Google Play Store
App Store

Bozkırda çağdaş bir kent yaratan Prof. Yılmaz Büyükerşen’in Eskişehir’e kazandırdığı Genco Erkal Sahnesi’nin açılışından, sevgili Genco’yu andığımız unutulmaz bir günden söz edeceğim bu hafta.

Kentler… Ustalar

Geçen hafta sonunu Eskişehir’de dostlar arasında geçirdim. Tiyatromuzun ustası Genco Erkal’ı andık hep birlikte. İzmir’de ise edebiyatımızın üç, karikatürümüzün bir ustasını andık hafta boyunca: Aziz Nesin, Orhan Kemal, Can Yücel ve Yalçın Çetin. Bugün de Çek animasyon sinemasının ustası Jiri Trnka’yı, yarın Sadık Şendil, Ümit Yaşar Oğuzcan, Altan Erbulak ve Savaş Dinçel’i (Cihan Demirci’nin söyleşisinde), Salı günü Ferhan Şensoy’u (İzmir Şehir Tiyatroları’nın “Çok Tuhaf Soruşturma” oyunuyla), yaşamlarını mizah yoluyla insanımızı bilinçlendirmeye adamış ustaları anacağız İzmirli sanatseverlerle birlikte…

Tam da İzmir’deki festival öncesi olmasına karşın, Eskişehir’den aldığım davete kayıtsız kalamazdım. Çünkü davet büyük saygı duyduğum bir bilim, sanat ve siyaset insanından, Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen’den geliyordu. Üstelik çok sevdiğim bir dostumun, tiyatromuzun ustalarından Genco Erkal’ın anısına düzenlenecek bir açılışa katılacaktım. Yol gereksiz uzunlukta (6,5 saat sürüyor otobüs yolculuğu) ama ne gam, orada dostlarla karşılaşacaktım. Genco Erkal’ın kızı sevgili Ayşe Erkal Sümer, ülkemizde tiyatro eleştirisi deyince ilk akla gelen üç arkadaşım, Dikmen Gürün, Seçkin Selvi, Zeynep Oral (keşke Ayşegül Yüksel de gelebilseydi), tiyatromuzun çalışkan yönetmenlerinden, Eskişehir Şehir Tiyatroları Yönetim Kurulu Üyesi Murat Atak, Genco ve daha pek çok sanatçı belgeselinin yönetmeni Selçuk Metin, Genco’nun (ve tüm aydınların) sevgili avukatı Turgut Kazan, kızı ve meslektaşı Aslı Kazan, Genco’nun yakın dostlarından Nurdan ve Özcan Arca, Eskişehir Büyükşehir Belediyesi  Şehir Tiyatroları yöneticileri (Yener Büyükerşen ve Hakkı Kuş) ile sanatçıları, Genco’nun pek çok oyununda birlikte çalıştığı müzisyenler Ercan ve Gökhan Çağıran ile Deniz Doğangün (unuttuklarım gönül koymasın lütfen)...

SAHNESİZ BİR USTA

Sevgili Genco ile Eskişehir Şehir Tiyatroları arasında güçlü bağlar oluştu yıllar içinde. Genco, Büyükerşen’in çabalarıyla kısa sürede ciddi bir kamu tiyatrosuna dönüşen EBB Şehir Tiyatroları’nda “Azizlikler”i sahneledi. Prof. Büyükerşen, her İstanbul’a gidişinde Genco’nun oyunlarını izlemiş ve Dostlar Tiyatrosu’nun kendine ait bir salonu olmadığını öğrendiği an kararını vermiş; sanatçının adını vereceği bir sahne yapacak ve Genco’ya “Bu tiyatro senin. İstediğin zaman oyunlarını burada oyna, diğer zamanlarda senin belirleyeceğin genç tiyatrolara tahsis edelim bu tiyatroyu” diyecek… Yılmaz hoca bu hayalini gerçekleştirmek üzere bir proje ortaya koydu ve bir ‘Sanat Sokağı’ açtı. Sokaktaki binalarda sergi salonları ve geleneksel el sanatları ustalarının ürünlerinin satıldığı dükkânlar yer alıyordu.  Binalardan birinde de ‘Genco Erkal Sahnesi’ ve ‘Kukla Sahnesi’... Açılışın onur konuğu Genco olacaktı. Ne var ki, ömrü vefa etmedi…  Genco Erkal Sahnesi’ni açmak yeni başkan Ayşe Ünlüce’ye nasip oldu. Tabi Yılmaz hoca ile birlikte…

Hüzünle mutluluğun el ele verdiği bir gün yaşadık Eskişehir’de. Pırıl pırıl bir tiyatro açılıyordu ama sahibi aramızda değildi. Eleştirmen dostları onun meslek yaşamını özetleyen konuşmalar yaptılar. Genco’nun bitmek bilmeyen enerjisini, tüm olumsuz koşullara karşın inatla direnmesini, hakkında açılan davaları ve tiyatromuza kazandırdığı unutulmaz oyunları… Yazıp -ya da çevirip- yönettiği belgesel oyunları ile Türkiye’de öncü olmuş, Allende’ye yapılan darbeyi, Sivas’ta yakılan aydınları, madencilerin direnişini sahneye taşımış, politik mesajını verirken, estetik kaygılarından bir milim taviz vermemişti. Nâzım, Brecht, Aziz Nesin gibi kafa dengi ustaların yapıtlarından çok başarılı uyarlamalar gerçekleştirdi. Haftanın yedi günü yedi farklı rolü yorumlayabiliyordu. Tek başına yetenekle olacak şey değildi bu; disiplin, inat ve kararlılık onun temel özellikleri arasındaydı. Yaşamı ile sanatını bütünleştirebilen ustalardan biriydi.

MUCİZE BAŞKAN

Onun değerini bilen az sayıdaki yerel yöneticiden birinin Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen olması bir tesadüf değil elbette. Önce bir üniversite, ardından örnek bir kent yaratmayı başaran Yılmaz hoca, yalnızca bir sanat dostu değil, aynı zamanda bir sanatçı. Gençlik yıllarında karikatürler yaptı, sonra üç boyutlu çalışmalara yöneldi (Tiyatrodaki Genco rölyefleri de onun); kentin dört bir yanını sanat eserleri ile süsledi. Türkiye’nin belli başlı sanatçılarının, sporcularının, politikacılarının, gazetecilerinin balmumu heykellerini yaptı kendi elleriyle; kente koca bir müze kazandırdı. Amacı, ülkemizin yetiştirdiği değerlerin unutulmaması, genç kuşaklara aktarılması idi. Biliyordu ki, değerlerine sahip çıkmayan bir kent/ülke özgün bir kültür yaratmayı başaramaz. Sanatın öncelikle insan olmayı, ötekini tanımayı, onu anlamayı kolaylaştıracağını biliyordu. Bugün, Büyükerşen’in yarattığı sanat kurumları (7 salonu ile Şehir Tiyatroları, Senfoni Orkestrası, galeriler, müzeler) ile değme Avrupa kentini aratmayan güzellik ve zenginlikte bir kent Eskişehir. Yeni açılan ‘Berna Türemen Kedi Sanat Evi’ni hayranlıkla gezdim. Diğerlerini biliyordum zaten; Cam Sanatları Müzesi, Karikatür Müzesi, Fotoğraf Müzesi, Lületaşı Müzesi, Devrim Arabaları Müzesi… Yılmaz hoca, ustalara sahip çıkarak, daha nice ustanın yetişmesine zemin hazırladı. Bugün bu çabasını Ayşe Ünlüce sürdürüyor. Sanatla haşır neşir olmayanların kentli olamayacağının farkındaydı; gençlere sanat kültürü kazandırmak için kolları sıvadı. Eskişehir bugün ülkemizin bir numaralı sanat kenti olmak için İstanbul ile yarışabilecek düzeyde sanatsever bir nüfus oranına sahip. Darısı başka kentlerimizin başına… Ondan yeterince yararlanmayan, kentlerimizin sanatla buluşması için onun öncülüğünü talep etmeyenler nasıl bir Türkiye hayal ediyor merak ediyorum.