Yazıyı dün gece 20 sularında yazabiliyorum. Basılı gazeteye yetişmesi gerekli. Cumhurbaşkanlığı seçimi ile ilgili benim beklentim Kılıçdaroğlu’nun %52’nin üzerinde bir oyla çok rahat kazanacağı şeklindeydi. Dahası arkadaşlarıma %60’ı zorlarsa da şaşırmam diyordum. Boş iyimserlik değildi beklentim, en azından bana göre. Yazının başına oturduğumda ikinci tur ya da Kılıçdaroğlu’nun kıl payı farkla kazanacağı gibi bir izlenim vardı.

Önce ikinci tura kaldıysa çok daha sıkı sıkıya sarılmak gerekecek önümüzdeki 14 gün demektir. Enseyi karartmadan, moral bozmadan daha yoğun, daha inançla çalışmalıyız.

Kılıçdaroğlu, az farkla olsa bile ilk turda kazanırsa tarihi bir seçim olmuş demektir. 1980 darbesiyle başlayan ve 2002 seçimleri, 2010 ve 2017 referandumlarıyla değiştirilen rejime rağmen toplumun üzerine biçilen dinci gericilik gömleğini zor da olsa yırtması demek bu kazanım. En antidemokratik koşullarda, bilgi yerine yalan pompalanan, kolu kanadı kırılan, sol yüreğine hançer sokulan bir toplumun en demokratik isyanının zafere ulaştığı anlamına gelir.

***

RTE 20 yılı aşkın süre boyunca düşmanlaştırma, bölme, haset, kin üzerine bir karakter inşa etmeye çalıştı. Hiç bir ahlaki ölçütü olmayan, kendisini hiç bir kuralla sınırlamayan, güç kimdeyse hak ondadır ilkesiyle yaşayan bir karakter. Bu karakteri benimsemenin iki sonucu oluyordu ve ikisi de Erdoğan’ın gücünü artırıyordu. Erdoğan’la bütünleşen kişi eğer kazanırsa kendisini bir Erdoğan türevi olarak hissediyordu, kaybederse ise Erdoğan’a karşı çıkmak bir yana, ben ona layık değilmişim, onun gibi olamıyorsam bu benim suçum hissine kapılıyordu. Erdoğan’ın saçtığı güçten pay alamayan muhalifleşmiyor, edilgenleşiyor ve Erdoğan’a layık olabilmek için daha çok çabalaması gerektiği sonucuna varıyordu.

Bir grubun lideri temel yönetme tarzını lütuf ya da şiddet ikiliği üzerinden yürüttüğünde, grup üyeleri çoğu zaman önce şiddetten korunmak ardından lütufa uygun bulunmak çabasına girerler. Önce sağ kalmaya çabalar, edilgen bir uyumlanma göstererek göze girmeye çabalarlar. Eğer göze girebilirlerse liderin onu ödüllendirebileceğini umarlar. Böylece sürekli liderin karakterine bürünerek, ona öykünerek, onu taklit ederek yükselmeye çabalarlar. Çevrelerinde yükselenler olması bunun mümkün olduğunun kanıtıdır. Aynı şekilde cezalandırılanların başına gelenler de karşı çıkarlarsa uğrayacakları şiddeti gösterir onlara.

***

RTE, 2013 Gezi isyanına kadar şiddet ve ödül dizgesinde bir ana tema daha kullanıyordu. O da arzunun kışkırtılması. 2013 yılına kadar, özellikle 2010 referandum sürecinde, toplum, geçmiş imparatorluğun gücünü yeniden kazanıp dünyaya hükmetme arzusu ile kışkırtıldı. Öyle ki, sanki CHP, Atatürk imparatorluğun gücünü kesintiye uğratmışlar da, RTE bu gücü yeniden sahibine halka verecekmiş propogandası sürdürülüyordu. 2013 Gezi isyanı, biraz da kışkırtılan bu arzunun gerçekleşmeyeceğinin anlaşılmasıyla yaygınlaştı. 2013 sonrası ise arzunun kışkırtılmasından sopa ile kontrol dönemine geçildi. 2010 referandumuna kadar özgürlükçülük masalı anlatan RTE 2013 sonrası giderek daha acımasız bir cezalandırıcı profile döndü. 

2018’e kadar bu cezalandırıcılık bir anlamda işe yaradı. Ancak 2018 sonrası patlayan ve her geçen gün daha da derinleşen ekonomi kriz, ödül şiddet ikilisinden ödülü ortadan kaldırdı. 2018 sonrası hiç ödül veremeyen ama sadece cezalandıran bir otoriter lider haline geldi. Şubat 2023 depremi ise güçlü ülke güçlü devlet güçlü lider sembolünün içinin bomboş olduğunu gösterdi.

***

RTE ve AKP’nin 2023 seçimindeki ana kampanya temasının savaş olması, sürekli üretildiği iddia edilen savaş uçağı, helikopter, tank görsellerinin afişlerde kullanılması da bu yüzdendi. Topluma kendi eliyle kışkırttığı imparatorluk arzusunu veremeyince o da kendini suçlu bulacak değil ya dış ama daha çok içi düşmanlara savaş çağrısı yaptı.

RTE’nin kaybederse iktidarı vermemek için kargaşayı göze alacağı endişesi doğru değil. Asıl bu seçimi kazanırsa muhaliflere yönelik bir şiddet dalgasından başka çaresi kalmayacak. Bu hal seçim ikinci tura kalmışsa da geçerli.

Umarım siz bu yazıyı okurken ülke rahatlamış, insanlar derin bir soluk almış ve Türkiye toplumu çok önemli bir sınavdan başarıyla çıkmış demektir. Değilse zor günler bekliyor demektir ülkeyi ve hatta bölgeyi. Olsun biz yine çalışırız da topluma bedeli çok büyük olabilir. Bahar mutlak gelir elbet de umarım kan çiçekleriyle gelmez.