Kasımpaşa'ya simsiyah, Malmö'ye bembeyaz
Hayatımız boyunca onca değişik spor izledim.
Hepsinin çok ince ayrıntılarına vakıf olmasak da, içlerinde en enteresan sporun futbol olduğunu iddiayla söyleyebilirim.
En enteresan özelliklerini sergileyen takımın Beşiktaş olduğunu da aynı iddiayla yazmak istiyorum.
Bu sezonun maçlarına bakın mesela.
Bir Süper Kupa maçı var ki, herkese "Tamam abi! Yazın Beşiktaş'ı 'Şampiyon' diye. ALtına da diğerlerini sıralayın" dedirtti cümle aleme.
Sonra, bir Ajax maçı var ki, adeta *Liverpool'dan 8 yiyen takıma rahmet okutan" bir görünümdeydi, aynı Beşiktaş.
Bir Lyon maçı oynadı. Futbol tarihinde *Atamayana atarlar" şiarının ansiklopedik örneklerinden birine imza atarak, kalesini şut yağmuruna ve sahasını atak yağmuruna tutan bir takımı deplasmanda yenmeyi başardı.
Ve bir Kasımpaşa maçı var ki, her sektörü tel tel dökülen ve 3'ncü amatör küme takımlarının bile "Şu Beşiktaş'la haftaya da biz oynasak da, moralimiz düzelse" dedirten bir hüviyetteydi.
Sakatı, eksiği, form durumu filan bahane değil. Aşağı yukarı aynı kadrolardan söz ediyoruz. O çıkıyor bu giriyor. Ama aynı takımdan söz ediyoruz.
Futbol böyle bir oyun işte.
Niye?
Çünkü çok karmaşık bir matematiği var bu oyunun.
Bir kere, kalabalık bir sporcu topluluğuyla oynanıyor. Herkesin değilse de takıımn en azından 11'de 6'sının iyi gününde olması şart, kazanmak için.
Sadece iyi oyunculardan kurulu bir kadronuz olması yetmiyor.
Bir de elireki iyilerin hep iyi oynaması gerekiyor.
Misal, Masuaku.
Geçen yıl çoğu maçta ıslıklanan adam, bu sene en istikrarlı adamlardan biri.
Misal, Svensson.
Geçen yıl "Nereden aldınız bunu ya. Bundan çok var altyapıda" dedirten, ama bu yıl çoğu "süper yıldız"ı kıskandıran bir adam. Eksikleri yok mu ikisinin de? Tabii ki var. Ama ben ortalama performanstan söz ediyorum.
Misal, Rafa Silva.
"Bunu kimse tutamaz bu ligde" diyerek başladığı, "ancak tekmelerle durdurabiliyor" deniyerek devam ettiği ligde, kaç maçtır "Ne oldu bu çocuğa böyle" diye izlediğimiz birine dönüştü.
Misal, Semih.
"Bu çocuk bu ligin tozunu attırır. Seneye de AVrupa'da kapış kapış gider" derken, bu sezon "Yahu yoksa ilk isteyene verse miydik?" dedirtmeye başlamadı mı?
Böyle enteresan bir oyun ve takım var önümüzde.
Cidd ibir bilimsel araştırmaya konu olabilir.
Cumartesi günü Kasımpaşa maçından çıkarken "Çarşamba'ya ne yapar?" diye diye hazırlandık bu akşama.
Gördük ki, Paulista'nın yeniden stopere Udokhai'in yanına monte olmasıyla bugün göz doldurdu. Cher Ndour ve Gedson ikilisi de iyi çalıştılar ilk yarı.
Semih'in (sakatlanan Immobile'nin yerine) en ileride ortada tek başına oynatılması bir bakıma "Al sana son şans evlat" anlamına mı geliyordu? Bilemem. Ama en azından ilk yarıda biraz daha rahat oynadı. Yine çok top ezdi. Onu da ekleyelim.
Birinci devrede sürekli pres yapan ve ikinci topları almada, Kasımpaşa maçının tam tersi bir tablo çizen Beşiktaş, çok da pozisyon bulabilirdi kale önünde. Rakibinin bu baskı altında ezilmesi de, "Haydı hayırlısı. u maçtan bir şey çıkaracağız inşallah" duygusunu verdi hem takıma hem de tribüne.
Ama sonuç almakta, o bitirici vuruşu yapmakta hep eksik kaldılar. Muçi de, Semih de, Rafa da. Topa hakim olup "Birşeyler yapmak" da her zaman işe yaramıyor yani. Al sana futbolun en enteresan karakteristikleriden biri daha.
İkinci devrede, Beşiktaş baskısını sürdürdü. Aynı oyun anlayışı ve aynı "etkisiz son hamleler"le devam etti.
58'nci dakika, Beşiktaş'ın gole ilk yaklaştığı bir dakikaydı.
Paulista'nın defansta rakibin ayağından kerpeten gibi söktüğü topu ileri atması, Muçi'nin akıl dolu pası sonucu Rafa kaleciyle karşı karşıya kaldı. Vurdu döndü. J. Mario dönen topa vurdu ama kalecide kaldı.
Böyle bir gol lazımdı Beşiktaş'ı daha da ateşlemek için.
Hemen ardından, Mert'le karşı karşı kalan Malmö forvetlerinin hevesini kursağında bırakan Svensson'un hamlesi ve neredeyse anında Malmö kalesinde bir gol pozisyonu daha bulan Beşiktaş.
Böyle hızlı çıkışlar lazım. Aynı sezonun başlarında "Beşiktaş'taki en büyük değişim işte bu" dedirten şekilde. Yürüyerek oynaan bir takımdan, hızla çoğalıp hücuma kalabalık çıkan bir takım olmuştu. Onu özlüyoruz hep birlikte.
72'nci Dakikada Cher Ndour ve J. Mario'nın yerine Rashica ve Al Musrati oyuna alında Beşiktaş'ta, Rashica'yı özlemiştik.
O da, "geçen yıl 'gitsin' denilen ama bu yıl daha çok göz dolduran" adamlardan biri konumunda.
75'te Semih'in aniden önünde bulduğu topa füze gibi vuruşunun gol olmasını, bütün Beşiktaş camiası istedi ama futbolun ilahları istemedi.
Ama o özlenen gol 76'da geldi.
Svensson'un sağdan asistine Muçi, soldan öyle bir dokundu ki, top Malmö kalesinin iğne deliğinden girdi adeta. Durum 1-0
Ayağa kalkıp çılgınca sevinen tribüne yaptığı işaret ise gari;ti. Vücut dilinden anladığımız şuydu:
"Hiç alkışlamayın. Sürekli ıslıkladığınızı biliyorum. Gol sevinci bile yaşamayacağım o yüzden" Hemen ardından, santraya giderken Rashica ile Arnavutça (kulaktan kulağa) sohbeti de (adım gibi eminim) bu konudaydı.
Ne gerek var bunlara?
Yakın tarihte Oğuzhan Özyakup'un, attığı bir gol sonrası kulaklarını tıkamasını anımsadık.
Boş boş hareketler bunlar.
Taraftar bu. İyi oynadğında bağrına basar. Kötü olunca eleştirir. Gerekirse ıslıklar.
Geçen sene şu Masuaku'nun ve Gedson'un yediği tonla küfürün, tribünde bire bir tanığıyız.
Ve Semih Kılıçsoy!..
Haftalardır, aylardı beklediğimiz "ateşlemeyi" yaptı 86'ncı dakikada.
Aldığı topla Malmö defansını harmanladı adeta. Sağa çekti, sola çekti, 3 kişiyi şaşı yaptı. Sağdan, kendisine göre en sol köşeye öyle bir çaktı ki şutu.
O gol o kaleye girdiğinde adeta o çocuğun babası gibi heyecandan ağlamaklı oldum.
O derece yani.
İşte bu be çocuk!. İşte bu. Durum 2-0
Ve tabii... İşte bu be Giovanni! İşte bu!
Bırak çocuğu, serbest oynasın. İleride inisiyatif alsın.
Bak neler yapacağını hep beraber göreyim.
Tabii ki tek maçla, tek golle olmaz bu işler.
Ama bazen genç bir adamın kariyerinde önemli bir dönüm noktası bir "tarihi viraj" etkisi yapabilir.
Nitekim 90+1'de bu kez 6 kişinin arasından bir şut daha çıkardı. Ama milimetrik bir farkla dışarı gitti. O şut, işte yukarıda sözünü ettiğim özgüvenin bir sonucuydu.
90+4'te gelen Malmö golünün ofsayt olup da sayılmaması için dakikalarca dua ettik. Ama geçerliydi. Durum 2-1 oldu.
Sonuçta Beşiktaş, Kasımpaşa maçındaki "simsiyah" görüntüsünü bugün "Bembeyaz"a dönüştürüp Avrupa'da iki maç üst üste kazanarak yoluna devam etti.
Adı üstünde.
Hem Siyah, hem Beyaz...