Ateş İlyas Başsoy, ‘Bizsiz Onlar’ kitabındaki on dokuz öyküsünde bazen çok ayrı bir hikâyenin içinde afallatırken bazen de bir başka hikâyenin paçalarından tutarak onu çeke çeke bir yola sürüklediğine şahitlik etmemizi istiyor.

Karşımdaki boş sayfa, bendeki ben

Öyküm DENİZ

Elias Canetti’nin “Artık en korkunç olanı yakalayamıyor; en korkunç olan, pençesini gevşetmiş” cümlesiyle başlayan Bizsiz Onlar, henüz başlayamadan başlığının nereden ayrılması gerektiğini dahi düşündüğünüz eşsiz bir öykü derlemesi olarak karşımıza çıkıyor. Kitabı bitirdikten sonra yazar Ateş İlyas Başsoy’un bir başka kitabında yazdığı cümle aklıma geldi: “Düşünmeliydiler, çünkü başka türlü kazanamazlardı.” Bizsiz Onlar, düşünmenin ve düşündükçe kaybettiğimizi hissettiren bir kitap.

Ateş İlyas Başsoy, bütün internet aramalarında iletişim uzmanı kimliğiyle halihazırda çeşitli siyasi yorumlarda bulunuyor. Fakat kendisinin bir yazar olduğu da unutulmamalı. Daha öncesinde reklamcılık kimliğini ön planda tutarak çıkardığı kitapların ardından 2022 yılında Say Yayınları’ndan çıkan kitabı Bizsiz Onlar, çeşitli mecralarda yayınlanmış öykülerinin derlemesinden oluşuyor. Kendisini ilk defa okuduğumu itiraf ederken şu ayrıntıyı da eklemek isterim: İyi ki tanışıklığımız öyküleriyle olmuş. Bana göre bir öykü, yazarının hayal gücünün duvarlarını ve baktığı pencerenin manzarasını gözler önüne seriyor.

Bizsiz Onlar, yazarın on dokuz öyküsünde bazen çok ayrı bir hikâyenin içinde afallatırken bazen de bir başka hikâyenin paçalarından tutarak onu çeke çeke bir yola sürüklediğine şahitlik etmemizi istiyor. Yani anlayacağınız Bizsiz Onlar, ayrılsalar dahi birbirini tamamladıklarını ancak bir araya geldiğinde rahatça görebileceğiniz on dokuz bağlı öyküden çıkıp kendini doğuruyor.

Çöpçü başlıklı ilk öyküsü daha çok siyasi bir koku içerisinde var olduğunu kokladığınız anda hissedebileceğiniz bir his barındırıyor. Seçimlerin sonunda paralarını kaybeden ve lüks hayatını sata sata bitiren karakterin bir dayının gösterdiği çöplüğe ilerlemesini anlatıyor. Bu çöplük bildiğimiz çöplüklerden farklı çünkü orada çöp olarak plastikler, kağıtlar ya da sebze-meyve atıkları yok. Bu çöplük kelimelerin çöplüğü. Artık önemini yitiren kelimelerin atıldığı çöplükte karakter heybesini kurtarılmayı bekleyen değerli kelimelerle dolduruyor. Hani atalarımızın söylediği bir söz vardır: Altın çamura düşmekle değerini yitirmez. Aslında Çöpçü öyküsü bu atasözünün karakterin anlattığı bir gün ile kibarca okurunun yüreğine oturuyor. İşte bence siyasetin de bel kemiğini oluşturan o kelimelerden bazıları şunlar: Devrim, Adalet, Barış, Emek, Nezaket, Erdem, Bilgi… “Çöplüklerde bilirsiniz, bazen çok değerli şeyler araya karışır. Biz çöpçülerin görevi de o değerleri bulup ortaya çıkarmaktır” (s. 9).

Güvercin Patlaması adlı ikinci öyküsü kitap içerisinde döne döne hikâyesine devam edecek olan öykülerden biri. Arka arkaya anlatıyor olsam da yazar sanki benim en çok beğeneceğim öyküleri başlara koymuş gibi adeta. Öykü alt başlıklarda karakterlerin her birisine yer veriyor. Bir ablanın tıp okulunu bırakıp kız kardeşiyle beraber yaşadığı Bursa’daki bir semtte karşılaştığı ve yardımcı olduğu insanları, bu insanlardan kadın olanlarının gördüğü şiddetten ötürü “Terk etmelisin” tavsiyelerinin semt erkekleri tarafından onaylanmadığı ile hikâyesine başlıyor. Adını akıllı olan güverciniyle yaşadığı olaydan dolayı kazanan Damar Ali ve evlatlığı Taklacı’yı anlatarak aslında her daim gördüğümüz ve görmekten etimizle kemiğimizle bıktığımız bir kadın cinayetini konu alıyor. Bir dönem ısrarla savunduğum bir düşüncenin destekçisi olduğunu gösteriyor Ateş İlyas Başsoy. O da şudur ki: Bence bir sorunun gerçek anlamda sorun olduğunu anlatmak istiyorsak bunu etraflıca anlatmak en doğru olanı. Bunu yaşayan kadın da, yaşatan erkek de, sokaktan geçen tanık da olayı anlatmalıdır ki ne kadar mide bulandırıcı olduğu daha rahat anlaşılsın. Bu öykülerinde Ateş İlyas Başsoy da aynen bu yolda ilerliyor ve cinayeti gerçekleştiren hasta ruhlu erkeğe de söz veriyor, bir hiç uğruna ölen abla ve kız kardeşine de. Kızlarını kaybeden ailenin acısı da yüreğinizde, sonunda kendisine sığınan katile olay yerinden uzaklaştırarak ödül verdiği sanılan ama en büyük cezayı uygulayan Damar Ali’nin adalet anlayışı da.

Ateş İlyas Başsoy’un o kadar etkileyici ve gerçek ki öyküleri, anlatırken bir kitap da ben çıkaracakmış gibi hissediyorum. Başlığı da şu olurdu herhalde: Bizsiz Onlarsız Ben. Hissettiklerim ve düşündüklerim yanıma kalan eşsiz kalıntılar oldu. Bir öykünün en sevdiğim yönü de budur: düşündürmesi. İşte o zaman ona ayırdığım vakit helali hoş olsun diyorum. Helali hoş olsun Bizsiz Onlar. Ne anlatıyorsan gerçek ne yaşattıysan beraber yaşadık biliyorum. İşte bu yüzden kıymetin bilinmeli. Umarım seni anlayacak birçok okurun gözüne takılır ve günlerce aklından çıkmazsın. “Ateş… Tek başına Ateş diyebilir miyim size bilmiyorum. Hep bu anı bekledim. Bu ânı… Öyle heyecanlıyım ki! Japoncada otuzdan fazla sevgi sözcüğü varmış… Bizde ise sevgi, ancak bir isim tamlaması olunca farklılaşıyor. Bu nedenle, bu kısır dilde, bu sevgisiz dilde, size olan sevgimi nasıl kolayca anlatabilirim?” (s 71).