Google Play Store
App Store

Aşırı sağcıların oy patlaması Almanya’da erken seçim tartışmalarını yeniden alevlendirdi. ‘Trafik Lambası’ koalisyonu ortaklarından Yeşiller’in yönetimi istifa ederken ilk erken seçim çağrısını yapan liberaller oldu.

Kırmızı ışık yanıyor
Üç partinin oluşturduğu ‘Trafik Lambası Koalisyonu’ 2021’de imzalanmıştı. (Fotoğraf: İHA)

Almanya’nın doğusundaki üç eyaletteki seçimler, uzun uzun süredir zaten kitlesel desteğini yitirmiş olan merkezi hükümeti daha da zor durumda bıraktı. Bir yandan aşırı sağ parti AfD’nin gerçekleştirdiği oy patlaması, diğer yandan da federal hükümeti oluşturan koalisyon partilerinin oy kaybının ardından bir süredir gündemde olan “erken seçim” tartışması yeniden alevlendi.

Seçimlerin ardından ilk erken seçim çağrıları hükümetteki "trafik lambası" koalisyonunun küçük ortağı liberallerden geldi. Her üç eyalette de meclise giremeyen Hür Demokrat Parti’nin (FDP) yaşadığı hezimet “felaket” olarak tanımlayan partinin çok sayıda önde gelen ismi, federal hükümetin göç ve ekonomi politikalarında acilen yön değiştirmemesi halinde ortaklıktan ayrılma tehdidini dile getiriyorlar. Olaf Scholz liderliğinde 2021’deki seçimlerden sonra “ilericiler ortaklığı” iddiasıyla kurulan sosyal demokrat, yeşil ve liberal koalisyon hükümetinin uzun pazarlıklar sonucu kararlaştırılan ortak programını zaten başınan beri içlerine sindiremeyen FDP, yaşadıkları güç kaybını ancak bu yolla durdurabileceklerini düşünüyorlar. Üç yıllık icraatı boyunca ortak programda sosyal demokrat ve yeşillerin imzasını taşıyan çeşitli konularda liberallerin itirazları yüzünden geri adım atan Scholz, SPD’nin son eyalet seçimini küçük bir farkla da olsa kazanmasıyla kısa bir süre için rahatlamış durumda. Ancak bu durum artık zaten kaybedecek bir şeyi kalmamış olan liberallerin tehditleri karşısında ona bir avantaj sağlamıyor. FDP’li Maliye Bakanı (aynı zamanda partinin genel başkanı) Christian Lindner, hükümet programındaki sosyal ve çevreci hedeflerin bir bölümünü de olsa gerçekleştirebilmek için bütçede açık vermeyi, borçlanmayı göze alan Scholz’a kesinlikle karşı çıkıyor. Ve eğer son anda bir uzlaşma yolu bulunamazsa, bu direniş kasım ayına ertelen bütçe görüşmelerinde koalisyonun dağılmasına neden olabilir.

Hükümetin diğer ortakları SPD ve Yeşiller’in gündeminde erken seçim tartışması şimdilik yok. Yeşiller’in iki eş başkanı istifa ederek yaşanan hezimetin sorumluluğunu üstlendiler ve partiyi içinde bulunduğu krizden çıkarma görevini “yeni yüzler”e bıraktılar. Kimse Scholz’dan da İngiltere ve Fransa’daki gibi ani erken seçim karar beklemiyor.

Son anket sonuçlarına göre (23 Eylül tarihli) hükümet partilerinin oy oranı yüzde 28,5’a kadar gerilemiş durumda. Genel seçimler gelecek yıl eylül ayında. Yani hükümetin bir yıl zamanı var. Ancak üç yıllık icraatı boyunca birbirini sabote eden, gelecekte birlikte olmayacakları sinyalleri veren ortaklardan oluşan hükümetin olumsuz gidişatı durdurması neredeyse olanaksız.

Onların aksine aşırı sağcıların oylarında ise küçük de olsa artış var ve ikinci sıradaki yerlerini artık iyice pekiştirmiş durumdalar. Tüm göstergeler onların önümüzdeki dönemde daha da güçleneceklerine işaret ediyor.

Ağırlıkla Sol Parti’den ayrılanların kurduğu yeni “sol” parti BSW de istikrarlı bir biçimde oyunu artıran diğer siyasi güç.

İTTİFAK TARTIŞMALARI

Doğu eyaletleri Thüringen, Saksonya ve Brandenburg’daki seçimler Alman politikasındaki “ittifaklar” açısından yeni bir dönemin başlangıcı olacak.

Tüm partiler aşırı sağcı AfD’yle koalisyona girmeyeceklerine dair merkezi ve bağlayıcı açıklamalarına uyacakları için, yeni kurulan BSW önümüzdeki dönemin anahtar partisi konumunda. Buralarda yeni hükümetlerin kurulabilmesi için BSW’nin Thüringen ve Saksonya’da merkez sağ, Brandenburg’da da sosyal demokrat ağırlıklı koalisyonlara katılması ya da dışarıdan destek vermesi gerekiyor.. Bundan önce Sol Parti’yle asla bir koalisyona gitmeyeceklerini açıklayan CDU’lular da, Sol Parti’den ayrılanların kurduğu BSW’yle işbirliğine ilişkin ılımlı mesajlar veriyorlar.

Ancak Ukrayna’ya askeri yardımlarına ve Rusya’ya yönelik ambargolara karşı çıkan, Ukrayna ve Rusya arasındaki savaşı durdurmak için bir an önce ateşkese gidilmesini savunan BSW’nin lideri Sahra Wagenknecht’in Almanya’ya uzun menzilli ve nükleer başlık taşıyabilen Amerikan füzelerinin yerleştirilmesi konusundaki açıklamaları önümüzdeki sürecin zorlu olacağını gösteriyor. Bu konuda karar yetkisi eyalet değil, merkezi hükümette ancak, Wagenknecht bu üç eyalette kurulacak yeni hükümetlerin Amerikan füzelerinin yerleştirilmesine karşı olmasını ön şart koşuyor.

ANAHTAR PARTİ DE AFD

Aşırı sağcıların çatı örgütü AfD, son dönemlerde girdiği tüm seçimlerden daha da güçlenerek çıktı. Meclislere giren diğer partiler onlarla işbirliğine karşı olduğu için muhalefette kalmaya devam edecekler. Ancak “dışlama” politikasının uzun ömürlü olmayacağına dair işaretler güçleniyor. Özellikle CDU’nun tabanında bu partiyle işbirliği konusundaki merkezi talimat tartışılıyor ve eleştiriliyor. Bu arada “AfD’nin aslında faşist bir parti olmadığı” ya da “Bu partiye oy verenlerin hepsi faşist değil, aralarında sıradan insanlar da yer alıyor”, “AfD’nin taleplerinin haklı yanları var” gibi söylemler giderek yaygınlaşıyor. Bu tartışmaların sonunda hükümet düzeyinde olmasa da yerel düzeyde – zaten kısmen başlamış olan – işbirliklerinin yaygınlaşması ve artık siyasi yaşamın “normal” bir parçası haline gelen AfD’yle resmi işbirliklerinin meşrulaşması kaçınılmaz görünüyor. Yani sadece BSW değil, AfD de önümüzdeki sürecin anahtar partisi konumunda. Ve tabii girişte belirttiğimiz gibi bir de FDP var.

Şimdiye kadar bazen merkez sağ partilerle, bazen de sosyal demokratlarla koalisyon hükümetlerinde yer alarak Federal Almanya Cumhuriyeti siyasi tarihine damgasını vuran FDP, 1982 yılında da benzer bir adım atmış ve Helmut Schmidt liderliğindeki SPD-FDP ortaklığından ayrılarak, ülkede yeniden merkez sağ ağırlık hükümetler döneminin başlamasını sağlamıştı. O dönem bu kopuştan güçlenerek çıkmışlardı. Şimdiki koşullar böyle bir tavrın onlar için daha da kötü sonuçlar doğurabileceğini gösteriyor.

Ama kurtuluş için bir “tarihi tekerrür”ü son çare olarak görebilirler de.

SON ANKETE GÖRE PARTİLERİN OY DURUMU (%)

Ana muhalefeti oluşturan merkez ana partilerin oy oranlarında küçük bir gerileme var, ancak halen en güçlü onlar. Yüksek sesle erken seçim talebinde bulunmuyorlar, ancak ortak federal başbakan adayı konusundaki iç yarışı da sonlandırarak, böyle bir olasılığa hazırlıklarını tamamlamış durumdalar.