“Kimse Şairleri Vurmaz!”
Mehmet ÖZTÜRK / Eğitimci-Şair
“Ölünce/ gitarımla gömün beni /kumun altına
Ölünce/ portakal ve naneler arasında ben
Ölünce/ gömün beni isterseniz/ bir rüzgârgülüne / ölünce…”
F. Garcia Lorca
Granada’da katledilmenden sonra Şilili ozan Pablo Neruda senin için “Güzel kokular saçan bir yasemindi” benzetmesini yapmıştı. Sen elbette sadece yaseminlerin, portakal ağaçlarının, kırların, atların şairi olmadın. Uzak rüyaların, kadim anlatıların da şairi oldun. 36 yaşında genç bir ozan iken İspanya’nın en iyi şairi ve oyun yazarı olarak kabul edildin. O yıllarda adını bütün dünya duymuştu. “Tanrının bağışıyla bir gün üne kavuşursam bu ünün yarısı, beni yetiştiren ve ben yapan, doğuştan şair Granada’ya ait olacaktır.” diyerek doğup büyüdüğün topraklara bağlılığını anlattın. Biliyorsun, senin Granada aşkın sadece doğumun ve sanatınla olmadı ölümünle de oldu.
“Fırtına Kopacak Ben Memlekete Gidiyorum!”
Ülkende iç savaş sürüyor, ölüm mangaları insanları acımasızca katlediyordu. Nereye gidecektin? Çocukluk ve gençlik yıllarında büyüdüğün şehir Granada’ya mı? Yoksa faşizmin çöreklendiği başkent Madrid’e mi? Senin için hiçbir yer artık güvenli değildi. Kararsızdın, paran yoktu. Öğretmenin Don Antonio’nun yanına gittin, yaşlı öğretmenin seni kıvançla karşıladı ve sana iki yüz pesata ödünç verdi. Öğretmenine “Fırtına kopacak, ben memlekete gidiyorum” diyerek oradan ayrıldın. Muhalif bir şair ve tiyatro yazarıydın. Birçok bildiriye imza atmış, oyunların ve şiirlerin Franko taraftarlarınca kabul görmemişti. Onlar için sen “öteki”ydin. Granada’ya döndükten bir ay sonra Falanjistler tarafından tutuklanıp bir binaya hapsedilmiştin. Böyle olacağını hiç aklına bile getirmemiştin. Franko’nun ölüm makineleri “Kara Müfrezeler” seni tutsak ettikleri binadan çıkarıp kamyona bindirdiler. Kamyonda başka tutsaklar da vardı. Hava karanlıktı, gökyüzünün yıldızları senin için sen kez ışıldıyordu. Çocukluğun, kırlar, yaseminler, portakal ağaçları, aşkların belki de son kez aklından geçiyordu.
“KİMSE ŞAİRLERİ VURMAZ!”
Franko’nun Kara Müfrezeler’i sizleri araçtan indirip Viznar Vadisi’nde şose yolda yürütüp sonra kurşuna dizdiler. Acılar içinde kıvranıp vermiştin son nefesini. Nerede olduğunu bulamamışlardı. Yatıyordun kimsesizce, oralarda bir yerlerde. Mezarsız bir şairdin. Her yere ait, hiç kimseye ait olmayan. En sevdiğin renk beyazdı. 19 Ağustos 1938 günü öldürüldüğünde üzerinde her zamanki gibi yine beyaz bir elbise ve boyun bağın olmalıydı.
Diyordun “Kimse şairleri vurmaz, ben de bir şairim” Ama yanılmıştın sevgili Lorca. İnsanları katledenler, yok edenler bir şaire acır mı? Oysa sen olacakları Sivil Muhafız Baladı şiirinde söylemiştin, “Karadır atları, kapkara/ nalları da kapkara demir. / pelerinlerinde parıldar/ mürekkep ve mum lekeleri/ ağlamak nerede onlar nerede/ hepsinin de kurşundan beyni/ yoldan ağrı çıkageldiler/ gönülleri cilalı deri. / o çılgınlar, o gececiler/ boğarlar geçtikleri yeri/ zamk karası bir sessizliğe/ ve bir dehşete kum incesi…”
Biliyorsun ki adını ‘insanlık tarihine’ katledenler, ölümü kutsayanlar değil daha güzel bir dünya mücadelesi verenler yazdırdı. Sen ise o adların en güzellerinden biri oldun.
“HER GERÇEK ŞAİR GİBİ BEN DE DEVRİMCİYİM!”
Dünyanın bütün onurlu aydınları ayrımsız bir dünya düşü kurarak hayat yolcuklarını sürdürdü. Onları bütün zamanlarda evrenselliğe taşıyan da ortaya koydukları insana sesleniş öyküleriydi. İster kara kıta Afrika ister sarı benizli Asya olsun bu bitmeyen bir kararlılıkla her yerde ve bütün zamanlarda hala sürmektedir. Biliyoruz ki bunu durdurmaya hiçbir otoritenin gücü yetmedi ve yetmeyecek. Çünkü bu bitmeyen bir akış ve diyalektikti. Ne demişti Çukurova’nın güzel şairi Adnan Yücel “…Bitmedi daha sürüyor o kavga ve sürecek / Yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek…”
Sevgili şair, sen de ülkendeki antidemokratik tutumlara, faşizme karşı aydınlarla beraber birçok bildiriye imza atmıştın. Onların bir tanesinde, “Ben bütün insanların kardeşiyim; sırf gözleri bağlı olarak yurdunu sevdiği için kendini soyut, milliyetçi bir ideal uğruna feda eden kişiden nefret ederim. İyi bir Çinli bana kötü bir İspanyol’dan daha yakındır.” Tabii ki kötülüğe karşı tavrın bununla bitmeyecekti, enternasyonal dayanışmanın en güzel örneklerinden olan Brezilyalı devrimci lider Corlos Prestes’in özgürlüğüne kavuşması için bir bildiriye de imza atmıştın. İşçi sınıfının ve üretenlerin bayramı 1 Mayıs için, Evrensel Kızıl Yardım Örgütü Ayuda Dergisi’ne mesaj yazarak bütün İspanyol işçilerini daha adil bir toplum için selamladın. Ve bir aydın olarak kendisinin hiçbir zaman politikacı olmayacağını ama “Her gerçek şair gibi ben de devrimciyim ama asla politikacı değilim.” diyecek gerçekçi aydın tavrını ortaya koymuştun.
NERUDA: “NE MÜKEMMEL BİR ŞAİR!”
38 yıl yaşadın, yazdıkların yaşamından beslendi. Biliyor musun sen hala şiirlerde ve umutlarda yaşıyorsun. Gittikçe çoğalan ve kokusu yeryüzüne yayılan yaseminler gibi. Latin Amerikalı Şilili büyük ozan Pablo Neruda senin için, “Ne mükemmel bir şair! Ondaki kadar yürekliliğe ve dehaya, heyecanlı bir kalp ve duru bir sese bir daha hiç rastlamadım.” diyordu. Dünyada birçok şair senin için şiirler yazdı. Ülkemizin güzel şairlerinden Turgut Uyar ise senin için yazdığı “Lorca İçin Üç Şiir”de “Artık katiyen biliyoruz;/ Halk adına dökülen kan/ Sapı gül dalı güzelliğinde bir bıçaktır. / Dişlerin arasında…/ İspanya’da/ ve her yerde…” dizeleri ile seni anlatmıştı. Birini şiir ile anlatmak şiir yazılan için büyük bir ayrıcalık, yazan için de anlatılamaz hakiki bir duygudur. O güzel dizelerle anlattığın “Atlının Türküsü”nde “Kurtuba uzakta tek başına/ Ay kocaman at kara/ Torbamda zeytin kara/ Bilirim de yolları/ Varamam Kurtuba'ya/ Ovadan geçtim yel geçtim/ Ay kırmızı at kara/ Ölüm gözler yolumu/ Kurtuba surlarında/ Yola baktım ama yol uzun/ Canım atım yaman atım/ Etme eyleme ölüm/ Varmadan Kurtuba'ya/ Kurtuba/ Uzakta tek başına…”
*Federico García Lorca (5 Haziran 1898 – 19 Ağustos 1936) İspanyol şair ve oyun yazarı, ressam, piyanist ve besteci. İspanya iç savaşında 38 yaşında iken Franko taraftarlarınca kurşuna dizilerek katledildi.
Kaynakça
GIBSON, Ian. (1998) Lorca’nın Öldürülüşü, Kavram Yayınları, İstanbul