Muhtar İbrahim “Oyunu kime vereceksin Himmet?” diye sordu. Kahveci Himmet Abi formundaydı: “Anana verecem, senin gibi evlat doğurduğu için” diye cevapladı... Diğer masalarda oturanlar “şenlik başlıyor” diye keyifle gülerek kendilerini belli ettiler, ben de bir arkadaşımla tavla oynuyordum, tavlayı bırakıp dinlemeye başladım.

İbrahim, “Geçen Bursa’da bizim büyük kızın evinde tansiyonum çıktı, hastaneye gittik. Dallas gibi olmuş dıştan, içi de havaalanı maşallah,” diye devam etti. Himmet duymazdan gelip uzaklara baktı. “Senin Kılışdar’ın hastaneleri gibi mağaraya benzemiyordu yani” dedi İbrahim.

“Ulan abdestsiz... Senin bel ameliyatın Bursa Tıp’ta olmadı mı? O zaman AKP mi vardı? Şak diye iyileştirmediler mi seni? Bir kuruş ödedin mi? Tıp fakültesi havaalanı gibi değil miydi?”

“Karanlıktı, basıktı...”

“Çünkü o zaman ampul vardı ampul... Şimdi teknoloji gelişti, binalar ferah feza oluyor. Seni bina mı iyileştirecek? Bina dediğin müteahhite cukka işi. Şu köyün yollarını yaparken, taşı amcandan, traktörü kardeşinden almadın mı? Sen yüz metre yolda avantanı buldun, o binaları yapan hayrına mı yapıyor? Doktorlar kaçıyor, sen bina diyorsun. O belin bir daha kırılsın da, müteahhit gelsin beton döksün beline”

***

“Laga luga yapma Himmet. Sağlıkta devrim oldu.”

“Ne devrimi oldu? Hangi ara oldu? Seyrettiğin televizyonda mı diyorlar onu? O televizyona bakarsan dünyanın en zengin ülkesiyiz.”

“Kılışdar SSK’yı batırdı, sen hala ona oy ver.”

“Bak İbrahim, milletin ortasında deli etme beni... Babacan ne yaptı? Babacan?”

“Ne alakası var Babacan’ın şimdi? Ne yaptı? Ne yapabilir? Babacan Tayyip’in bir memuruydu. Tayyip emretti o yaptı.”

“Ulan, adam 13 yıl ekonomi bakanlığı yaptı, diyorsun ki hiçbir rolü yok... Sonra Kılıçdaroğlu zamanında hastaneler kötüydü... Babacan’a gelince emir kulu, Kılıçdaroğlu’na gelince hastaneler karanlıktı. Kılıçdaroğlu bakan bile değildi, bir kurumda müdürdü. Bir müdür nasıl sağlık sisteminden sorumlu olur? Kılıçdaroğlu’nun başında iki bakan, bir başbakan, bir de cumhurbaşkanı vardı. Kılıçdaroğlu’nun başında Erbakan ve Çiller vardı. SSK’yı batırdıysa Erbakan ve Çiller batırdı. Bile bile nasıl böyle çelişkili konuşuyorsun?”

***

“Eskiden gider sıra beklerdik, şimdi randevuyu telefonla alıveriyorsun”

Himmet hışımla kalktı, çay ocağının arkasında bir kavanozdan telefon jetonu çıkardı. Sonra cebindeki Samsung telefonunu masanın üstüne koydu. “Kılıçdaroğlu SSK Müdürüyken telefon işte buydu” dedi jetonu göstererek. Sonra Samsung telefonu tutttu, “Şimdi de bu... Aradan otuz sene geçmiş, tüm dünyada fenler ilerlemiş. Elbette şimdi randevu sistemi olacak. Bunu AKP yapmadı, bilim yaptı. Bu telefonu kim icad etti? Tayyip mi?”

İbrahim bu anlatılanları kırk defa duymuştu zaten. Himmet de onu ikna edemeyeceğinin farkındaydı. Tüm köy İbrahim’in ne anasının gözü olduğunu bilirdi. Kışın sıkışanlara faizle borç verir, bir süre ardını sormaz, sonra “Senin şu zeytinliğinin tapusunu bana vereceksin” der, boğazına inerdi. Himmet’i de herkes tanırdı, geçmişte bir köy öğretmeniyle beraber “Köy kalkınma kooperatifi kuralım, zeytinimizi kendimiz sıkalım” dediği için adı komüniste çıkmıştı.

Himmet telefonu cebine koydu, jetonu da ocağın kenarındaki kavanozun içine attı. Tam tavlaya başlayacaktık, sessizliği yine İbrahim bozdu, gevrek gevrek gülerek.

“Sen yine oyunu Kılışdar’a ver, yenilen pehlivan yenilmeye doymazmış”

Himmet bir “hasbinallah” çekip “Kim yenildi İbo, kim?” dedi. “İstanbul’u, Ankara’yı, yüz yeri daha çatır çatır almadı mı Kılışdar? En son maç 2019’daydı. O maçta Kılıçdaroğlu sizi evire çevire yenmedi mi?”

***

Konu ilk kez buralara kadar geldiği için İbrahim bu cevaba hazırlıksızdı. Bu kez ezberden değil, aklına gelen ilk şeyi söyledi:

“Seçim olsun, yenilince görürsün...”

“Evet görürüm... Bu millet neymiş görürüm. Yalnız dikkat et, belki sen de görürsün...”

“Hesap ortada...”

“Adını bile ekmek diye öğrendiğimiz, hiç tanınmamış bir adama 39 oy verdik biz... Erdoğan, Ekmeleddin karşısında %51 ile zar zor kazandı. Bir de Kürtler vardı, Kürtler hep var zaten. Şimdi ekonomi bu kadar çökmüşken, artık büyük şehirlerde CHP’li belediyeler en fakir mahallere girebiliyorken, koskoca Kılıçdaroğlu Ekmeleddin’den bir puan fazla alamayacak mı sanıyorsun? Bir de buradan yak muhtar İbo...”

Yak deyince İbrahim bir sigara çıkardı, bir tane de Himmet’e verdi...

“CHP seni aday göstersin Komünist Himmet, çok güzel konuşuyon” dedi.

“Ulan baktın iş sallantıda nasıl hemen yavşıyorsun... Dünya batar sen batmazsın” diye güldü Himmet.

İbrahim sigaradan bir fırt aldı, uzun uzun öksürdü... “Kılıçdaroğlu çok biliyor, çok düzgün konuşuyor... “ dedi. “Ama senin gibi yamuk yumuk anlatmazsa, işi yine de zor... Düz konuşanı dinlemez bu millet. Bizim millet gösteriş sever, şan şöhret sever. Açlıktan hastanelik olur, ‘ne güzel hastane’ der. Bizde işler ters işler: Bilmeden bulamazsın. Ses sözden önemlidir, duymadan ayıramazsın... Sen de bu dediklerimi bi düşün.”

Bütün kahve hak verir gibi mırıldandı. Biz de tavlaya devam ettik.