Kendi evimde deplasmandayım, bu çok acı bir şey bilmem nasıl anlatayım!
Kendi ülkesinde umutsuzluğa sürüklenen gençler, gittikleri yerde de köksüzleşmenin, aidiyetsizliğin ve yabancılaşmanın ağırlığını hissediyor. Artık küresel bir dünyada yaşıyoruz; ancak sınırlar, pek çok genç için özgürlüğü değil, çaresizliği belirliyor. Gidebilmek de gidememek de aynı çıkmazı işaret ediyor: Bir yere ait olamamak ve geleceğini ellerinde hissedememek.

Pınar Yüksek - Siyaset Bilimci
“Kendi evimde deplasmandayım, bu çok acı bir şey bilmem nasıl anlatayım.” Bu sözler popüler bir gençlik şarkısından alıntı. Ancak bu cümle, aynı zamanda 2022 yılında üniversite öğrencilerinin siyasal alanla kurdukları ilişkinin karakteri üzerine yapılan bir araştırmada, ODTÜ Mühendislik Fakültesi 3. sınıf öğrencisinin verdiği bir yanıt olarak da kayıtlara geçti.
Ona, neden üniversite dışında yaşadığı sorunlar için yapılan protestolara katılmadığı sorulduğunda verdiği cevap buydu. Bu yanıt, gençlerin siyasal alanla kurdukları ilişkiye dair önemli bir gösterge niteliğinde.
Aidiyet hissi kişilerin kendilerini bir topluluğun parçası olarak görmesi, o toplulukla duygusal ve pratik bağlar kurmasıyla başlıyor. Kişinin ülkesine, topluluğuna, arkadaşlarına hissettiği aidiyet hissi ise siyasallaşmanın olmazsa olmazlarından. Ancak günümüz gençliği için bu aidiyet hissinin sürekli olarak zayıflatıldığını görüyoruz.
Kapitalizmin yarattığı güvencesiz, esnek, parçalı ve geçici emek rejimi, toplum yapısını da akışkan, hızlı ve sürekli değişen bir hale getiriyor. Üstelik, sistemin sürekliliğini sağlamak için giderek artan otoriterlik de eklendiğinde, tüm bunlar gençlerin siyasal alanla kurduğu ilişkiyi ve bu ilişkinin karakterini derinden etkiliyor. Bu dinamikler içinde aidiyet hissinin dönüşmesi kaçınılmaz oluyor. Çünkü ait hissetmek, bunun getirdiği sorumluluğu almayı, buna dair emek ve zaman harcamayı, kendini adamayı ve o problemin çözümünde kendini özne hissettirmeyi gerektiriyor. Tam da bu noktada, Türkiye’de son yirmi yılda yaşanan ekonomik ve siyasi gelişmeler, gençlerin aidiyet hissini zayıflatırken onları bir belirsizliğe sürüklüyor.
AİDİYETSİZLİĞİN AĞIRLIĞI
Yurt bulamayan, fahiş kiralar nedeniyle üniversiteye gidemeyen, mezun olduğunda işsiz kalan gençler, gelecek kaygısını ve hayatın belirsizliğini anksiyete ve depresyon ilaçlarıyla bastırmaya çalışıyor. Bir çıkış yolu olarak yurtdışını düşünenler için ise durum pek farklı değil; kimileri için bu seçenek dahi erişilemezken, gitmeyi başaranlar da orada yeni zorluklarla karşılaşıyor. Kendi ülkesinde umutsuzluğa sürüklenen gençler, gittikleri yerde de köksüzleşmenin, aidiyetsizliğin ve yabancılaşmanın ağırlığını hissediyor. Artık küresel bir dünyada yaşıyoruz; ancak sınırlar, pek çok genç için özgürlüğü değil, çaresizliği belirliyor. Gidebilmek de gidememek de aynı çıkmazı işaret ediyor: Bir yere ait olamamak ve geleceğini ellerinde hissedememek.
Gençlerle yapılan pek çok anketin de gösterdiği gibi gençler siyasal alanın halihazırda bulunan öznelerinden birine de kendini ait hissetmiyor. Alana çıkan gençlerle yapılan röportajlarda gençlerin kendi yaşamlarını doğrudan etkileyen memleket sorunlarını ifade ettikleri görülüyor.
Ancak bugün sokakları dolduranların gösterdiği şey gençlerin bu aidiyet kaybını tamamen bir kopuş olarak yaşamadığı. Aksine, kendilerini ve mücadelelerini farklı siyasal alanlarda var ederek yeni bir bağ kurmaya çalışıyorlar. Bu onların siyasete katılım biçimini dönüştürüyor ve yeni bir siyasal özneleşme zemini açıyor. Ancak gençlerin bu yeni siyasal özneleşme çabaları, nasıl ve hangi biçimlerde kararlı ve devamlı bir örgütlülük haline dönüşecek ve halihazırda varolan siyaseti nasıl değiştirecek?
SANDIK VE ÖTESİ
Bugünün gençliği için sandık eksenine sıkışan bir siyasal düzlem artık yeterli bir mücadele alanı oluşturmuyor. Bunu bugün bir kez daha sokaklara dolarak gösterdiler göstermeye devam ediyorlar. Türkiye’de uzun süredir seçim merkezli dar bir siyasete sıkıştırılan toplumsal muhalefet için gençlerin bu yeni siyasallaşma pratiği hem mevcut düzeni sorgulamak hem de geleceğe dair alternatif bir siyaset kurmak açısından belirleyici bir öneme sahip.
İktidar ve muhalefetin siyaseti büyük ölçüde oy vermek ve sandığa sahip çıkmakla tanımladığı yılların ardından bugün gençlerin sokakta herkese gösterdiği şey onların politikleşme biçimlerinin sandığın sınırlarını aşan bir dinamik taşıdığı. Bugünün gençliği, hayatlarının her alanında karşı karşıya kaldıkları sorunlara doğrudan müdahale eden, tepki gösteren ve bu süreçte kolektif hareketin imkanlarını keşfeden bir siyasal deneyim yaşıyor.
Bu bağlamda, 1970’lerde Ecevit hükümetini sola çeken ve gerçek bir muhalefet inşa edilmesini sağlayan şey, gençlik hareketlerinin örgütlü ve sürekli bir siyasal hat oluşturabilmesiydi. O dönemki politik hareket yalnızca seçim süreçleriyle değil, işçi hareketleriyle, akademik mücadelelerle, sokaktaki direniş pratikleriyle var oldu. Bugün ise gençler, siyasetin yalnızca oy vermeye indirgenmesine itiraz ediyor. Akademik boykotlar, ekonomik boykotlar, mahalle dayanışmaları ve çeşitli doğrudan eylem biçimleri, gençliğin siyasallaşma sürecinde oy sandığından daha anlamlı çıkış yolları aradığını gösteriyor.
DEĞİŞİM TOHUMLARI
CHP içinde ve çevresinde yaşanan tartışmalar da bu dönüşümün bir parçası. Özgür Özel’in ilk konuşmaları ile daha radikal eylem çağrıları yaptığı sonraki açıklamaları arasındaki fark, CHP’nin de bu direniş dinamiklerine cevap verme çabası içinde olduğunu gösteriyor.
Bu süreç, yalnızca gençlerin değil, genel olarak muhalefetin siyaset yapma tarzını da belirleyecek gibi gözüküyor. CHP ve diğer muhalefet partileri, gençlerin sokaktaki varlığına, doğrudan eylemlerine ve örgütlü taleplerine yanıt veremedikçe gerçek bir siyasal dönüşüm yaratma şansları azalacak. Öte yandan, gençlerin bugün ortaya koyduğu mücadele biçimleri, Türkiye siyasetinde uzun vadeli ve kalıcı bir değişimin tohumlarını ekmeye devam ediyor.
Gençlerin siyasallaşma süreci, yalnızca sandık eksenli bir mücadeleye sıkışmıyor; aksine, doğrudan eylemler, kolektif dayanışma ve yeni direniş biçimleriyle kendini var ediyor. Bugün kendilerini "deplasmanda" hissetseler de bu yalnızca bir kopuş değil, yeni bir aidiyet arayışının da ifadesi. Siyasal rejimin baskısı karşısında, gençlerin örgütlü mücadeleye yönelmesi, gelecekteki muhalefet dinamiklerini de şekillendirecek.