Kedi videosu
Bir arkadaşım tarifsiz bir acı yaşadı. Belki de en iyisi veda etmek diye düşünürken deniz kıyısında bir kasabaya yerleşti. Orada her akşam güneşe baktı. Güneş de ona baktı. Bir yaz ve bir sonbahar boyunca her akşam bu bakışma devam etti. Bağdaş kurduğu kumsalda kocaman bir gezegenin, eşsiz mavi bir topun üzerinde olduğunu fark etti. Bu gezegen güneşin çevresinde dönüyordu ve ilkokulda öğrenilen bu bilgiyi o yaşta ve ilk kez gerçeğin ta kendisi olarak hissetti. Dönen bir topun üzerinde bir kadın, güneşi sabah doğuruyor, akşam batırıyor. Çok uzun zaman sonra ilk kez gülümsedi. Acısını içine gömen bu kocaman toprağı, dünyayı, yolcusu olduğumuz dev uzay gemisini ve onun güneşle hiç sıkılmadan sürekli yaptığı dansı seviyordu. Sevilecek bir şey vardı. Bu sevgi güneşin ve dünyanın umurunda değildi belki ama onun umurundaydı. Karşılık beklemeyen sevgi, gerçek sevgi, radikal sevgi...
Tanımadığım bir toplulukla konuşurken (ki bu yazılar da bir tür konuşma) düşünürüm: Acaba bu grupta kaç yavşak var? Kaç kişi üç kuruşluk çıkarı veya egosu ve planı uğruna beni sabote etmeye çalışacak? Acaba hangi alçak bu konuşmanın bir kısmını bağlamından kopartıp cımbızlayacak? Bir de eksik dinleme, yarım okuma belası var. Sunuma başlarım biri telefonunu açar, biri gözünü bilgisayarına diker. Bir şey okurken beni nasıl dinleyebilirler, beni dinliyorlarsa baktıklarını nasıl okuyabilirler, dinlemeyecekleri bir konuşmaya neden gelmiş olabilirler?
Berberin işi saç kesmekse, siyasetçi veya belediye başkanının işi de seçmen goygoylamak, orada olmayı tercih etmeyeceği ortamlarda günleri tüketmek. Bu öyle ömür törpüsü bir iş ki, en entelektüel insan bile kısa sürede günübirlik yaşayan cahil birine dönüşebilir. Ezberden cümleler, yalandan iltifatlar dünyasında kişi kitap okumaya, film izlemeye, bunları da geçtim ailesiyle dostlarıyla sohbetler etmeye vakit bulamaz hale gelir.
∗∗∗
Gezegenimiz saatte 100 bin km hızla güneşin çevresinde döner, yaz gelir kış olur, çocuklar doğar büyür ölür ve aynada her gün yeni bir kırışıklık keşfedilir ama meşgul insanların bu mucizeye ayıracak bir saniyeleri yoktur. Kendini bu gezegenin bir parçası hissetmedikçe sevgiyi keşfedemezsin, seni sevmeyen bir varlığa sevgi duymadan gerçekten sevmiş sayılmazsın, gerçekten sevmiyorsan karşındakinden sevgiyi nasıl bekleyebilirsin? Ne yüzle onay, oy, kardeşlik, yoldaşlık umarsın?
Ben bunları anlatırken birileri telefonlarını çıkartır, bu laga lugaya ayıracak vakitleri yoktur, son derece ciddi bir ifadeyle telefonlarına bakar ve işaret parmaklarını benim anlayacağım kadar sertçe cama sürterlerken, gözlüklerinden Instagram fotoları yansır.
Bazı siyasetçiler güneşin dünya çevresinde döndüğünü düşünen eski insanlara benzerler. Kendilerini merkeze koyup, fikirleri ikinci plana atarlar. Oysa fikir zahirden önemlidir, batıp çıkan sadece beşerdir. Fikirleri düşünmekten kaçınıp sloganlara dönüşen iletişim dili en yükseldiği yerde patlayacak uçan bir balon. Genç insanlar yollarda yürürken fikirlerin ışığından ilham ve yardım alır. Bir siyasi parti bir tarikata dönüşmek istemiyorsa, arayışa, sormaya sorgulamaya açık olmalı. Partinin güneşi fikri. İnsanlar fikirlerin çevresinde döner, fikirler insanların çevresinde değil.
Ayrıca bir de akıp giden zaman konusu var: Dünya güneşin çevresinde dönerken, güneş ve güneşin peşi sıra yörüngesine takılmış tüm gezegenlerin doğrusal olarak da hareket etmesi gibi. Dönüp aynı yere gelemezsin, çünkü artık ne sen aynı sensin, ne dünya aynı dünya. Bu nedenle akıp giden zamanı ve hızla değişen dünyayı sürekli analiz etmek gerek.
Doksanların başında Türkiye muazzam bir SHP deneyimi yaşadı. Ecevit, demokratik sol diye bir kavramı sahiplenmişti. Baykal’la beraber solculuk, sosyal demokratlık öyle bir unutuldu ki, hala hatırlayan yok. Yeni CHP’nin genç kadrolarının fikri ne? 20 yıldır devam eden bir fikirsizliği aynen devam ettirmek mi? Örneğin; bu müteahhit düzeni ne olacak? Yüzde 1’lik komprador burjuvazi ülkenin zenginliğini emmeyi sürdürecek mi? Kürtler hakkında sözümüz ne, bir söz var mı, varsa nerede?
∗∗∗
Siyasetçilerin çoğunun elinde telefon, Instagram’dan kedi videosu bakıyorlar, bu arada beğenildikçe seviniyor, beğeni azalınca sosyal medyacılarını azarlıyorlar. Dönüp giden dünyayı, akıp geçen hayatı düşünmeye vakti olan var mı? Bu nefret düzenini köküne inilmiş sevgi düzeltecek ama bu öyle farklı bir sevgi ki, onu zaten mitingine gelmiş kalabalığa kalp işareti yapmaya indirgemek, Woody Allen’ın hızlı okuma kursundan sonraki Savaş ve Barış özeti gibi: Olay Rusya’da geçiyor.
Zamanımız çok kıymetli, hızlıca okuyalım, yavşakça cımbızlayalım. Başkanım Ateş İlyas Başsoy şöyle bir cümle kurmuş, hı? Ne demek istiyor, ha? Şu kediye bak kediye, ha ha ha...