Hep ifade ettiğimiz gibi; bu seçimde ikilem basit, gerilim ise yüksek… Toplum ya 200 yıllık aydınlanma ve modernleşme rotasını yeniden kuracak ya da Emevi yobazlığına teslim olarak kıytırık ve faşizan bir rejimin hüküm sürdüğü bir Ortadoğu ülkesi haline gelecek.

Türkiye geçen yüz yılda yarım bıraktığı bir hesaplaşmayı tamamlamak zorunda. Gericilik ve Ortaçağ kurumlarıyla hesaplaşmasını bitirememiş, dinin eleştirisini tamamlayamamış hiçbir toplumun gerçek anlamda modernleşmesi ve aydınlanması, bu anlamda demokratikleşmesi ve kapitalizmin asgari kültürel zeminini oluşturması mümkün değildir. Görece sanayileşmiş bir ülkenin 21. yüzyılda yoluna böyle bir yükle devam etmesi ise imkansızdır. Eğer Türkiye bu hesaplaşmayı tamamlayamaz ve bu yükten kurtulamazsa, hibrit bir rejime ve topluma dönüşerek –ki bu dönüşüm aslında bir ölçüde gerçekleşmiştir- en iyi olasılıkla Pakistanlaşan, pırıltısını yitirmiş, toplumsal dokusu parçalanmış, ulusal birliği son derece kırılgan bir ülke haline gelecektir.

Bu nedenle, 14 Mayıs 2023 tarihinde yapılacak cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimi, her hangi bir siyasal yarış olmanın çok ötesinde bir anlam taşıyor. Bir tarafta cumhuriyet tarihinin en gerici ve faşist bloku, diğer tarafta ise merkez sağı ve sosyalist solu da içine alan geniş bir cumhuriyetçi ve demokratik ittifak vardır. İslamcı ve faşizan iktidar, Cumhuriyetin tasfiyesini tamamlamayı, düşük yoğunluklu da olsa bir bir dinci-faşist rejim kurmayı amaçlıyor.

Dolayısıyla bu hesaplaşma eşiği, görünenin ötesinde çok daha derin bir anlam kazandığı gibi, bir çatışma potansiyelini de içinde taşıyor. Bu bakımdan önümüzde kısa ve fakat siyasal bakımından sert, çatışmalı ve ülkenin canını yakabilecek bir süreç bulunuyor.

Öncelikle belirtelim ki, eğer gereği yapılırsa, doğru bir siyasal mücadele hattı kurulabilirse siyasal islamcı hareketin ve faşizan Cumhur ittifakı’nın bir başarı şansı bulunmuyor. Toplumun Bedevi-Selefi yobazlığına teslim olması imkansız görünüyor. Ancak, her zaman altını çizdiğim gibi, bu cümlenin şartlı olduğunu unutmamak gerekiyor; gereği yapılırsa!

KAYBEDENLERİN ANATOMİSİ

Eğer demokratik muhalefet güçleri ve sol büyük bir hata yapmazsa, yukarıda da belirtiğim gibi, gerici-faşist blokun kazanması çok zordur. Neden gerici-faşist blokun kazanamayacağını gerekçeleriyle ve derli toplu şekilde bir kez daha açmakta yarar görüyorum;

1- AKP’yi iktidara getiren iç ve dış dinamiklerde son yıllarda çok hızlı bir değişim yaşandı. Özellikle 15-20 Temmuz darbe sürecinden sonra devlete bütünüyle egemen olduğunu düşünen veya gören, AKP, dar islamcı programını uygulamaya yöneldikçe egemen sınıf ve güçler arasındaki ortak zeminlerin de imha olmasına yol açtı. Eski iktidar bloku büyük ölçüde dağıldı. Öyle ki, 15 Temmuz darbesi bu süreci hiç beklenmedik ölçüde derinleştirerek bozulma sürecini çözülmeye dönüştürdü. AKP liderliği, farklı uzlaşmalara dayalı yeni bir iktidar bileşimi kuramadı.

2- Uzunca bir süre emperyalizm, küresel sermaye ve Türkiye büyük burjuvazisi için en kullanışlı araç olarak işlev gören AKP’nin dönemi kapandı. Dünyada siyasal islamın iflas ettiği ve tasfiye edilmesine karar verildiği bir dönemde, artık AKP iktidarının sürdürülmesinin şartları ve gereği kalmadı. Sermaye içi daha dar (dinci) bir çevreye ve bu çevreyle uzlaşan kesimlere dayalı İslamcı-faşizan bir diktatörlük kurma girişiminin başarı şansı, hiç bulunmuyor denemezse de, çok zor olduğu görülüyor.

3- Dolayısıyla, başlangıçta AKP iktidarına belli çekincelerle de olsa "evet" diyen ve bu süre boyunca, özelleştirme, esnek çalışma düzeni, sendikasızlaştırma ve taşeronlaştırma gibi bütün kirli işlerini gördüren İstanbul burjuvazisinin ve/veya batıcı büyük sermaye çevrelerinin, artık bütünlüklü olarak Erdoğan’ın arkasında durmadığını söylemek mümkün.

4- Başka bir anlatımla, Erdoğan-AKP iktidarı, artık sermaye sınıfının ve geleneksel iktidar blokunun bütün bileşenlerinin ortak çıkarlarını temsil eden bir siyasal hareket olmaktan çıktı. AKP, egemen güçler içindeki bir klik örgütlenmesine, bir hizbe, sermaye içi dar bir fraksiyona dönüştü. Bu sermaye fraksiyonunun bir kanadını, çevreden merkeze gelen ve artık orta ölçekli olma sınırları aşan İslamcı-muhafazakar kesimler, diğer kanadını da yeni yetme yağmacı ve fırsatçı lümpen burjuvazi oluşturuyor.

5- ABD ve Batı’nın desteği başta olmak üzere, AKP’yi iktidara getiren dış dinamiklerde de büyük değişim yaşandı. Bu durum ya da değişim, siyasal islamcı iktidarın asıl güç kaynağını yitirmesine yol açtı. Günü geldiğinde, Batı ile mesafeyi açmayı ve islamizasyon projesini yaşama geçirmeyi planlayan AKP liderliği, ciddi bir hesap hatası yaptı. Bölge jeopolitiğinde meydana gelen köklü değişim de bu tecrit sürecini derinleştirdi. AKP, Suriye başta olmak üzere, izlediği Ortadoğu siyasetinde de ağır bir yenilgiye uğradı. Yeni Osmanlıcı siyasal-kültürel iddia dramatik şekilde çöktü.

6- Tablo genel çizgileriyle böyle olmakla birlikte, Erdoğan-AKP iktidarı, rejim değişikliğini tamamlamak, ülkeyi öngördükleri bütün siyasal ve toplumsal hedeflere taşımak ısrarını sürdürüyor. Aktüel olarak bu dayatma, 14 Mayıs’ta toplumun önüne yeniden konulmuş durumda.

KÖPRÜDEN ÖNCE SON ÇIKIŞ

AKP’nin elinde kalan en önemli iki iktidar aracından birinin, giderek daralsa da kitle tabanı, diğerinin ise polis-adliye aygıtı olduğunu, geçen haftaki yazımda da belirttim. AKP iktidarı ve ortakları, salt bu güçlere yaslanarak büyük sermaye çevrelerini ve Batıyı kendilerine mecbur bırakma, böylece işbirliğine zorlama siyaseti izliyor. Ancak unutmamak gerekiyor ki, Nazilerin de izlediği bu iktidar stratejisi, büyük sermaye çevreleri bakımından diğer bütün seçeneklerin tükendiği ve kapitalizmin büyük bir tahdit altında bulunduğu durumlarda geçerlidir. Böyle bir durum ve tehdit bulunmuyor.

AKP açısından sorun da buradadır. Çünkü emperyalizm ve büyük sermaye çevreleri için bütün seçenekler tükenmediği gibi, ABD emperyalizminin Soğuk Savaş sonrasındaki en büyük stratejik planlaması olan ılımlı İslam siyaseti ve Büyük Ortadoğu Projesi de çökmüş durumdadır.

Sonuç olarak belirtilmelidir ki; ısrarla uyarmaya çalıştığım gibi, Erdoğan ve ortakları iktidarı kaybetmekten fena halde korkuyor ve bu nedenle kolay kolay pes etmeyecektir. Bu durum hiçbir zaman unutulmamalıdır. İktidar çevreleri, geleceklerini güvenceye almak için ellerinden gelen her şeyi yapacaktır. Bunu yolu da 14 Mayıs seçimlerini almaktır.

Erdoğan-AKP iktidarının tarihsel ömrünü uzatacak tek şey; muhalefetin, özellikle CHP’nin hataları, toplumcu güçlerin tarihsel süreci doğru okuyamamaktan kaynaklanacak yanlış siyasetleri ve beceriksizlikleri olacaktır. Deyim uygunsa, bu seçimler köprüden önce son çıkış olanağıdır.