Google Play Store
App Store

Türkiye’de kırsal-tarımsal alanlar ve tarımsal üretim, ekonomik ve sosyal olarak giderek daha kırılgan hale gelirken, bunlara kemer sıkma politikalarının da eklenmesiyle gıda hakkı artan şekilde tehlikeye giriyor. Bir yanda üreticiler hiçbir koşulda artan maliyetler karşısında emeğinin karşılığını alamıyor; tarımsal girdi enflasyonundaki ciddi yükseliş üretimi sürdürülemez bir noktaya getiriyor. Gübre, enerji ve yem fiyatlarındaki artışlar durmak bilmiyor. Diğer yandan tüketiciler yeterli temel besinlere dahi erişemiyor. Devletin üreticiye yönelik destek politikalarının yetersizliği yanında temel kamusal hizmetlerdeki kesintiler durumu herkes için daha da vahim bir hale getiriyor.

Üreticilere yönelik desteklerin yetersizliği gıda krizi yaratacak seviyelere gerilerken halka tasarruf dayatan AKP iktidarı ise ithalat desteklerinden vazgeçmiyor. Ayçiçeğinde hasat sürerken gümrük vergisini düşürme kararı alınması örneğin… Karara göre, 1 Ocak 2025 ile 30 Nisan 2025 tarihleri arasında gümrük vergisi yüzde 27’den yüzde 8’e düşürülerek 1 milyon tonluk yağlık ayçiçeği veya gümrük vergisi yüzde 36’dan yüzde 20’ye indirilerek 400 bin ton ayçiçeği yağı ithal edilecek.

Halbuki yıllardır biliyoruz ve görüyoruz ki hasat döneminde yapılan ithalat, üreticilerin pazar payını daraltırken, iç piyasa fiyatlarını düşürüyor ve yerli üreticileri zor duruma sokuyor. Küçük çiftçilerin ve köylüler bu politikalar yüzünden daha fazla borçlanırken büyük tarım şirketlerinin pazar üzerindeki etkisi artıyor.

∗∗∗

Öte yandan artık daha berrak biçimde görünüyor ki bu sorun sadece üreticileri ilgilendirmiyor. Gıda üretimindeki kriz, tüm toplumu derinden etkiliyor. Özellikle çocuklar gibi kırılgan grupların bu sürecin en ağır bedelini ödemekte olduğu gerçeği ise işin barbarlık boyutunu yansıtıyor. OECD verilerine göre, çocuk yoksulluğunda yüksek sıralarda yer alan Türkiye’de çocukların önemli bir kısmı ekonomik eşitsizlikler nedeniyle sağlıklı ve dengeli beslenmeye erişemiyor. Dahası, geçtiğimiz günlerde Türkiye Okul Yemeği Koalisyonu’nun da dikkat çektiği üzere beslenme sorunları, sadece açlık değil, aynı zamanda eğitimde de fırsat eşitsizliği de yaratıyor. Eğitim Sen Genel Başkanı Kemal Irmak’ın belirttiği gibi, milyonlarca çocuk sağlıklı ve dengeli beslenemiyor, temiz suya erişemiyor. Bu, hem fiziksel hem de zihinsel gelişimlerini olumsuz etkileyerek eğitim başarılarını düşürüyor.

Bu süreç, bir yanıyla üretimdeki krizin toplumun en savunmasız kesimlerini de etkileyerek gıda güvencesini bir bütün olarak tehdit ettiğini gösteriyor. Diğer yandan ise gıda hakkının sadece üretimle değil, çocukların eğitimdeki başarıları ve sağlıklı bir nesil yetiştirme ile doğrudan bağlantılı olduğunu vurguluyor; sosyal yardım kesintilerinin uzun vadeli etkilerinin ne kadar yıkıcı olabileceğini de gözler önüne seriyor.

∗∗∗

Sonuç olarak, Türkiye’de gıda krizinin derinleşmesi, yalnızca tarımsal üretimin sürdürülemezliğiyle sınırlı kalmayıp, toplumun her kesimini, özellikle de çocuklar gibi kırılgan grupları olumsuz etkileyen geniş çaplı bir sorun haline geldi. Üreticilere yönelik yetersiz destekler, ithalat politikaları ve kemer sıkma tedbirleri, gıda güvencesini tehlikeye atarken, yeterli gıdaya erişemeyen nesillerin eğitimdeki başarıları da ciddi biçimde baltalanıyor. Bu nedenle, gıda hakkının korunması ve güçlendirilmesi yalnızca ekonomik politikaların değil, aynı toplumsal eşitliğin temel bir unsuru olarak ele alınmalı..

Bu bağlamda gıda hakkının korunması için kemer sıkma politikalarına karşı mücadelenin güçlendirilmesi hayati bir önem taşıyor. Dünya genelinde açlığa ve kemer sıkma politikalarına karşı verilen mücadelelerden çıkarılacak dersler, Türkiye’nin kırsal ve tarımsal krizlerine yönelik çözüm yollarına ışık tutabilir. Örneğin, Yunanistan’da kemer sıkma politikalarına karşı gelişen kitlesel direniş hareketleri, bu tür politikaların yoksulluğu ve gıda güvencesizliğini derinleştirdiğini gözler önüne sermişti. Benzer şekilde, Latin Amerika’da Venezuela’dan Arjantin’e kadar birçok ülkede halk, neoliberal kemer sıkma politikalarına karşı örgütlenerek eşitsizliğe karşı toplumsal dayanışmayı inşa etmeye yönelik kimi adımlar attı. Kemer sıkma politikalarına karşı geliştirilecek her türden mücadele aynı zamanda çocuklar gibi toplumun en savunmasız kesimlerini korumak adına hayati bir adım olacaktır.