Google Play Store
App Store

Kırlardan geliyorlar ellerinde sümbülteber

elbette kırlardan kırlardan gelecekler

başka türlü nasıl güzelleşir bu akşamüstleri

söyleyin nasıl dayanılır dükkanlara depolara

bu katran kokusu başka türlü nasıl geçer

Turgut Uyar'ın 1982'de çıkan Kayayı Delen İncir kitabındaki "Kırlardan Geliyorlar" şiirinin dizeleri birçok kişinin hafızasında yer etmiştir. Şiir bir yanıyla kentlerin çehresine dair bir karamsarlığı diğer yanıyla da bunu değişeceğine dair bir umudu barındırır. Kırların mis kokulu çiçekleri sümbülteberlerle kırlardan gelerek kentleri güzelleştirecekler. Nisan-Mayıs’ta ekilir Eylül gibi çiçek açar sümbülteberler. Tüketim mekanlarıyla donatılmış kentleri, katran kokusunu değiştirmenin bu zamanı eninde sonunda gelecektir. Bu yanıyla birçok kişiye ilham olmuş, umut da vermiştir Kırlardan Geliyorlar şiiri.

Biz de kitabımızın isminde ve kapak illüstrasyonunda esinlendik bu dizelerden. Zira içeriği de bu dizeleri çağırıyordu. Editörlüğünü İlkay Öz ile birlikte yaptığımız Kırlardan Gelecekler: 21. yüzyılda Tarım ve Antikapitalist Perspektif kitabından söz ediyorum. Çiftçilerin bahar arayışı olarak niteleyebileceğimiz bu yıl kendine sık sık hatırlatıyordu da bu güzel şiir.

Kitap da bu bahar arayışının bir ürünü. Bahar arayışının kaynağına ve imkanlarına 21. yüzyıldan, Marksist bir pencereden bakıyor. Mevcut durumu anlamlandırırken ona karşı mücadeleye yol gösterebilecek bir çerçeve sunuyor. Önce kavramsal ve tarihsel bir bağlam, sonra güncel görünüm ve ardından da mücadele ufku ve biçimlerine dair hem ülkemizden hem de dünyanın başka yerlerinden kimi örnekler sunuyor.

Dahası, kır emekçilerinin kendi seslerine yer veriyor. Hem sorunlara hem de mücadele başlıklarına çiftçinin, köylünün, veterinerin, balıkçının, sendikacının perspektifiyle de bakıyor.

∗∗∗

21.yüzyıl dediğimiz dönem elbette Türkiye açısından daha spesifik olarak AKP hükümetlerine tekabül ediyor. Az değil, yasal düzenlemeleriyle, küresel sermaye piyasalarına eklemlenme hevesiyle, örgütlenme önüne konulan engellerle vb dolu dolu 23 yıllık bir hakimiyetten söz ediyoruz. Adeta yapılmaması gereken her şeyin yapıldığı bir dönem. Çok uluslu şirketlerin hakimiyetiyle halkın gıda hakkının tamamıyla elinden alındığı bir dönem.

21.yüzyılın ikinci çeyreğiyle Cumhuriyet'in ikinci yüzyılının kesiştiği bu günlerden geleceğe bakarken köylülük, kırsal-tarımsal alan gibi kategoriler üzerine eleştirel düşünmenin önemi de buradan geliyor. Bu alanların, baktığımız dönem olan 21. yüzyıl Türkiyesinde hangi araçlarla ne şekilde ve neye dönüşütürüldüğü veya dönüştürülmeye çalışıldığını ortaya koymak her şeyden önce herkesin karnının tok olduğu bir ülke kurmak için elzem.

Tarımsal desteklemelerin sınırlandırılmasının, özelleştirme politikalarının küçük çiftçileri ve köylüleri, büyük tarım işletmelerinin gölgesinde bıraktığını; IMF, DTÖ ve DB gibi kurumların dayattığı yapısal uyum programlarının çiftçileri artan girdi maliyetleri altında ezilmeye, borçlanmaya, topraktan kopmaya, göçe zorlayarak nasıl dönüştürdüğünü; toprağın, tarım alanlarının, spekülasyon ve rant ekonomisinin bir parçası haline getirilmesinin sonuçlarını anlamak ve tersine çevirmek zorundayız. Tüm bunların tüketiciye etkilerini; gıda tedariğinin de şirketlerin eline geçmesinin, kar stratejileri ve spekülasyon altında gıda fiyatlarına artış olarak yansıdığını görmek zorundayız. Konu uzun ve çok katmanlı. Kitap burada kapsamlı bir kolaylaştırıcı işlev sunuyor.

Bu tarihsel dönemeçte neoliberal kapitalizmin, emperyalizmin saldırılarına karşı gelişen, sistem karşıtı alternatifi inşa edecek yeni bir perspektif ihtiyacına yanıt üretmek için üzerine yoğunlaşmamız gereken yere işaret ediyor; tartışmalara ve alternatif arayışlarına ışık tutuyor.