12 Eylül askeri yönetimi, 4 bin 891 kamu çalışanını görevinden ihraç etti. 21 Temmuz 2016’da sivillerin ilan ettiği ve iki yıl yürürlükte kalan Olağanüstü Hal (OHAL) döneminde görevden uzaklaştırılan kamu görevlisi ise 125 bin. OHAL yetkilerinin KHK (Kanun Hükmünde Kararname) adı altında uygulandığı Temmuz 2018-1 Ağustos 2022 tarihleri arasında toplamda kaç kamu görevlisinin ihraç edildiğini bilmiyoruz.

Eskiden, hakkındaki idari cezaları haksız bulan kamu görevlileri İdare Mahkemesine başvurur, sonuç aleyhine olursa İstinaf Mahkemelerine, sonra sırasıyla Danıştay, Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) giderdi. Siviller, OHAL ve KHK mağdurlarına bu yolu tıkamak için Ocak 2017’de Olağanüstü Hal (OHAL) İnceleme Komisyonu adında bir komisyon kurdu.

OHAL Komisyonu yargı organı değil, idareye (Cumhurbaşkanına) bağlı yüksek disiplin kurulu gibi birşey. Ne yazık ki AİHM, bir öğretmenin başvurusunu değerlendirirken OHAL Komisyonunu iç hukuk yollarından biri olarak değerlendirerek bu komisyona hukukilik kazandırdı. Görev süresi 22 Ocak’ta bitecek olan Komisyon, 127 bin 292 başvurudan 109 bin 332’sini (yüzde 85,89) davalı (devlet) lehine sonuçlandırdı. Bu, kuruluş amacına uygun ve beklenen bir sonuçtu. AİHM, dosyalar bir bir önüne geldiğinde oybirliği ile aldığı kararın otoriter yönetime meşruiyet ve zaman kazandırdığını anlayacak mı, bekleyip göreceğiz.

KHK ile ihraç edilen kamu görevlilerinin büyük çoğunluğunu öğretmenler ve öğretim üyeleri oluşturuyor. Eğitim, 35 bin ihraçla İçişleri Bakanlığının hemen ardından ikinci sırada. Türkiye, belli aralıklarla eğitim kadrosundan laikleri temizliyor. 12 Mart ve 12 Eylül’de olduğu gibi 21 Temmuz darbesiyle (OHAL) kıyıma uğrayanlar da demokrat eğitimciler oldu.

Görevden uzaklaştırılan eğitimcilerin başka mesleklere yönelme şansı oldukça zayıftır: Yevmiye karşılığı satabileceği becerilerden yoksun; ticarete atılsa sermayesi yok, olsa bile piyasa ahlakına sahip değil. Fakat yaşaması gerekiyor; herkes gibi o da eşine, çocuğuna, anasına, babasına karşı kendisini yükümlü hissediyor.

Ulaş Bayraktar, kendisi gibi KHK’lı akademisyen arkadaşı Ayşegül Yılgör ile Mersin’de kafe açmış; sekizinci kişi olarak girdiğimizde oturacak boş masa bulmakta zorlandık. Buna rağmen kütüphane denebilecek bir okuma salonunu kafeye katmamışlar. Kafaları ticarete basmadığından, birkaç masa ve sandalyenin fazladan müşteri demek olduğunu bilmiyorlar! “İnsanlar okusun” diyorlar, serde eğitimcilik olduğundan…

Serdar Değirmencioğlu, Emine Sevim ve Cem Özatalay üçü bir olup bir kafe açmayı becerememişler(!); yazıyorlar… Nerede olduklarını, nasıl yaşadıklarını unuttuğumuz Akdeniz, Kocaeli, Mersin, Muğla Sıtkı Koçman, Munzur, Namık Kemal, Sinop, Ankara, Boğaziçi, İstanbul, İstanbul Teknik, Ortadoğu Teknik Üniversitelerinden KHK’lıları toplayıp hikayelerini yazdırmışlar. 32 insanın hikayesi Üniversitede Direniş ve Dayanışma adıyla kitaplaştırıldı. Aralık 2022’de NotaBene Yayınlarından çıkan Kitap, üniversitelerde son 20 yılda yaşananlara ve verilen mücadelelere ışık tutuyor.

Serdar “Hem üniversitelilerin kolektif belleğine, hem de sürmekte olan özgür, özerk, demokratik üniversite mücadelesi bir katkı sunmayı amaçladık” diyor. Ve ekliyor “’Üniversitelerin dönüşümü’ söylemiyle başlatılan ve özerkliğini, akademik özgürlükleri ve demokratik işleyişi tümüyle yok etmeyi hedefleyen bu saldırı, etkisi toplumun tüm kesimlerine uzanan bir yıkım sürecini beraberinde getiriyor. Tabii bu yıkıma direnen, bu süreçte hedef alınan kişi ve kurumlarla dayanışma içinde olan üniversite bileşenleri de hiç ama hiç eksik olmadı. “Üniversitede Direniş ve Dayanışma: Yıkım, Sömürü ve Sivil Ölüm Rejimine Karşı Durmak” başlıklı kitabımız, hem üniversitelilerin kolektif belleğine, hem de sürmekte olan özgür, özerk, demokratik üniversite mücadelesi bir katkı sunmayı hedefliyor.”

khk-li-egitimciler-1113600-1.