olarak hepimiz yaşıyoruz, beyaz yakalısından fabrika işçisine, belediyede çalışandan memuruna kadar. Karşılığı ise yok…

Çalıştınız, çalıştınız ama maaşınızı alamadınız… Veya zam istediniz yine yok… “İş yüküm fazla!” dediniz bir şey değişmedi. Bunların karşısında sendikalı olmak istediniz, tehdit ettiler, “Kovarız” dediler. Ne yapardınız?

Ya da sendikanızla birlikte oturdunuz, toplu iş sözleşmesi hazırladınız, patronunuz “Ben bunu imzalamam” dedi. Peki ya bu kez?

Ofiste, fabrikada, tarlada ya da sokakta olduğunuzu düşünün ve regl oldunuz. Tam tuvalete gitmek için kalktınız ki yöneticiniz geldi ve çalışmaya devam etmenizi söyledi. Ne yapardınız?

Bir de birçoğumuzun dahil olmadığı başka bir boyutu var bunun, direnenlerin yaşadığı...

Türkiye’de kadın emekçilerin bu ve bunlar gibi bin bir çeşit sorunu var. Sermayenin daha fazla kâr hırsı ve daha düşük ‘masraf’la işçi sınıfını sömürmeye çalışmasına karşı emekçiler ses çıkarıyor. Örgütleniyor, çeşitli taleplerle greve, direnişe çıkıyor. Kadın emekçiler ise hem ev içi karşılıksız emeğini vermeye devam ediyor hem de daha büyük direniyor. Ekonomik şartlarını sağlayamayan kadınlar bunların yanında çalışmayı da sürdürüyor. Aynı zamanda direnmek kadınları da değiştiriyor. Zaten çok fazla mücadele içinde olan kadınlar, direnişler sırasında öğrendiklerinden sonra hayatlarında devrim yapıyorlar.

Örneğin geçen yıl toplu iş sözleşmesinde anlaşma sağlanamayınca greve çıkan, kararlı bir direniş sonucunda haklarını kazanan Corning Kablo işçisi kadınlar. Sabah çocuklarını okula yolladıktan sonra grev alanına gelen, akşamüstü ise günlük işlere giden kadınlar… Hem bakım yükü hem iş hem de direniş. “Mecburuz, çocuklarımıza bakmak, para kazanmak ve direnmek zorundayız” diyorlardı. Direndiler ve kazandılar da.

ILO’nun 190 sayılı Taciz ve Şiddet Sözleşmesi imzalanmadığı için işyerinde tacize maruz bırakılan metal işçisi kadın da direniyordu. İstanbul Sözleşmesi’ni geri isteyenler de 6284 uygulansın isteyenler de toplu iş sözleşmeleri imzalansın isteyenler de sendikalı olmak isteyenler de…

Elleri yara içinde kalan tarım işçileri de öyle, yaz-kış soğuk depolarda çalışan gıda işçileri de. Kadın işçiler “Kadınlarla aynı yolda yürümekten gurur duyuyoruz” diyorlardı. Patronlara ise demediklerini bırakmıyorlardı: “Patrona karşı da polise karşı da babama karşı da direniyorum.”

Kendileri değişiyor, daha sonra da ailelerini, arkadaşlarını değiştiriyorlardı. Yoksulluğu kader olarak görmüyor, hakkını istediği için günlerini sokakta geçiren bir kadın işçinin söylediği gibi "kendi devrimlerini yapıyorlardı".

Gündüz işte, akşam evde çalışan; bir de üstüne hak ettiğinin karşılığını alamayan milyonlarca kadın var. Gündüz bakımevi ya da kreş veya huzurevi açmak, sosyal politikaları geliştirmek; hak edilen ücretleri vermek; ILO190’ı imzalamak; örgütlenmenin önünü açmak; toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamak mümkün. Ülkenin dört bir yanındaki kadın emekçiler, hepsini almak için direniyor, bir gün mutlaka kazanacaklarını biliyorlar.