Google Play Store
App Store

Menendez Kardeşler’de olduğu gibi, bu tür yapımlar seri katilleri ve suçluları odak noktasına alarak hikâyeyi dramatize ettiklerinde, izleyicide derin etki bırakabiliyor. Ancak bu etkinin etik boyutu, suçluların ‘popüler kültür figürü’ haline getirilmesine yol açabiliyor.

Katillerin popüler kültürdeki yeri
Fotoğraf: IMDb

Netflix’in son dönemde en çok tartışılan yapımlarından biri olan 'Dahmer - Monster: The Jeffrey Dahmer Story' başlangıçta mini dizi olarak tasarlanmıştı, ancak büyük başarısından sonra Netflix tarafından antoloji serisine dönüştürüldü. 2022'de yayınlandığında izleyicilerden yoğun ilgi gören dizi, hem eleştirmenlerden hem de izleyicilerden güçlü tepkiler aldı. Bunun üzerine, Ryan Murphy ve Ian Brennan, dizinin başarısını devam ettirmek için 'Monsters' antoloji dizisini genişletme kararı aldılar. İlk sezonda Amerika’nın en ünlü seri katillerinden Jeffrey Dahmer’in hayatını canlandıran Evan Peters’ın performansını hepimiz övmüştük. Yapım ekibi, 80'ler ve 90'ların Milwaukee'sini oldukça otantik bir şekilde yeniden yaratmış, bu da, dizinin atmosferini oluştururken en önemli unsurlardan biri olmuştu. Dahmer’in yaşadığı dünyanın kasvetli ve izole hali, izleyiciye de aynı ölçüde geçmişti. Milwaukee'nin sıradanlığı ve Dahmer’in korkunç suçları arasındaki tezat, hikâyeyi daha da rahatsız edici hale getirmişti. Ancak 10 bölüm boyunca süren yavaş tempo, anlatının bazı yerlerde dağılmasına yol açmış ve hikâyenin yoğunluğunu ve etkileyiciliğini zayıflatmıştı. Dizinin tartışma yaratan boyutu ise, etik sorunlardı. Özellikle Jeffrey Dahmer’ın kurbanlarının aileleri, diziyi rahatsız edici bulmuştu. Dahmer’ın bir tür 'popüler kültür figürü' haline getirilmesi bana kalırsa da yanlış bir sonuç doğurdu.

KAN VE DEDİKODU

Bu serinin ikinci sezonu olarak 'Monsters: The Lyle and Erik Menendez Story' odak noktası olarak seçildi. Dizi, Lyle ve Erik Menendez Kardeşler'in, 1989 yılında ebeveynleri José ve Kitty Menendez'i öldürdükleri olayı merkezine alıyor. Başrollerde Nicholas Alexander Chavez (Lyle), Cooper Koch (Erik), Javier Bardem (José), ve Chloë Sevigny (Kitty) yer alıyor. Bu sezon, özellikle Menendez Kardeşlerin iddia ettikleri istismar ve bu travmanın onları ebeveyn cinayetlerine sürüklemesi üzerinde durarak karmaşık bir aile dinamiği sunuyor. Savcılık, aile servetlerini miras almak istedikleri için Lyle ve Erik’İn ebeveynlerini öldürdüklerini savunurken, kardeşler eylemlerinin ömür boyu süren fiziksel, duygusal ve cinsel istismardan kaynaklanan korkudan kaynaklandığını iddia etmişlerdi. Ve şartlı tahliye imkânı olmaksızın ömür boyu hapis cezasına çarptırıldıkları için bugüne kadar bu konudaki kararlılıklarını korudular. 'Monsters: The Lyle and Erik Menendez Story'nin anlatım stratejisi, izleyicilerin beklentilerini karşılayan kanlı ve dedikodulu unsurları sunarken, suçun öncesi ve sonrasına dair birden fazla bakış açısını aynı anda vermeyi hedeflemiş. Bu strateji, hikâyeyi sadece kardeşlerin suçu işlediği noktaya odaklanmaktan çıkararak, onları suça iten psikolojik, ailevi ve sosyal etkenleri de derinlemesine incelemeyi tercih etmiş.

YA UYDURMAYSA?

Serinin özellikle beşinci bölümünde yer alan, Erik Menendez'in avukatı Leslie Abramson (Ari Graynor) ile yaptığı 35 dakikalık tek plan sekans konuşma sahnesini, dizinin en çarpıcı anlarından biri olarak kabul edebiliriz. Yönetmen Michael Uppendahl, bölümü büyük bir dikkatle yapılandırarak, avukat Abramson'ın sırtı kameraya dönükken Erik’i sabit bir çekimle yavaş yavaş yakın plana taşırken, Erik'in ailesi tarafından maruz kaldığı korkunç istismarı detaylandırdığı bu sahneyi rahatsız edici bir yalınlıkla seyircinin içinden geçecek seviyede. Erik’in öz babası tarafından maruz kaldığı iddia edilen istismar hikâyesini açığa çıkaran bu sahne; Erik’i canlandıran Cooper Koch’un, karakterinin travmatik çocukluğunu ve duygusal yaralarını olanca gerçekliğiyle yansıtmasına büyük alan açıyor. Oyuncu için müthiş bir deneyim olmuştur! Sahnenin tek bir plan sekans olarak çekilmesi, sanki izleyicinin karakteri acılarıyla yüzleşmeye zorlamasını sağlamış ve böylece kesintisiz ve güçlü bir sinema dili yaratmıştı. Bu sahnenin Erik'in yaşadığı travmaların derinliğini vurgulaması açısından çarpıcı olduğunu kabul ediyorum ancak ve ancak Menendez Kardeşler'in savunmasının temeli olan ensest iddialarının bazı izleyiciler tarafından sorgulanmasını da haklı buluyorum. Çünkü gerçek hayatta bu iddialar tartışmalı olarak görülmüştü ve medya tarafından zaman zaman 'uydurma' olarak nitelendirilmişti. Bu sahnenin yaratıcı anlatımı, izleyiciyi hem dramatik anlatıya çekiyor hem de olayların gerçekliği konusunda da uzun uzun düşündürüyor. Siz de bu sahneyi bu çerçevede izleyin daha keyifli olacak. Benim gibi sizlerin de şüphe ve acıma duygusu arasında bocalayacağınızı düşünüyorum.

Diziyi çok beğendiğimi söyleyemeyeceğim. Belki de mesele tüm bu materyalin dizileşmesi için gerçekten sekiz ya da dokuz saat gerektirip gerektirmediği. Ve Dahmer gibi tam anlamıyla canavar olan bir katilden sonra, serinin yaratıcılarının konu olarak bir yanıyla magazinel soruşturmaların kahramanlarına düşmesi tuhafıma gitti. Belki de onların da elinde malzeme bitti. Veya Netflix'in geniş kitlelere ulaşma hedefi açısından da stratejik bir seçim olarak Menendez Kardeşler öne çıktı. Bu antoloji serisiyle ilgili en büyük endişe, gerçek hayattaki suçluları popüler kültür figürlerine dönüştürmenin yolunu açabileceği. Bu etik sorunlar özellikle kurbanların aileleri açısından bakıldığında rahatsız edici olabilir. Hem Dahmer hem de Menendez Kardeşler örneğinde olduğu gibi, bu tür yapımlar seri katilleri ve suçluları odak noktasına alarak hikâyeyi dramatize ettiklerinde, izleyici üzerinde derin etki bırakabiliyor. Ancak bu etkinin etik boyutu, çoğu zaman kurbanların acılarının arka planda kalmasına ve suçluların 'popüler kültür figürü' haline getirilmesine yol açabiliyor. Bu yapımlar, katillerin yaşamlarına dair bir tür 'anlayış' geliştirme arayışıyla izleyiciyi onların zihnine davet ediyor, ancak bu empati çabası, suçun dehşetini ve kurbanların yaşadıklarını gölgede bırakabiliyor. Dahmer gibi tam anlamıyla bir 'canavar' figürü, izleyiciye dehşet verici olabilirken, Menendez Kardeşler gibi daha karmaşık aile dinamikleri içeren hikâyeler, izleyicinin bu karakterleri anlamaya çalışmasına neden olabiliyor. Bu da suçluların, bazı izleyiciler tarafından 'suçsuz' ya da 'mağdur' olarak algılanmasına yol açabilir. Böylesi yapımlar geniş kitlelere ulaştıkça, toplumda suçun doğası, adalet ve empati kavramları üzerinde nasıl bir iz bıraktığı ciddi bir tartışma konusu. Suçluların insanileştirilmesi veya eylemlerinin bir tür dramatik anlatıya dönüştürülmesi, suçun gerçek dehşetini ve adaletin yerini bulma gerekliliğini bulanıklaştırabilir. Aynı zamanda, bu yapımların medya tarafından sürekli işlenmesi, bu kişilerin istemeden de olsa birer 'kült ikon' haline gelmesine neden olabilir. Bu nedenle, gerçek suç hikâyelerinin anlatımı, özellikle geniş kitlelere ulaştığında, toplumsal etkiler ve medyanın sorumluluğu üzerine yapılan tartışmaları oldukça değerli buluyorum.