Google Play Store
App Store

İrlanda’da 29 Kasım’da yapılacak seçimler, yalnızca yeni bir hükümet belirlemekle kalmayacak; İrlanda’nın siyasi geleceği için de önemli bir dönüm noktası olacak. Sinn Féin’in hem Kuzey İrlanda’da hem de İrlanda Cumhuriyeti’nde güçlü bir aktör haline gelmesi birleşme tartışmalarını bir hayalden çok somut bir hedef haline getirdi.

Kehanetten hakikate: Birleşik İrlanda Cumhuriyeti

Semiha Durak-Londra 

Star Trek (Uzay Yolu) dizisinin 1990’da yayınlanan ‘The High Ground’ isimli  bölümü, yayınlandığı dönemde büyük tartışmalara yol açmıştı.

İrlanda’nın 2024 yılında birleşeceğini “öngören” bu bölüm, İngiltere ve İrlanda’da yıllarca yasaklı kaldı; çünkü bu evrende, İrlanda’nın birleşmesi, ‘silahlı mücadele ve terörist yöntemlerin’  sonucunda gerçekleşmiş gibi tasvir edilmişti.

2024 yılının sonlarına geldiğimiz bu günlerde, Star Trek’in bu kehanetini neredeyse haklı çıkaracak gelişmeler yaşanıyor. Geçtiğimiz hafta, İrlanda’nın birleşmesi üzerine, Westminster’da düzenlenen bir parlamento toplantısına katıldım. Milletvekilleri, akademisyenler, hukukçular ve aktivistlerin  konuşmacı olarak katıldığı panelde, dinleyicilerin çoğu İrlandalı, Galli veya İngilizdi; üç kişi hariç.

Sol yanımda üstü başı kirli ve dağınık, evsiz gibi görünen biri oturuyordu. Panel boyunca arada bir ayağa kalkıp kendi kendine bir şeyler söylüyordu. Salondaki kimsenin varlığını yadırgamadığı ya da dışarı atmaya kalkmadığı adamın okur-yazar ve  konuyla ilgili olduğu belliydi. Sağ yanımda ise neşeli ve konuşkan siyah bir adam vardı. Sonradan Karayip İşçi dayanışması derneği başkanı olduğunu öğrendiğim  bu adam da tıpkı benim gibi ilk kez bir parlamento toplantısına katılıyordu. İngiliz sömürgeciliği karşısında, İrlanda ile ortak bir tarihi paylaştıklarını söylüyordu.

Üçüncü de ben: Arapça kökenli ismi ve sarı saçlarıyla kafa karıştıran Türkiyeli bir göçmen. İrlanda’nın birleşmesi gibi karmaşık bir mesele üzerine kafa yormaya gelmiş bu üç farklı insanın yan yana oturması, Star Trek evrenini biraz andırıyor gibiydi. Herkes kendi geçmişinden ve kimliğinden bir şeyler taşıyor, ama aynı masaya oturmuş, geleceğin şekillenmesini izliyordu.

İrlanda, bugünlerde tarihi bir döneme yaklaşıyor; 29 Kasım’da yapılacak genel seçimler, yalnızca yeni bir hükümet belirlemekle kalmayacak; İrlanda’nın siyasi geleceği için de önemli bir dönüm noktası olacak.

Katıldığım toplantı,  seçime odaklanmasa da İrlanda’nın birleşmesine yönelik siyasi, ekonomik ve toplumsal dinamiklerin detaylı bir şekilde incelendiği bir platform sundu. Brexit, bu dinamikleri buluşturan ve birleşme tartışmalarını tetikleyen ana unsurlardan biri olarak öne çıkıyordu.

Sinn Féin milletvekili Dáire Hughes, Brexit’in Kuzey İrlanda için derin ekonomik ve sosyal yaralar açtığını ve Kuzey İrlanda’daki birçok kişinin, Avrupa Birliği’ne yeniden katılımın tek yolunun birleşme olduğunu fark ettiğini anlattı.  Avrupa Konseyi’nin 2017 tarihli açıklaması da bunu destekler nitelikteydi; bu açıklama, İrlanda’nın birleşmesi durumunda Kuzey’in otomatik olarak AB’ye dahil olacağını belirtiyordu. Hughes, Brexit’in yarattığı ekonomik kayıpların, genç nesillerin fırsatlarını kısıtladığını anlattı. Ayrıca, uluslararası insan hakları koruma mekanizmalarının zayıfladığına dair endişelerini dile getirdi.

Queen’s University Belfast’ta hukuk profosörü olan  Colin Harvey, birleşme tartışmalarını hukuki ve anayasal bir bağlamda değerlendirdi. 1998’de imzalanan Good Friday Anlaşması’nın rolünü vurgulayarak anlaşmanın, İrlanda halkına kendi kaderini tayin etme hakkı tanıdığını ve birleşme için  referandum düzenlenmesini mümkün kıldığını anlattı.

Harvey, bu hakkın hem İrlanda Cumhuriyeti hem de İngiltere tarafından uluslararası bir taahhüt olarak kabul edildiğini belirtti. Ancak, Westminster’in bu tartışmalardan tamamen uzak duruşunu eleştirdi ve bu durumu “görev ihmali” olarak nitelendirdi. Harvey, birleşmenin sadece bir siyasi mesele olmadığını, aynı zamanda İrlanda’nın ekonomik ve sosyal potansiyelini açığa çıkaracak bir fırsat sunduğunu vurguladı. Bu süreçte, halkın endişelerini dinlemek ve kapsayıcı bir diyalogla ilerlemek gerektiğini belirtti.

Panelde, kadın hareketlerinin birleşme tartışmalarında oynadığı önemli rol de ele alındı. İrlanda’daki kadın hareketleri, anayasal değişiklikler ve birleşme konusunda etkili bir liderlik sergiliyor. Ayrıca, İreland’s Future gibi sivil toplum inisiyatifleri, adanın her iki tarafında da büyük çaplı etkinlikler düzenleyerek halkın bu tartışmalara katılımını sağlıyor. Harvey, bu tür girişimlerin birleşme sürecine demokratik bir meşruiyet kazandırdığını ifade etti.

Panelde tartışılan bir diğer önemli konu ise İngiltere’nin 2023 yılında kabul ettiği Northern İreland Troubles Legacy and Reconciliation Act oldu. Bu yasa, geçmişteki çatışmalarla ilgili soruşturmaları durdurmakla eleştiriliyor. Yasanın, mağdur ailelerinin adalet arayışını baltaladığı ve devlet  içinde yer alan aktörleri  hesap vermekten koruduğu iddia ediliyor. 
Bu durum, birleşme sürecinde adalet ve insan hakları konularının daha fazla önem kazanacağını gösteriyor.

İrlanda’nın birleşme yolunda attığı bu adımları anlamak için, ülkenin mücadele ve acıyla örülmüş tarihine dönüp bakmak önemli. İngiltere’nin yüzyıllar süren sömürgeci yönetimi, Büyük Kıtlık dönemi başta olmak üzere, İrlanda ekonomisinde  ve toplumsal yapısında yaralar açmış, yillar suren bağımsızlık mücadelesi de böyle başlamıştı. Bu mücadelenin en kritik anlarından biri, 1916’da gerçekleşen Paskalya Ayaklanması oldu. Bu ayaklanmanın ardından başlayan İrlanda Bağımsızlık Savaşı (1919-1921) İngiliz-İrlanda Anlaşması ile sonuçlandı ve İrlanda ikiye bölündü. Güneyde,  Özgür İrlanda Devleti adında özerk bir yönetim kuruldu;  Kuzey İrlanda ise Birleşik Krallığın bir parçası olarak kaldı,

1960’ların sonlarına gelindiğinde, özellikle Kuzey İrlanda’daki Katolik toplulukların eşit haklar talepleri ile Protestan birlikçilerin statükoyu koruma çabaları arasında tansiyon yükseldi. Bu gerilim, 30 yıl süren ve Troubles olarak bilinen çatışma dönemine dönüştü. IRA’nın İngiliz devletine karşı yürüttüğü silahlı mücadele ve yıllar süren iç savaş ortamında binlerce insan hayatını kaybetti.

1998’de imzalanan Good Friday Anlaşması, ile çatışmalar son buldu ve barış sürecinin temeli atıldı. Anlaşma, gelecekte birleşme konusunda referandum yapılmasının da hukuki çerçevesini oluşturdu. IRA’nın tarihi rolü, bugün yerini Sinn Féin’in politik liderliğine ve barışçıl çözüm arayışına bıraktı.

Bugün, birleşme tartışmaları işte bu tarihsel bağlamda sürüyor. Kuzey İrlanda’da yapılan son nüfus sayımına göre, Katolikler’in sayısı Protestanlar’ı geçti ve bu demografik değişim birleşme fikrine olan ilgiyi artırdı. Son yıllarda Katolik ve Protestan kiliseleri arasında başlayan diyalog ve birlik anlayışı, toplumlar arası barış ve uyumu güçlendiriyor. Sinn Féin’in hem Kuzey İrlanda’da hem de İrlanda Cumhuriyeti’nde güçlü bir siyasi aktör haline gelmesi de birleşme tartışmalarını bir hayalden çok somut bir hedef haline getirdi.

Siyasi, toplumsal ve hukuki boyutlarıyla birleşme süreci, yalnızca İrlanda için değil, İngiltere ve Avrupa için de büyük bir dönüşüm anlamına geliyor. Brexit sonrası ortaya çıkan ekonomik ve sosyal belirsizlikler, birleşmeyi bir seçenek olmaktan çıkarıp bir gereklilik haline getiriyor. Ancak bu süreçte hazırlık ve planlama eksikliği, geçmişte Brexit sürecinde olduğu gibi, büyük zorluklara yol açabilir.

Medyada birleşme ile ilgili referandumun 2030 yılına kadar gerçekleşebileceğine dair yorumlar dolaşıyor olsa da, kesinleşmiş bir  tarih henüz yok.  Yine de, Star Trek’in öngördüğü gibi bir birleşme belki de hiç bu kadar yakın olmamıştı. 2024 yılı, İrlanda’nın hem geçmişiyle yüzleştiği hem de geleceğini inşa etmeye başladığı bir dönüm noktası olacak gibi görünüyor.