Kayhan Hoca…
Kayhan Hoca, Hocam, Prof. Dr. Kayhan Mutlu, ODTÜ Sosyoloji Bölümü’nün en nevi şahsına münhasır hocasıydı. Onu 12 Eylül öncesi günlerde, ben yeni öğrenci o da yeni hocayken tanıdım. Geçen gün yaşamını yitirdi, “vefat etti” dememi yeğlerdi sanırım. Dün de toprağa verdik.
Bugün “Cenaze nedeniyle kapalıyız” diye kısacık bir not olabilirdi bu köşede. Ama arkasından mutlaka bir şeyler söylemem gerekirdi.
Tanıdığım en naif insanlardan biriydi Kayhan Hoca. Sola ve solculuğa çok alışık ODTÜ’de “sağcı” olduğu da söylenirdi. Bense en solculardan biriydim. Nasıl “sağcı” ise o, “en solcu” ben, öğrenciliğimden beri en yakın olduğu kişilerden biriydim.
12 Eylül öncesi, bir ODTÜ ÖTK (Öğrenci Temsilciler Konseyi) yöneticisi olarak ÖTK’lı, devrimci öğrencilere ne kadar yardımcı olduğunun en yakın tanığıyım.
12 Eylül sonrası, Mamak’tan çıkıp da ODTÜ’ye yeniden döndüğümde, birilerinin yanımıza yaklaşıp iki satır laf etmekten, selam vermekten ürktüğü kâbus günlerinde odası bana hep açıktı. Gidip odasında soluk aldığım iki hocam vardı; İbrahim Yasa ve Kayhan Mutlu. Hoca değil, iki yakın dost oldular o zor günlerde. Artık ikisi de yok.
Kayhan Hoca’nın “sola mesafeliliği”, uzun sohbetlerimizden bilirim; bir yandan sosyalist görünüp, hızlı sol nutuklar atarken, öte yandan “sosyetik” hayatlar yaşayanlar nedeniyleydi. Söylenen sözle yaşanan hayat arasında bir uyum arardı.
İyi insandı! Bu kesin. Hep kol kanat gerdiği kimsesiz kediler, köpek yavruları tanıktır buna.
Sevinerek görüyorum ki, insanlar da tanık. ODTÜ Öğretim Üyeleri İletişim grubuna yazdığı yazılara hep itiraz eden, onunla sürekli tartışan, hiçbir görüşüne katılmayanlar bile arkasından iyi şeyler yazıyor. Şimdiden özlüyorlar.
Arkanızda bunları bırakıyorsanız, iyi insansınızdır işte.
Bölümü en başarılı öğrenci olarak bitirmeme karşın, master tezi danışmanlığımı yapacak hoca bulamamıştım. Kim bilir, belki de 12 Eylül iklimi hâlâ hakim olduğundan. Hiç tereddüt etmedi Kayhan Hoca. Kabul etti. “Din ve Devrim: İran Devriminde Ulemanın Rolü” başlıklı yüksek lisans tezimi onun danışmanlığında yazdım.
Ben tecrübeli bir hapishaneciydim, yatıp çıkmış, o da suç sosyolojisi çalışan biri. İlk cezaevi araştırmasına birlikte gittik. “Sovyet sonrası Orta Asya’da toplumsal yapı ve suç” diye makaleler yazdık birlikte, Birikim’de yayınladık. Bir üniversiteden sosyoloji bölümü kurma teklifi aldığında doğrudan bana gelmişti, birlikte yapalım diye. Ben de, üniversiteyi düşünmediğim halde, asla kıramayacağım birkaç hocamdan biri olduğu için evet demiştim.
Ne düşünüyorsa dümdüz söylerdi Kayhan Hoca. Hiç hesap kitap yapmadan; akademik ortamda, ama Anadolu’da herhangi bir kıraathanede sohbet edercesine… Yazıp söylediklerine katılmayabilirdiniz, ben de katılmazdım çoğu zaman. Ama her zaman güvenirdim Kayhan Hoca’ya. Kötücül biri olmadığını, iyi yürekli olduğunu, hayatta ve akademinin bin bir dolap döndürülen koridorlarında kimseye kötülük yapmayacak, yapamayacak biri olduğunu bilirdim.
ODTÜ Sosyoloji Bölümü ne zaman fırtınalı sularda seyretse, 12 Eylül sonrasında, YÖK kurulduğu dönemde, bölümün kapatılmasının konuşulduğu zamanlarda, idareciliğin dikenli fıçıya girmek olduğu günlerde, kimse öne çıkmazken, o sorumluluk alıp kalkan olmuştu bölüme.
Demokrattı; hayatında ve idareciliğinde. Her babayiğidin harcı değildi, bölümde öğrencileri tacize gelen JİTEM mensubuna karşı çıkabilmek. O bunu yapmış ve kovmuştu JİTEM’ciyi. Ne sağcılık ama!
İyilik, dürüstlük, adalet… Basit ama sağlam ilkeleri vardı Kayhan Hoca’nın. Herkesin en çok lafını ettiği, ancak gündelik hayatta karşılığını gitgide daha az bulduğumuz değerler. Kayhan Hoca o değerlerin peşindeydi. Geleneksel değerleri önemseyen, onlara uygun yaşamaya çalışan biriydi.
Artık yok; hoş bir seda bıraktı arkasında. Cennete cehenneme inanırdı ve galiba şöyle dememi isterdi son yolculuğuna uğurlanırken: Mekânın cennet olsun Hocam!