Google Play Store
App Store
Kaşığı kırılsın

Ben de herkes gibi, bu hayatta bazı şeyleri birilerinden öğrendim. Benim o birileri listemin ilk üç maddesinde; annem, Turgut Özakman ve Beşiktaş taraftarı oturur. Bu üçünden öğrendiklerim, bana hayatın her alanında, hemen her gün, bazen gündelik meselelerde, bazen daha derin konularda hep yol gösterir.

Bir şeyi yıkayıp süzerken, mesela pirinci, süzgeci deli deli sallarsanız suyun tamamının süzülmesini sağlayamazsınız. Ama süzgecin sapından tutup şöyle yavaş yavaş aşağı yukarı büyük birkaç hareket yaparsanız bir damla su kalmaz pirincinizde. Annemin pilavının lapa olduğu görülmemiştir.

Genç akademisyenlerin akademinin kibir tuzağına düşmeleri çok mümkündür. Gençliğin getirdiği tecrübe eksikliği, kendini öğrenciye kabul ettirme telaşına karışınca pusuda canavar gibi bekleyen kibrin kucağına düşüverirler. Ama hocalığı Turgut Özakman gibi birinden öğrenenler, ibreyi hep öğrenciden yana kırmayı öğrenirler. Bilgiyi paylaşmakla, bilgiyle birilerini ezmek arasındaki farkı öğrenirler. Ondan sadece tiyatroyu, yazmayı, çalışmayı, düşünmeyi değil, mesleklerine saygı duymayı da öğrenirler. Turgut Özakman’ın yetiştirdiği hocaların öğrenci düşmanı olduğu görülmemiştir.

Beşiktaş taraftarının sevme biçimi, kişisel spor yazarlığı tarihimin çok büyük bir bölümünü oluşturdu hep. Beşiktaşlıların, Beşiktaş’ı göğüslerine vura vura sevmeleri hep müthiş ilgimi çekti. Böyle bir sevmek nasıl bir sevmek diye anlamaya çalışarak baktım durdum hep. Adını bir türlü koyamadığım, başka sevmelere benzetemediğim bir sevme biçimi. Ay derhal açıklama yapayım, burdan da arıza çıkmasın, taraftarlar arası takım sevgisi yarıştırıyor, sonuçları değerlendiriyor ve birinciliği Beşiktaşlılara veriyor filan değilim. Elbet biz de çok seviyoruz, elbet herkes çok seviyor takımını. Ama Beşiktaşlıların Beşiktaş’ı sevme biçiminde bir başkalık var bence. Kim ne derse desin var. Beşiktaş taraftarının sevmekle bir meselesi olduğu görülmemiştir.

Dün akşam, Beşiktaş-Trabzonspor maçında Trabzonspor kalecisi Uğurcan Çakır için Beşiktaş taraftarıyla asla yan yana koyamayacağım şeyler duydum. Kimse çıkıp “Üç-beş kişi, bir-iki dakika terbiyesizlik yapmış, büyütmeyin” demesin. Hiç öyle değildi çünkü. Büyütmek gerekiyor çünkü. Büyütüp derhal çare bulmak gerekiyor çünkü. Bu leş, bu cinsiyetçi, bu rezil küfürlerin açıklanabilir tek bir noktası olamaz. Kimse bunu taraftarlıkla, Beşiktaşlılıkla, takım sevgisiyle filan açıklayamaz. Elbette buralara nereden gelindiğini, tribünde nelerin içi boşaltıldıkça yerinin bunlarla dolduğunu biliyoruz. Yıllarca yazdık, çizdik, yazar konuşuruz yine. Bu benden kısa bir sitem olsun. “Sen kimsin ki yeaa, sitem etme hakkını nereden alıyosun?” demesi garanti olan arkadaşlara, bu hakkı Beşiktaş taraftarından öğrendiklerimden aldığımı peşinen belirteyim. Aşktan alıyorum aşktan.

Hayatım boyunca yaptığım gibi, Turgut Hoca’nın asistanı olduğum yıllarda da sürekli futbol mutbol diye bikbik ettiğimden, Hoca ders aralarında ya da yemeklerde ya da birlikte çıktığımız seyahatlerde futbol anıları da anlatırdı bana. Kulüpler ve isimler önemli değil. Önemli esasında ama bu örnekten de esas anlatılmak istenenin tam tersi çıkarılacağından, “Vay bizim takıma ne demiş”, “Vay şu”, “ Vay bu” diye olay olacağından, söylemeyeceğim hangi kulüp, hangi futbolcu filan. Hikâye şu. Zamanın çok ünlü, çok önemli, çok simge bir futbolcusu, birkaç maç üst üste kendisine yapılan “… pabucu yarım çık dışarıya oynayalım!” tezahüratına çok alınır, çok üzülür. Üzüntüsünü etrafındakilerle de sıkça paylaşınca mesele kulüp yönetimine kadar ulaşır. Kulübün bir ileri geleni kalkar, tezahüratı yapan kulüpten yine ileri gelen bir arkadaşına gider.  Hal hatır ve çay faslından sonra konuya girer. Futbolcularına yapılan bu tezahürata çok alındıklarını söyler. Cevap nettir: “Aman efendim! Çok ayıp! Ama kesinlikle bizimkiler değildir. Bizimkiler olamaz. Bizimkiler pabuç demezler, iskarpin derler.”

O dünyadan çok uzakta olduğumuzu biliyorum, aptal değilim. Ama bu yeni dünyaya da alışacak, kabullenecek, değiştirmek için çabalamayı bırakacak değilim. Sevme biçimlerine hayran hayran baktığım Beşiktaş taraftarına bu leşliğin asla yakışmadığını söylemekten geri duracak da değilim. Pirinci düzgün süzülmüş pilavdan vazgeçen bir öğrenci düşmanı olmamı beklemeyin benden.